İnsanoğlunun doğasında bir arayış vardır, ne olduğu belli olmayan. Kesinlik kazanmamış bir arayıştır bu. Arar dururuz hayatımız boyunca ve bulduğumuzda ne olduğunu anlamadan aramayı sürdürürüz. Konu aramak olunca ilk aklıma gelen oyun saklambaç oldu. Saklambaç oyununda kurallar bellidir. Biri ebe olur kalanlar saklanır, gizli yerlerinde bulundukça da sobelenirler. Herkes bulunana kadar oyun devam eder. Ebe boş bulunduğunda sobeleyenler olur. Çok iyi saklanmış ve oyunun sonuna kadar gizli bir yerde tek başına kalmayı beceren kişi beklerken ne düşünür acaba? Sona kaldığını, ebenin pes etmek üzere olduğunu bilir, anlar, hisseder mi? Ebe ortaya çık diyene kadar oyunun neresinde olduğunu nasıl anlar? Ondan evvel kaç kişi bulunmuştur? Bilemez. Kimi zaman da göremez. Bildiği tek şey kendisinin olduğu yer ve beklemekte olduğu hâldir. Aranmakta olduğunu, diğerleriyle buluşmak istediğini derinlerde bir yerde de bilir. Ya biran evvel bulunacaktır ya sobeleyecektir. Saklı beklemek belli bir süre sonra yoracaktır. İş yine sabır ve zamana kalmaktadır.
Hayat da böyle bir oyun sunar aslında. Ne yazık ki sadece kendi olduğum yeri bilirim ve bunu da kimi zaman unuturum. Bazen de hata yapar, kendimi ve yerimi bir başkasıyla kıyaslamak tuzağına düşerim. O zaman ben tek başına saklanan kişi olmaktan çıkar bir gurup hatta sürünün parçası olurum. Bir kaç kişinin birlikte saklandığı duruma benzer. Artık sen yalnız hareket eden biri olmaktan çıkar birlikte hareket edenlere dönüşürsün. Ya gidip sobeleyelim diyen olursun veya bunu söyleyenin ardından giden hale gelirsin.
Ne kadar da komiktir aslında, yakınında olan arkadaşına bakıp onu örnek alıp kıskanmak. Onun elinde olana, onun başarısı ya da mutluluğuna imrenmek… O kişinin olduğu yere özenmek. Aradığın şeyin onun elinde olduğunu zannetmek… Sanki olası tek başarı veya mutluluk vardır. Yakın sandığınız kişi onu ele geçirmiş, size bir şey kalmamıştır düşüncesinin içine girince olanları fark etmezsiniz. Bir nebze o kişiye benzemek, onun elinde olanlara sahip olmak fikriyle boğuşursunuz. Birden o ebeye, siz de ebenin gölgesi olmaya razı kişiye dönüşürsünüz. Yine farkına varmazsınız. Uyanmak bununla ilgilidir. Herkesin yapması gereken şey, düzeltmesi icap eden arıza farklıdır. Her birimizin ayrı bir İlahi Planı vardır. Bu Plana uymak veya o planı yazmak bize kalmıştır. Bireysel olarak uygulamayı düşünmekte fayda vardır. Benim herkes ve her şeyden bağımsız bir varlığımın kabulü sonucu bu kanıya varıyorum.
Ne arıyorsun sorusuna cevabı bulmak, arayışın başlangıcı değildir. Arayışın başlangıcı doğumla birlikte ortaya çıkar. Arayış bir bebeğin ağzıyla annesinin memesini aramasından, yaş almış kişinin kaynak arayışına kadar uzayıp gider. Maksat farkındalık yani sürekli bir arayışın içinde olduğumuzun farkına varıp, ona göre nasıl davranacağını bilmek. Önemli olan budur. Herkes sürekli bir şeyleri arıyor ve bulduğunda önemsiz hale geliyor. Bulamadığındaysa cazibeli oluyor. Bir başkasının bulup ve aramaya değmez demesi önemini yitiriyor. Çünkü zihin hedefe odaklıyken, amacı belirlemişse diğer insandan farklı olduğunu, ele geçirdiğinde onun deneyiminden değişik bir şey yaşayacağını zannediyor. Kendini buna inandırıyor ve yola devam ediyor. “Haklısın” ya da “Haklıymışsın” sözlerine ne sıklıkta denk geldiniz acaba? Siz bu kelimeleri kullanıyor musunuz?
