Yok sayılan zihin, kabul edilmeyen beden, umursanmayan arzular ve önemsenmeye fikirlerin toplamında depresif ve yolunu bulamamış mürit yaratılabiliyor ancak… İnsanlar yüzyıllar boyunca terk etmeye çalıştığı şeylerin karşılığı olarak kendisini bulmaya çalışmıştır. Fakat terk ettiği şeylerin her biri kendi gerçekliği olduğu için ve onu reddettiği için günün sonunda bulunan ve varılan bir yer olmuyor.
Kendisini terk eden bir şey bulduğunda da orada kendisi olmadığı için bulduğu şeyi de anlayamıyor zaten ve böylece kendi kısır döngüsünde yolculuğuna devam ediyor.
Nedir bu işin yolu derseniz.? Bana göre, önce kendini kabul edeceksin, sevdiklerin, sevmediklerin istediklerin, arzuladıkların, hayallerin ve hedeflerinle bütünleşmiş ve bedenlenmiş olan SEN’i seveceksin. Onu öksüz bırakmayacaksın. Zihin kötü değil, beden kötü değil, kötü olan sadece onları kötü gören ve gösteren düşünceler yumağıdır. Sen kendi bütünlüğün içinde tam ve en mükemmelsin, zaten olabileceğin en iyi forma gelmişsin, bundan sonra yapman gereken şey ise, kendin için, doğa için, dünyada süregelen tüm yaşam formları için en güzelini ve en doğrusunu insani erdemler doğrultusunda yapıyor olman.
Özünüze bakın, güneşe dönün yüzünüzü, toprağa dokunun, ağaçlara sarılın, kuşları dinleyin, çimenlere uzanın, bir çiçeğe su verin, hayvanları sevin, insanlara değerli olduklarını hissettirin, kendi değerinizi besleyin ve yaşama kocaman gülümseyin, kendinize sımsıkı sarılın. Sevdiğiniz şeyleri yapın, gülümseyin, gülümseyin, gülümseyin… Gerisi mi? Sadece safsata ve bilgi kirliliği…