Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Cinnet cennet yolu değildir

Cinnet kelimesini en basit anlamda kişinin kısa süreliğine akıl dengesini kaybetmesi ya da aklını kaçırması olarak tanımlamak mümkündür. Kişi cinnet geçirirken normal şartlar altında yapmayacağı şeyleri yapabilir, akıl ve mantığa sığmayan düşüncelere sahip olabilir, sözler sarf edebilir ya da davranışlarda bulunabilir. Peki, bu cinnet geçiren kişilerin zararı kimedir? Sadece kendilerine mi yoksa çevresinde olanlara da ucu dokunabilir mi? Yanımızda olan bir kişinin cinnet geçirmekte olduğunu anlamak mümkün müdür? Anlarsak o kişiye engel olmak ya da cinnetin içinden çıkartmak olasılığı var mıdır? Geçici delilik kontrol altına alınabilir mi? Kontrolü alacak olan kişi kimdir?

İnsanlar günlük stres ortamında bile bazen kendisini kaybetmeye meyilli olabiliyor. Belli bir olay veya sıkıntının gerçekleşmesi illa gerekmiyor. Birikmiş olayların etkisi, bardağı taşıran son damlanın ortaya çıkması bile cinneti tetikleyebiliyor. Cinnet geçirmekte olan kişi içinde bulunduğu duruma son vermek için bir şeyler yapmak dürtüsüyle savaşır. Bu genelde ya kendisine ya da yanındaki kişiye zarar vermek olarak dürtülerini tetikler. Kişi dağılır, darma duman hale gelir ve sonunda da ortalığı dağıtır.

Cinnet geçirmek bir akıl hastalığı olmasa bile akli dengenin geçici olarak bozulmasıdır. Cinnetin içinde olan kişi ne yaptığının ya da ne yapacağının farkında mıdır? Her ne olacaksa bunun bilincinde midir? Zihni kimin kontrolündedir? İş işten geçtikten sonra duyulan pişmanlıklar neyi ortaya koyar? Bu işi yapan kimdir? Yaptıran kimdir?

Cinnet geçirecek olan kişi alt yapısını gizliden hazırlıyor mudur sorusuna cevabı bulamıyorum. Bilinçli olmasa da bilinçsiz bir şekilde insan pes etmeye hazırlanırken kendi kapanını kendisi mi hazırlar? Hemen her gün gazete, televizyon veya sosyal medyada patlayan torbalar ve kendini havaya uçuran insanların haberlerini okumaktayız. Eşini çocuğunu öldüresiye döven, kimi zamansa öldüren insanların da yaptıklarını dehşet içinde izlerken anlam bulmaya çalışıyoruz. Bu insanlara ne oluyor? Nasıl oluyor da insanlıklarından çıkıyorlar? Her bir soru düşünmeye değer

Hayatımızın normal akışında olumsuz fikirler, stres veya keyifsiz ortamları biriktirdiğimizi çoğu zaman fark etmeyiz. Belli bir kişinin bize olan tavrı ve bizim o kişinin tavrına duyduğumuz ve bastırdığımız tepki bir yerlerde pusuda beklemek üzere saklanır. Onu saklayan biziz aslında ancak farkında olmayız. Birikir, çoğalır ve bulunduğu kaba sığamayacak hale gelince son bir damla taşırmaya yeter. Kızar, bağırır, söver, döver veya isyan ederiz. Karşımızdaki kişi de bu tepkiye anlam veremez. Ne söyledim ki? Seni bu kadar kızdıracak ne yaptım acaba? Diye kendini ve karşısındaki kişiyi sorgular. Cevap bulamaz. Kızan da yanıt veremez. Bu birikim bilinçli yapılmamıştır ondan. Farkında değildir olumsuzlukları toplayan kişi. Bu yüzden çoğu zaman tatlı bir dille duygu ve düşüncelerimizi ifade etmenin faydası vardır. Karşımızdaki kişiyi üzmeden, kırmadan, rencide etmeden kendimizi ortaya koymak ileriye dönük cinnet yolunu uzatacaktır. Kimse o yola girmeyi istemez. Girenler de arzu ederek girmez. Sonu hep pişmanlıktır cinnet yolunun. Aradığımız huzur cennet yolundadır. Cennete giden yolun içinde de cinnet olmaz, olamaz.

Mutluluk kanımca zihinseldir. Zihnine hakim olamayan hatta hükmedemeyen kişi mutluluğu arasa da bulamaz bulsa da anlayamaz. Huzursa ruhsal bir olgudur ve cennetin yoludur. Cinnetin kaynağı cehalettir. Bilmemektir. Kendini tanımamaktan kaynaklanmaktadır. Yarın ne olacağını bilmek veya kestirmek akıl işi değildir. Hiç bir şey kendi kontrolümüzde değildir ancak zihin ilginç şekilde çalışır. Kimi zaman efendi kimi zaman köle olur. Bizler sadece kendimizden, kendi düşünce, söz ve eylemlerimizden sorumluyuz. Bunun için bize bahşedilen bir nefs var. Onu nasıl kullanacağımız bize bırakılmış gerisi ise teslimiyettir. Bir akla sahip çıkamamak onu başıboş bırakmak demek değil midir? Başıboş olan bir hayvan, sahipsiz bir bitki veya kayıp bir eşya ne durumdadır?    Akıldan çıkmak aklı yitirmekten farklıdır. Aklı kaybetmek zihni boşaltmaktan çok değişik bir kavramdır. Kafayı yemek yediğini tüketmekten ötedir. Kısaca akıl aklın içinde kaldığı müddetçe idare edilmelidir. İdare etmek kontrol etmekten farklı çalışır. Birinde sevgi vardır diğerinde korku… Sevginin olduğu yerde de korkuya yer yoktur. Korkularla baş etmek kimi zaman zordur ve yardım ihtiyacı doğurur. Bir başkasından yardım isteyen insan güçlü olandır. Diğeri sadece güçlü rolünü oynayandır ve bugün ya da yarın bu güçsüzlük kendine veya yanındakilere zarar vermek üzere cinnet olarak ortaya çıkacaktır. Bir elin nesi var iki elin sesi var derken tüm sıkıntı veya dertlerle yalnız baş etmek zorunda olmamamız gerektiği dile getirilmiştir. Cinnet geçirmektense cennet yolunu aramayı tercih edenlerden olalım. Gelin bu yola birlikte girelim… Uzatın elinizi bakın nasıl tutan birisi çıkacak.

Exit mobile version