Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Duygularınızın esiri olmaktan özgürleşin

Sakince uyandım, sağa sola bedenimi gererek, nefes alarak aynada bir günaydın diyerek, pencereye yöneldim.
Hava hafif güneşli, bulutlu muhtemelen de yağmurlu bir öğleden sonra olacak.
Bugün sakin, dingin bir gün geçirmeye niyetim var.
Geçen hafta duygusal ve fiziksel bir yoğunluk içinde geçti.
Hüzün ile birlikte tatlı bir yumuşaklıkta öfke, kızgınlık ardından huzursuzluk ve ağrılı bir beden ile yeni haftaya başladım.
Hayatın telaşesi, ekonomik çalkantılar, borsa, altın, dolar, euro yükselmesi alçalması derken, seçimden sonra gelen kargaşa mevcut etrafımda.

Biliyorsunuz benim iş hayatım hastanede.
Hemşireyim.
Hastaneye gelen insanlarda da korkuların, endişelerin nasıl bedenlerini etkilediğini net görüyorum.
Sokakta da yürürken etrafıma bakıyorum ve aynı endişeler, korkular var insanlığın gözlerinde.
Olmaması mümkün değil, hayat pahalılığı, kadınların, çocukların uğradığı zalimlikler.
Sokakta aç insanlar.
Hayvanlar, kediler, köpekler yani ne tarafa kafanı çevirsen huzursuzluk var.
Ki bu televizyon haberlerini açmadığım halde gördüklerim, algıladıklarım.
Hele bir de uyanmış biriyseniz, olan bitenin ve olacağın farkındaysanız, daha görünenin ardından ve büyük plandan bakıyorsunuz ya her şeye.
Hissedişsel, derin, gözlemleyen ruh ile beraber.
Daha içiniz acıyor, daha bir hüzün basıyor. Sizi bilmem de benim için böyle.
Duyarsız kalmamaya çalışırken, bir yandan da kendi enerjimi, moral motivasyonumu yüksek tutmak için de, elimden geleni yapmaya çalışıyorum.
Hayat kolay değil, ayakta kalıp yaşam sorumluluğumuzu alan bireyleriz çok şükür.
Her şeye rağmen hayat ve yaşamak çok güzel o da ayrı.
Ve iyi ki yaşıyoruz, iyi ki hayattayız, iyi ki farkındayız.

İnsanız işte, her anımız aynı geçemez değil mi?
Duyguların etkisine kapılıp uç noktalara da gitmemek gerekiyor.
Duyguların efendisi olabilmekse ustalık gerektiriyor.
Duygular nötr olunca gerçek özünden sen çıkıyor.
Öz’se, göze sonra da söze yansıyor.
Derinliğinden gelene de his deniliyor.
Öyle kolayca hislere ulaşılmıyor biliyor musunuz?
Duyguları geçmişten donmuş, acı içinde çığlıkları duyulmayan nice çocuklar, büyümüş de duygusal taşlaşmaya dönmüş kalpleri olan yetişkinler çoğalmış yeryüzünde.
İşte bu kalpleri taşlaşmaktan kurtarmayınca, zihinlerimizin içindeki geçmişin izlerinin, yarattığı kaostan kurtuluşa ermeden de kalp huzura ermiyor canlarım.
Duyguların esiri olmaktan da özgürleşmek gerekiyor.
Düşünsenize zihniniz, kızgınlıklardan, öfkeden kudurmuş bir ejderha olduğunda, cehennemde gibi olmuyor musunuz?
Gülay canım, o cehennemde kırk iki kusur yıl kaldı.
Çok şükür on üç yıl oldu, zihnin cehenneminden çıkalı, içsel barışı bulalı. Hazır olana da nasip olsun o içsel barış.

Peki, kendi iç huzurunuz olduğunda, sakin bir zihin halinde, dingin olduğunuzda, cennette olmuş hallerde olmuyor musunuz?
Yani canlar hepsi haller işte bunlar.
Cennet de, cehennem de önce bu dünyada yaşanıyor.
Diğer dünyada var mı bunlar?
Bilmiyorum, lakin şunu hissediyorum.

Dünyada yaşarken, hangi haldeysem bilinç olarak, ruhsal farkındalık halim ile diğer boyuta geçeceğim bunu biliyorum.
Eğer cehennem bilincinde, öfkelerle, kinlerle, nefretlerle, kendi kul hakkımı korumadan, kendimi bilmeden gidersem cehennem bilinci ile oraya geçmiş olurum.
Orada da yaşam devam ediyor, buna inanıyorum.
Ve burada yüzleşmediğim her şey önüme bir daha çıkıyor orada.
Hem de beden yok, ruh daha çok hisseder acıyı.
Cehennem ateşlerinde, korlarında kalmış olur işte.

Onun için, iyi ki son on üç yıldır kendimi keşif yolculuğuma başlamışım, iyi ki kalbimi nefret ve öfkelerden arındırmak için emek vermişim.
Emek vermeye de devam ediyorum.
Yaşamak da bu olsa gerek işte.

Zihnin kaosundan, duyguların yarattığı, dalgalı acılı sörf hallerinin esaretinden özgürleştiğiniz vakit ne mi oluyor?

Ruh, özgürleşiyor ve bedeninizi ele geçirip, her zerrenize ışığı ile akıyor.
O, ne güzel nurlanma, o ne güzel huzur halleri yaratıyor hayatın içinde…

Ve kendini hep eksik gören insan, artık tamamım diyene kadar uğraşıyor bu hal için.
Varoluşundan beri aslında tamam olduğu gerçeğini, belki anımsamak için, kendine yapılan bu yolculuğa çıkman gerekiyor.
Ya da gerekmiyor.
Uyanacaksın ya da hep uyuyacaksın.
Anımsayanlardan olacaksın, ya da anımsamayanlardan.
Bilmiyorum, her ruhun seçimi başka işte.
Bana sadece saygı duymak kalıyor.
Bir çelişki de var sanki burada.
Tamamlanmak isteği, eksiklik yaratıyor gibi değil mi?
Sen hep günahkarsın, eksiksin, suçlusun diyen bir geçmiş ile büyütülen çocuklar, insanların çağlar boyunca çektikleri de eklenirse ve etkiler enerjisel olarak kitleleri de etkiliyorsa.
Kendini bütün ve tam görmek kolay olmasa gerek.

Ne yaman çelişki değil mi dostlar?
Neyse ben bu yaman çelişkiden kurtulmaya çalışırken, günümü dinlenerek ve iç motivasyonumu yükseltmeye çalışırken
Ki yazmak bile motivasyonumu yükseltmeye başladı.
Şimdi gideyim kendime bir çay demleyeyim, yanına bir iki katık, karnımızı doyurmak için.
Sessizliği de alarak yanıma
Dış dünyadan fişi çekip, iç dünyama takayım.
Sizlere de iyi gün olsun.
Her nerede, her ne yapıyorsanız kolaylıkla, sevgiyle, sakinlikle nasip olsun.
Varlığınızdan gelen şefkatinizin çok çok arttığı anlarınız olsun diyorum.
Ve de oldu bile.

Exit mobile version