Evren ve dünyamız hakkında ne biliyoruz ya da ne bildiğimizi zannediyoruz?
Evren’in geometrik şekli ne, hacmi, ağırlığı, kapladığı alan ne kadar; dünya onun içinde nerede mesela?
İkisinin hakkında da bir şey bilmiyoruz, şimdiki sınırlı bilgi ve bakış açımızla bilemeyiz de; bildiklerimiz varsayımdan öteye geçemez.
Bakın konuya nereden gireceğim:
Eğer Evren’i bir geometrik şekil olarak ele alırsak; bir geometrik şekli belirleyebilmek için öncelikle onun boyunu, enini, yüksekliğini vs. bilmemiz gerekir, öyle değil mi?
Ki bu bilgileri formüle yerleştirip sonuca varalım.
Evrenin şeklini biliyor muyuz? Hayır sadece tahmin ediyoruz.
Ya boyunu, enini, yüksekliğini? Hayır; bilim adamları onlar hakkında da tahmini rakamlar söylüyor.
Haydi bir de şunu sorayım:
Evrenin ne kadarı kütleden, ne kadarı boşluktan oluşuyor?
Henüz onu da bilmiyoruz.
Bırakın boyutlarını, geometrik şeklini dahi bilmediğimiz bir şeyi nasıl hesaba kitaba vurabiliriz ki?
Haydi diyelim ki Evren bir küre; dünya da onun içinde bir yerde…
Boyutunun büyüklüğü bilmediğimiz bir oluşumun içinde, o oluşuma kıyasla boyutunun küçüklüğünü bile bilmediğimiz bir gezegende yaşıyoruz ve hiçbir şey bilmiyoruz; çaresizliğimize bakar mısınız?
Öyleyse şimdi akıllara zarar başka bir iki soru daha sorayım ki beyniniz iyice yansın:
Dünya Evren’in neresinde?
Şeklini ve büyüklüğünü bilmediğimiz bir oluşumun içinde dünyanın koordinatlarını nasıl belirleyebiliriz?
İyice çuvalladık değil mi?
Kabul edelim; tam anlamıyla kör cahiliz.
Kabul edelim ki bu sınırlı bilincimizle Evren’in sırrını mırrını çözmemiz olanaksız.
Sonsuz olasılıklara kendimizi açmadan, akıl sınırlarını zorlayan uç bakış açılarına, daha yüksek bilinç düzeylerine erişmeden de yerimizde sayacağımız kesin.
E peki ne yapalım?
Var oluşumuzun tadını çıkaralım.
Bilelim ki onu da hesaba kitaba uydurmaya kalkarsak yine çuvallayacağız.
Bırakalım her şeyi kurcalamayı; düzeni kuran kurmuş, yönetim de onu elinde, hayatın tadını çıkaralım.
Tabii işin suyunu çıkarmadan; tadını kaçırmadan…
Buranın sahibi olmadığımızı; kiracı olarak ikâmet ettiğimizin farkına vararak yapalım bunu.
Haddimizi bilelim; haddimizi aşarsak tokadın ensemize ineceğini de…
Bilinmeyeni keşfetme merakımızı kendimize yöneltelim çünkü hakkında yarım yamalak bilgi sahibi olduğumuz ancak kendini geliştirmek için de idrak melekesi bahşedilmiş tek canlı biziz…