Niyetler, hep gerçekleşmek için yola koyulurlar.
İsteyenin kalbi, hakkel yakınlığından da etkilenirler.
Niyetler bilir ki, her şey frekansla alakalı.
Kozmik Bilinç, sadece yollanan frekansları yani titreşimleri ile algılarmış.
Ben hırsızlık yapmaktan memnunsam, memnunluk ismi frekansı ile gidermiş.
O vakit senin, o alanda yolladığın titreşimler ile sana niyetinin karşılığını yollarmış.
Memnun değilsen de memnuniyetsiz hissettiğin her neyse o olurmuş.
Gördünüz mü? Her iki hal üzre, siz hangi hali giyindiyseniz onlar oluyormuş.
Yine örnekleyelim. Ben şarkı söylemeyi başaramıyorum inancını giyinmişim, hal edinmişim yıllarca öncesinden. Başarısızlığı deneyimlemişim.
Çocukluğumda, etrafımdakiler de sen bunu yapamazsın demişlerse, sözün gücü çok büyüktür. Bedenin sinir sistemine, hafızasına kaydedilir. Onun da kötü bir amacı yok, hayatta kalmak için, bir gün lazım olur diye kayıtlıyor birçok şeyi ne yapsın, işte onun da elinden gelen bu.
Nerde kaldıydık, başaramazsın dediyse büyüklerimiz, kocaman bir başarısızlık kalıbımız oldu.
Kozmik Bilinç (Allah, Yaradan) nasıl isimlendirirseniz.
İsimlere takılmayalı çok oldu artık, her şeyin geçiciliğini öğrendiğimden beri, kalbimden nasıl hissediyorsam öyle yazıyor, öyle konuşuyor, öyle davranıyorum, hakikati budur efendim.
Başarısızlık kalıbımız oluştu tabi ki geçmişten, nereye elimi atarsam atayım, niyet de etsem, kırk takla da atsam, dualarla bezesem ki, niyet zaten duadır bana göre.
Başarısızlık titreşimini arka plandan yaydığım için, Kozmik Bilinç de o yönde beni destekleyecek.
Ee hırsızlık yapmaktan memnunsam devam mı edeyim çalmaya?
İlk duyduğumda ben böyle demiştim.
Çalmaktan mutsuz olduğum da, suçluluk hissettiğim de, vicdanımın sesini duymaya başladığımda ki, bu durum da kalbi hissetmeye başlayınca oluyor. Günümüz de kalp çakrası ile ilgili deniliyor. Ha bu arada kalp çakrası kapalı olmuyor, uyuyan enerji aktif duruma geçiyor diyelim.
O vakit işte olanlar oluyor, ölenler ölüyor ve artık sen, eski sen olamıyorsun.
Vicdanın gittikçe kalbi olarak genişliyor ne çalıp çırpabiliyorsun, ne de içinden gelmeyeni yapabiliyorsun, ne de gerçeği söylemeden durabiliyorsun.
Ve önce hep kendine dürüstlük heykeline çarpıp duruyorsun. Heykel sana ha bire tekrarlıyor içindeki senden.
Diyor ki “Önce kendine dürüst ol, sonra diğerlerine”
Sen kendi cehennemini yaşadıktan sonra bunlar oluyor.
Hırsızlıklarının, yalanlarının, dürüst olmayışlarımızın hesabını kendinden kendine ya da hapishaneye girerek bunu öğreniyorsun.
Bazen fiziki hapishane, bazen bedenin içindeki hapishane ama bir şekilde o mağaradan çıkmak için hep hesaplaşıyor, cehennemini yaşıyor, ölmeden ölümleri defalarca yaşayıp, sonra tünelin ucundaki aydınlığı görüyorsun.
Hakikat kapıları açılıp da gördüğün, yaşadığın hallerden, senin hiçbir şey olduğunu idrak edince, yine bir boşluğa düşüyorsun ne oluyor ya hu? Diyorsun.