Haklısın demek ikinci el bilgiyi kabul edip o bilgiyi ileriye taşımaktır, yani değişimden öte olan dönüşümün anahtarıdır. İş işten geçtikten sonra söylenen “Haklıymışsın” veya “Haklı çıktın” sözleriyse uyarılara rağmen kafanın dikine gidip bir şeyleri aynı yapıp sonucun farklı olmasını ümit etmenin eseridir. Kaybeden kimdir? Kazanan kim olur? Hayat oyununda herkesin kazanmak olasılığı var mıdır? Birinin kazancı bir diğerinin kaybına sebep vermek zorunda değil. Hayatın dengeleri söz konusu olduğunda her şey zıddıyla bilindiğinden birinin bir şeyi azalıyorsa bir başkasının da artması gerekiyor. Denge denilen, düzen diye bilinen olgu buna işaret eder. Doğada olduğu gibi insanların hayatında da bu denge vardır. Fakat söz konusu iyilik güzellik adalet ve merhamet olduğunda herkes bunları yapan kişilere dönüştüğünde kısır döngü kırılacaktır. Herkesin iyi olduğu sadece iyilik düşündüğü bir dünyada arayış da tamamlanacaktır. Gerçekten aradığımız bu değil midir? İnanın emin olamıyorum. Herkes her şeye sahip olabilse, arzu ve isteklerinin her biri gerçekleşse yine tatmin olmayacağı beni üzüyor. İnsanın doğası budur ondan.
Tatmin olmak, elindekiyle yetinmek, nasibine şükretmek, pay edilenden dolayı şükran sunmak yazılıyken iyi güzel de, iş uygulamaya gelince herkes kendisini kıyaslamak tuzağına düşebiliyor. Benim altımda bir Mercedes olsun diye arzu ve isteğim varsa bütün dünyada yaşayan herkesin arabasının Mercedes olduğu bir rüyayı görsem bu isteğimin değişeceğini adım gibi biliyorum. O yenilenen arzum da gerçek olduğunda yine doyumsuz olacağımı şimdiden kestirebiliyorum. O zaman sorun nedir? Problem nerededir? Zihindedir. Benim zihnimin çalışma şeklinde bir dengesizlik vardır düzeni bozuktur.
Zihnime hükmedemeyeceğimin farkına vardığımdan beri onunla oyun oynar haldeyiz. Genelde kaybediyorum çünkü oyunu ciddiye alıyorum. Daha önceden söylenmiş özlü sözlere bakıyorum ve uygulamakta zorlanıyorum. Kontrol etmek dürtüm çok güçlü. Bu demek oluyor ki korkularım var ve hangileri olduğunu bilmiyorum. Belki de varsayıyorum. Fakat kendi aynama baktığımda baktığımı göremiyorum. Bir başkası söylediğindeyse kabullenmesi zor geliyor. Egom devreye giriyor. Bu yüzden de kazanamıyorum. Oyun devam ediyor, ben içinde oyuncuyum ve bitişini göremiyor, kestiremiyorum. Yine de arayışıma devam ediyorum. Buldukça yepyeni defterler açılıyor ve her biri bir başka sayfaların başlamasına vesile oluyor. Açılan bu kadar gizli kapı ortaya çıkınca da benim kaybolmam kaçınılmaz hale geliyor. Pusula elimde yol belliyken ben tereddüde düşüyor ve duruyorum. Kim bilir, belki de olası en iyi yerdeyim. Varmam gereken yere geldim ve durup hazmetmem lazım. Olan bitenleri iyice çiğneyip yutmalıyım. Ben ne yapıyorum? Ağzıma sığmayacak büyüklükte lokma alıp, çiğnemeden yutuyor, bundan ötürü hazımsızlık çekiyorum. Bakıyorum, bakınıyorum. Neredeyim diye soruyorum. Nereye gitmek istiyorum? Aradığım tam olarak nedir? Belki de bulduğumun farkında değilim. Aramaya devam ediyorum. Neyi nerede bir ben biliyorum… Ne zaman olacağıysa meçhul. Zaman her ne demekse arıyor bulamıyorum… Bulunca da yeniden farklı bir arayışa yöneliyorum.