Denge, her şeyin yasasıdır.
Dengede olmak demek, durağan olmak demek değildir. Durağanlık her şeyin aynı seyrinde gidiyor olmasıdır, belirgin bir değişim geçirmeyen şeyler durağandır. Denge ise değişimin ve hareketin varlığında sağlanır. Bir şeyler sürekli değişir; fakat değişimden kaynaklanan hareket, merkezi etkilemez. Merkez öyle sağlamdır ki onu etkileyen değişimlere karşı kontrolü sağlar. Merkezden sağlanan kontrol, değişime karşı bir direnç oluşturmaz. Aksine, değişimle beraber hareket edip dengeyi sağlamak için merkezden sağlanan kontrole ihtiyaç vardır.
Bir ağacın yapraklarının rüzgarla sallanması gibi, insan da yaşadığı değişimlerden etkilenir; ağaçtaki yapraklar rüzgarın yönüne göre hareket ederken insan da değişimin yönüne göre hareket eder. Ağaç zaman zaman yaprak döker ama merkezi bundan etkilenmez, büyümeye devam eder; insanın hayatında değişimler yaşanır ama merkezi bundan etkilenmez, insan büyümeye devam eder.
Yaprak rüzgara rağmen ağacın dalında tutunuyorsa, hala canlıdır, kuruyup sertleşmemiştir, rüzgara uyum sağlayacak kadar esnektir, onunla dans eder; fakat rüzgarda dalından kopmuşsa, esnekliğini ve canlılığını kaybetmiştir, kuru ve serttir, oradan oraya savrulur. Ne kadar yaşam doluysa o kadar esnektir; yaşam olmadığında esneklik de yoktur.
Olacak olan olacaktır. Değişimin olmasında bir sorun yoktur, insan değişimin olmasına karşı geldiğinde değişim sorun haline gelir.
Bir değişim yaşanıyorsa, önce onun gerçekleşiyor olduğunu kabul etmek gerekir. Rüzgar varsa, yapraklar onunla dans etmelidir. İnsan yaşadığı değişimi kabullenemezse direnç gösterir, değişimin gerçekleşmemesi için onunla savaşır; rüzgarla savaşır, onun karşısında semsert durur. Canlı bir yaprak rüzgarla dans edecektir, yalnızca canlılığını kaydeden bir yaprak onunla savaşır. Değişim karşısında esnekliğiyle kendini devam ettiren bir düzen canlıdır, değişime uyum sağlayamamış olan düzen ise canlılığını kaybetmiştir.
Bütün gücüyle savaşan, değişim rüzgarını yenmek isteyen, direnen, kurduğu düzene tutunmaya çalışan insan; değişim karşısında bütün gücü tükenmiş, yenilgiyi kabul etmiş ve tepkisizleşmiş bir insana dönüşecektir. Dengede kalarak olanı farkındalıkla izleyebilen, değişimi anlayabilen, değişimle hareket edebilen insan ise, canlılığını devam ettirecektir.
İnsan bir ağaçtaki tek bir yaprak değildir, ağacın kendisidir. Kendisini yaprakla tanımlayan insan için, bir yaprağının kuruyup rüzgarda düşmesi yaşamın sonu anlamına gelir. Halbuki ağacın canlı kalması için canlılığını yitiren yaprakların dökülmesi gerekir. Değişim rüzgarında varlığını devam ettiremeyen her şey, sona ermek zorundadır. Yapraklarından biri döküldü diye ağaç, ağaçlığından bir şey kaybetmez, aksine canlı olduğu için yapraklarını döküyordur. Üzerinde hiç canlı yaprak olmadığı halde, ısrarla yapraklarını dökmeyi reddeden ağaç, baharı ve yeni yaprakları da kaçırır, tekrar dallanıp budaklanamaz.
Değişim karşısında direnen insan ve değişimle savrulan insan iki uç noktadadır. Aşırı uç noktalardan dengeye gelmek için ilk koşul kabule geçmektir. İnsan yaşamakta olduğu değişimi kabullendiğinde, olanı gözlemlemeye ve anlamaya başlar. Yaşanan değişimin, kendisini daha ileri bir noktaya taşımakta olduğunu fark eden, deneyimi aracı olarak gören insan, değişimle beraber yol alabilmek için ona uygun çözümler üretmeye başlar. Değişime uyumlu çözümler ürettikçe kendinde olan potansiyeli kullanır ve kendine doğru büyür. Her şey değişmeye devam ettiği halde, değişim yoluyla büyüyen olarak yaşamında yol alır. Değişimi reddetmez, ona direnmez; ama ona karşı çaresiz de kalmaz. Değişimle beraber yol alır.
Düşen yaprak artık canlı olmadığı için düşer. Ağaç yaşama öyle bağlıdır ki düşen yaprakların yerine yenilerinin geleceğini bilir. Eksilenin yerinin dolacağını bilir ve düşen yaprak hakkında endişelenmez. Üzerinde yalnızca yaşam taşır, yaşam taşıyan yapraklarla canlılığını sürdürür. İnsan da bu döngüyü anladığında; hayatından eksilen şeyler için, tutunamadığı bir düzen için, kendisine hayat vermeyen şeyler için endişelenmez. Yaşamın ona yeniden baharı vereceğini bilir. Yeniden ve yeniden.