Ben, kendimden kendime hesabımı vermiştim, oldum zannetmiştim diyorsun, hop bir bakıyorsun hakikat tokadı çarpıyor yüzüne, yine kendinden kendine.
Hiçbir şey olmadın sen diyor, gördüğün bir rüyaydı, rüyandan uyandın.
Rüyayı gören tek sensin. Rüyandaki her şey kayboluyor. Eee, sen de kayboldun, defalarca bilinç olarak öldün, öldün dirildin.
Eski benliklerin, bilinç halin de kalmadı.
Kapkaranlık, boşlukta süzülmektesin yarasa misali. Yarasalar karanlıkta görürken, sen göremiyorsun, hakikaten değişik hallere girip çıkıyorsun. Göremiyor, duyamıyor, keyifsizliğin karanlık çukurunda buluyorsun yine kendini.
Hani olmuştum, hani aydınlanmıştım, hani kundalinim uyanmıştı, hani ben, ben değildim diyorsun.
Evet hakikaten sen sen değilsin. Eski bilinçler öldü, her saniye, her şey değişim, dönüşüm sürekli kozmik bilince geri gidiyorken, her çıkan isim, tekrar yine kozmik bilinçten bir benzeri ile senin, benim akıl kabıma düşüyorken, senin seçimlerinle her anın şekilleniyorken, sen nasıl halden hale girmezsin ki? Akletmez misin diyen Kur-An ayetleri, sen de açılmaya başlıyor.
Yaşayan Kuran ol diyor kalbin, canlı ol, diril diyor.
İşte tüm bunları geçtikten sonra hakikatte hiçbir şeyin, kimsenin olmadığını, idrak ettiğin zaman, ama’lığın da geçiyor marifet sahasına inince. İnince diyorum, çıkılan bir yer varmış gibi. Nasıl anlatayım? Hepsi içinde olup bitiyor, her ne varsa hep içinde derler ya, o misal işte. Bilinç katlarını merdiven gibi hayal edince, yukarı çıkmak canlanıyor kafamda belki ondan yukarı gibi oluyor içimde. Bilinç tekamülü. Ruh tekamülü derdim önceden lakin ruh tek. Bir tek Yaratanın üflediği tek ruh, frekansı yüksek. Neresi tekamül etsin ki? Zaten kendinden var etmiş aşk, sevgi, şefkat, merhameti, bereketi, bolluğu en bol olandan Hak, halk etmiş bizleri. Nefs büyümesi de deniliyor tasavvufta, hani nefs mertebeleri deniliyor ya, sanki o da merdiven gibi, tırmanma hissi bırakıyor bende.
Bunun için tek ruh kavramını ben Ontoloji ilminden ve Tevhit İlminden öğrendiğimden beri, kalbim buna mutmain oldu.
Eski spiritüel bilgilerimin bir çoğu anlamını yitirdi. Yaşamış olan Hz. Adem, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa, Hz. Muhammet, Şems, Hacı Bektaş Veli, Mevlana, Atatürk aklınıza kim gelirse, Hitler de var ve hatta taş devrinden önceki bilinçlerin de enerjisi bende, sizde canlı yaşıyor.
Ontoloji ilmi bunu Bingbang’den beri ben varım der.
Neyse yine konu dağıldı, uzun zamandır yazamayınca, yazmaya başlayınca yeniden dolup taşıyor hepsi şimdi yüreğimden.
Nerde kalmıştım, hakikatten bahsetmeye çalıştım dilim döndüğünce çünkü orada anlatılacak hiçbir şey yok, yaşanıyor, hissediliyor işte. Marifete inmek gerekiyor dedik ama yukarı çıkılan da yok dedik anlatabilmek için metafor isimler, kullanıyoruz affedin artık.
