Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Eylem ve aktivite arasındaki fark nedir?

İnsanlar çoğunlukla günlük yaşamlarında zamanlarının çoğunu aktivite yaparak doldururlar. Ve günün sonunda ya da ortasında neden bu kadar yorgun ve mutsuz olduklarını sorgularlar. Zihinlerinin günlük hareketleri bir kamera ile mercek altına alınıp, gece kendilerine izletilse ancak o vakit uyanabilirlerdi kendilerine gerçekten ne yapıp yapmadıklarına. Sözde bol aktiviteli yaşamlarından an’larına atılan zehirli tohumlarına, nasıl da gereksiz aktivitelerle kendine işkence yaptıklarına.. Kendine yabancı kalıp, diğerlerinin arzu ve isteklerine aktıklarına…

Şimdi sırayla aktivite ve eylem nedir, öğrenelim.

Aktivite sana zihninin o gün yapman zorunlu olmasa da, yapman gerekenleri söylediği yerdir. Eylem ise daha çok an’da kalarak sıra ile gerçekten yapılması ve düşünülmesi gerekenlerin o an geldiğinde çözümlendiği yerdir. Aktivite daha çok geçmişi geleceği harmanlayarak şimdine zehir saçmana yarar. Eylem ise ruhunun o an ihtiyaçlarını tespit edip, seni doyuma ulaştırmanın yollarını arar.

Aktivite pazar yeridir, sürekli zihninden sana bir şeyler yapman ve boş durmaman gerektiğini söyleyen o seslerinin doğrultusunda girdiğin yoldur. Aktif oldukça bir işe yaradığın, aksi halde bir hiç olduğuna dair seni ikna edip durur sözde mutlu ve aktif olan zihnin. Eylem huzurludur, sessiz ve bilgedir. Gerekeni sakince yapar, ne geçmişe ne geleceğe durduğu an’dan kafa tutar. Zaten bilir ki sırada ne varsa en uygun an’da önün çıkar. Aktivite huzursuz zihnin ürünüdür; yıkıcı, kaba, endişeli, korku dolu, kendi doğasına yüz çeviren seni sözde mutluluğa ittiğini düşündürendir. Örneğin; sen aslında spor aktivitesini sevmeyen birisisin, sevgilin seviyor diye seviyormuş gibi görünüp sözde onunla ortak bir zevke sahipmiş gibi görünmek için çevrenin baskısından etkilenip spor yapmaya başlıyorsun. Oysaki içindeki eylem’in istediği bu değil, onun istediği sakince kitap okuyup, sessizliği bir çay eşliğinde demlerken huzuruna doğru yürümendir. Sen iç sesini, eylemini duymazdan gelirsen ağzındaki sakız gibi sağa sola savurursun kendini. Huzurla ilerlediğin o gerçeğin gerçek eylemindir. Zaten herhangi bir zorlamaya gerek duymadan kendiliğinden oluşandır. Aktivite sana dış baskıların ‘yükle’ diye emrettiği senin sürüye dahil olmak adına boyun büktüğün ve sana ihanet ettiğin yerdir.
Mesela yemek yerken yaşamak için yememiz gerektiğini unutup, doymak ve yemek yemek için yaşar hale geliyoruz. Yemeye doymak diye bir şey söz konusu değildir, yemeğe, suya doyulmaz. İkisi de yaşadığımız sürece olmak zorundadır. Tuvalete çıkmak ve uyumak ihtiyacı gibi…

Neden doymak ister insan? Aç gözlülüğünden ve aslında yemeği değil, sorunlarını yediğini bilmediğinden. Acıkınca yemek yemek; işte bu eylem yani olması gereken. Ama aç değilsin ve yine yemek yiyip ağzına spor yaptırıyorsun. Ağzın, boğazın, miden, bağırsakların yoruluyor. Ama bu içindeki aktivite meraklısı zehirli duygun için önemli değil. Seni duymuyor bile. Aslında yediği yemek de değil. O an aklındaki geçmişin endişesini ya da gelecekten an’ına sızan korkunu yiyorsun. Bir savaş başlamış içinde ve farkındalığın zedelenmiş ama sen görmüyorsun.

Aktivite kendine hak etmediğin ve aslında taşımakta zorlandığın kadar sözde eylem yükleme hareketidir. Bir yolunu bulup, sana kendini eylem diye yedirir.

Aktivite aşırılığın ortaya çıkış yeridir, yoğun eylemler güruhudur. Kendiyle barışık olmayan insan kendisi ile vakit geçirmeyi istemez, hislerine kör bakar, zihniyle gevşediği yerden savaşamaz kaçar, diğerine kurtarsın diye koşar.

Koştuğu yerden yorulur, hastalanır ve yine kendisine kendisi bakar. İyileşir ve yeniden aktiviteye koşar. Ta ki kendine yaptığı zulmü fark edene değin bu böyle sürüp gider.

Peki bununla nasıl baş edeceğiz?

Öncelikle zihin ve kalp dümenimizi tanıyıp, kendi ruhumuza doğru sürerek. Kendimizi bulup, bilmeye başlayarak. Bunu anlamak için kendine gerekli dikkati verebilirsen ki, bu hazineni ancak o vakit tespit edebilirsin. Peki o nerededir? Huzurunun kayn’ağı, gözlerini ışıldatıp kalbine mutluluk veren o gerçeğinde vaktin nasıl geçtiğini bilemediğin o yerde yatan yeteneğindedir. Ve unutma bu çok basit bir şey olabilir, senin en iyi yaptığın o şey yaşam amacındır ki yeteneğinle el eledir zaten.

Kendine her sabah uyandığında ‘bugün senin için ne yapayım, sana can bulduran eylemin nedir, canın ne yapmak istiyor, nereye götüreyim bugün seni..?’ diye değer veren soruların olmalı. Dünya üzerinde yarışacağın, mutlu edeceğin bir kişi var ve o senden başkası değil. Kendi sabrınla, öfkenle, bilginle, amacınla, endişenle, korkularınla yarışıp kendini her an yeniden doğurabilirsin. Mutluluk senin bakış açında yaptığın en ufak değişimlerin içinde bir yerdedir. Ve zihninde kimlerin sesleri yükseliyor, adımları yürüyor. Bu düşüncen kimin fikriydi gerçekten diye sor kendine bir karar almadan önce. Mutlaka zihnin sana o kişiyi gösterecektir ve unutma bizler anlamak için zihnimizde resimler çizeriz. O sahneleri bir filmi izler gibi anlayışlarımızla süsleriz. Neyi izliyorsun dikkatli bak, yeniden, her yeni anda yenilenerek…

İyi seyirlerle içinde güzel ve sevgi dolu eylemlerine yönelik filmler izlemeni dilerim sevgilerimle…

Exit mobile version