Farkında mısınız? Neyin? Kendinizin?
Ayaklarınızın bastığı zeminin, aldığınız nefesin, bedeninizin, etrafınızdaki insanların, dışarıdan gelen sesin belki gürültünün…
Farkında mısınız bu anın içinde misiniz? Hiç düşündünüz mü?
Yaşamımızın büyük bir kısmı iç sesimizin zihnimizin gürültüsüyle geçiyor. Zihnimizin susmadığı tek bir an bile yok. Evet zihnin görevi bu sürekli konuşmak. Zihin çok boyutludur ve katman katman konuşur bu konuşmaların hepsi aynı anda büyük bir gürültü yaratırsa o zaman kendi sesinizi nasıl duyacaksınız?
Fakat o konuştuklarını düşündüklerimizi bilinçli olarak takip ediyor muyuz? Ne diyor bana şimdi neden bunu düşündüm diye soruyor muyuz kendimize.
Kadınların dişil enerji kapsamında düşündükleri şeyler hele de evli ve çocukluysa arka planda akşam yenecek yemek çocukların sorumlulukları belki katlanmayı beklenen çamaşırlar oluyor. Tüm bunlarla ilgilenen bir yardımcı varsa akşam eve gidince yine yapacaklarını sürekli zihinlerinde sıralıyorlar. Erkeklerde de benzer eril enerjide sorumluluk duyguları olabiliyor veya akşam yapılacak programlar. Peki soruyorum size; Basit bir planlamadan sonra şimdi şu anda sürekli akşamı düşünerek veya ertesi gün yapılacakları düşünerek o ana bir fayda sağlar mısınız? Düşünerek salata doğrayamazsınız düşünerek ütü yapamazsınız. Düşünerek alış veriş poşetleri akşam kendiliğinden taşınmaz. O halde şimdi burada bu anda kalarak şimdiye odaklanmak gerekmez mi? Bu alanda yazılan onlarca eser yüzlerce binlerce fikir var. En başarılısı şüphesiz Eckhart Tolle’nin Şimdinin Gücü kitabıdır. Kendisi benim başucu kitabım sürekli egzersizler yaparım ve gün içinde kendime küçük egzersizler yapmak için molalar veririm.
Günümüzde telefon uygulamalarında video kanallarında her yerde ulaşılabilen frekans müzikleri, yönlendirmeli meditasyon ses kayıtları, bizi anda tutmak için çok sayıda araç var. Şimdide kalmanın farkında olmanın anda ve akışta kalmanın kıymeti uzun zaman önce anlaşılmış ve bu anlayışı da yaymak isteyen çok kıymetli kişiler ve eserler var. Çünkü biliyoruz ki bir insan bir insandır. Bir insandan yayılan güzel enerjiler etrafındaki diğer insanlara hatta bitkilere ve hayvanlara bile güzel etki yayacaktır. Hepimiz radyo frekansı gibi etrafımıza enerji yayıyoruz ve bu enerjinin kötü olması demek başkalarına da yansıtmak demek ve gerçekten buna kimsenin hakkı yok ve olmamalı.
Düşünsenize zihin seslerimizi duyup gördüğümüzü. Bir hastanede veya metrodasınız. Herkesin zihinsel sesi hem yüksek sesle çıkıyor hem de renk yayıyor. Bu durumu yaşamak o seslere maruz kalmak o görüntüyü görmek zorunda kalmak ne kadar zor olur değil mi? Peki bunu görmeden o enerjiyi üstümüzde taşıdığımızı söylesem. Her gün her an her saniye. Bu durumu kendimizden başlayarak düzeltmek bizim elimizde. Kendimize iyi davranmayı kendimize haksızlık etmeden kıymetimizi bilerek değerli olduğumuzu hissederek her günü her anı yaşanan kötü olaylar bile olsa şimdi burada kıymetli ve farkında yaşamalıyız çünkü bu bizim insan olma görevimiz bence. Hepimizin yaşadığı sıkıntılar ve kötü deneyimler oluyor fakat bu deneyimi kimseden çıkarmaya hakkımız yok. Şimdi ve burada kalarak yaptığımız işi layıkıyla yapmak zorundayız. Bankaya gittiğimizde personelden oyalanmadan hizmetimizi bekliyorsak onun arka planda bilgisayarla oynaması canımızı sıkar değil mi? Herkes görevini aynı anda yapsın isteriz. Peki biz neden sürekli zihnimizin arka planında bir uygulama açık bırakıyoruz. Telefonlarımızın arka planda çalışan uygulamalarını şarj ömrünü yemesin diye sadeleştirirken aynı sadeleşmeyi neden kendimize yapmıyoruz. Neden boşaltmıyoruz dolu kapları?
Dört anlaşma kitabında harika bir metafor var. Zihninizi cildinizmiş gibi hayal edin diyor ve sağlıklı bir cildiniz varsa kendinize dokunmanızda bir sakınca yoktur. Fakat cildiniz yaralıysa bu yara bizi acıtır her yerimiz yaraysa ve bu yaralar herkeste varsa o zaman bu durumu normalleştiririz. İşte enerji bedenimiz duygusal bedenimiz de bu yaralarla kaplı oluyor çoğu zaman ve bunları göremiyoruz ancak hissedebiliyoruz fakat hissetmeyi de unutup duyarsızlaştığımız zaman kendimizde fark etmediğimiz hastalıklar ortaya çıkıyor. İçimize attığımız her öfke her kin her nefret bir şekilde görünmez bir hastalığa yol açıyor ta ki fark edene kadar.
Şimdi güzel bir farkındalık nefesiyle etrafımızdaki eşyaların rengine dışarıdan gelen sese bastığımız zemine odaklanalım ve o 10 saniyede bile zihnimizin susup burada bu anda kaldığımızı hissedelim. bu farkındalığı günden güne saniyeleri dakikaya ve tüm güne yayarak yaşamaya çalışalım.
Umuyorum ki bazı kalplere dokunmuş ve biraz da olsa farkındalık yaşatmışımdır. Mutlu ve anda kalmalı günlere.