Marifete gelelim yeniden
Kendimi bilme, keşfetme yolunda tüm bildiklerimi unutup, şeriat halimden, tarikat yolunda öğrendiklerim (ailem, çevrem, okul vs) hepsinden sıyrılıp, hakikatine, derinine, özüne geldik diyelim
Marifet ise, özünü bilip, kimliklerinden özgürleşip, dünyanın geçiciliğini idrak edip, yeniden içinde senden öte olan özünle birlenmek, bir olmak. Yepyeni bilinçle hakikatini bilip, dünya hayatına devam edebilmek yeni hallerinle.
Orada hakikat aleminde, senlik, benlik, ocu, bucu, çoluk çocuk, karı, kocalık, zıtlıkların, hiçbir şeyin olmadığını görüp başını önüne eğiyorsun. Edepleniyorsun, küçüldükçe, küçülüyorsun, dünyadaki egoizm kimliklerinden iyice sıyrılıyorsun.
Gel de yaşa bu kadar, safaniyetle diyor egon başlarda.
Hakikaten kolay olmuyor. Oyuna girip çıkıyorsun çocuk saflığında.
İçindeki çocuk duyguları büyümüş, olgunlaşmış, şaşkınlık içinde başlarda dünyaya yeni gelmiş bebek masumiyetinde oluyorsun. Yolumu nasıl bulacağım burada diyorsun. Yol artık sana açılıyor, netleşiyorsun, körlüğün geçiyor.
Çık, gir oyna misali oyun parkında kendinden, kendine oynuyorsun.
Seyreyliyorsun etrafında olan biten her şeyi, film izler gibi.
Kah orada, kah burada her an Hak bilinci ile, Hak senden, halk ediyor kendini, kesret aleminde(marifet alanı, dünya)
Farklı bir bilinçle, eski senden, eser kalmamış, sade, sakin, derin bir huzur ile. Özüne kavuşmanın güzelliği ile,
İçinde ki tüm ikilikleri birlediğin halinle, diğer hallerinle de hallenerek yaşayıp gidiyorsun.
İşte böyle niyetlerden girdik, şeriat, tarikat, hakikat, marifet deyip tasavvuftan dem vurduk.
Varlık, yokluk, hiçlik, marifet deyip Onroloji ilminden çıktık.
Niyetlerimiz her daim olmak ta, bu bilinç ile kalalım.
Olmadı dediğin bile olmakta.
Olumlu, olumsuzlukların ötesinde birlik, hayal dünyasında buluşmakla, hal edinmekle her niyet oluyor efenim.
Bazen olmadı diyoruz, o da olmamışlığı ile yine olmakta.
Şöyle bağlayalım, her ne oluyor ya da olmuyorsa iyidir.
Bir söz vardır. Kalben İnanan (Mümin) her zaman karlı çıkar.
Ya şükreder ya da sabreder. Olmadı, kötü bu yaşadığım olay, nedir bu şer dediğini, toleransla sabrederek, ardında vardır bir hikmet diyerek karlı çıkar.
İyi bir şey olduğunda da şükrederek yine karlı çıkar.
Ben çoğu zaman, görebildiğim ve göremediğim her şeye şükürler olsun diyorum, iyi geliyor kalbime.
Hacı Bektaş Veli’nin sözü ile bitirelim.
“Marifet benliği silmek değil benliği bilmektir”
Özümüzle birlik halinde olan bir benliğimiz var.
İşte onu yok etmeye çalışmıyoruz. Ardındaki gerçeği yani özümüzü biliyoruz. O tarafımızı bildiğimizde, bu tarafı da biliriz.
Özümüz hop oturan, hop kalkan değil, O’nun hop oturup kalkan haliyiz bizler bu çokluk aleminde.
Hep, hem bilinci ile
Birdeyiz her daim.
Yeni yazılarda buluşalım inşallah.
Uzun süredir ara vermişim, yazamadım.
Biriken çok şeyler var, emekli olduk hemşirelik mesleğimizden lakin hayattan emekli olmadık değil mi?
Emekli olmadan önceki tedirginliklerimden de bahsedeyim bir başka yazımda inşallah.
İnşallah, maşallah diyerek mutlu kalın diyorum.
Sevgiyle.
Aşk’la