Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Gayanna: Oyunumuz seçtiklerimizin bir tezahürüdür

“Eğer gücünü nefretinden değil de sevginden alırsan her şey seninle büyür!”

Araştırmacı Yazar-Sosyolog Nimet Erenler Gülkökü’nün beşinci kitabı “GAYANNA” ile ilgili konuştuk:

Gayanna nedir?

Gayanna; Gaia ve anne kelimelerini üleştirerek türettiğim bir isim oldu. Kastım, “dünya anne” ifadesine bir atıftı. Kadının da tıpkı dünya gibi üretken ve yaratıcı potansiyelini doğru yönde harekete geçirmesi ve bu benzerliğin önemini pekiştirmekti. Kitabımın alt başlığı “Eğer gücünü nefretinden değil de sevginden alırsan her şey seninle büyür!” ifadesidir. Burada ilginç olan bir ayrıntıyı paylaşmak isterim. Bütün bu fikirlerim ortaya çıktıktan sonra acaba GAYANNA isminde bir kelime daha önceden var mıdır diye araştırdık. Ve yabancı kaynakta tek bir yerde olduğunu gördük. Kitabımın alt başlığında verdiğim mesajla neredeyse aynı anlama gelmesi beni oldukça etkilemişti. Konunun detaylarına kitapta önsözde değindim.

Musevilik ve Hristiyanlık kültünde yer alan söylenceye göre; uzun, dalgalı, güneş kızılı gür saçları, kehribar rengi gözleri, beyaz teni ve zarif bedeni ile Lilith, baştan çıkarıcı bir kadın ve Adem’in Havva’dan önce yaratılan eşidir. Lilith, Adem’in kendisini üstün gördüğü bütün koşul ve şartlara rağmen ona ayak diretip ikisinin de eşit olduğunu savunmuştur. Adem ve Lilith, eşitlik konusunda anlaşamaz ve ikisi de geri adım atmaz. Cinsel yaşantılarında da Adem baskın olan bir tutum sergiler ve Lilith buna isyan eder ve Tanrı’nın yasak ismini söyleyerek Cennet’ten kaçar. Bu bağlamda metninizi okumaya başlarken bir ironinin farkına vardım; kapaktaki Lilith’in çizimini Havva Hanım yapmış, bu durum hakkındaki yorumlarınızı merak ediyorum doğrusu?

Zaten bu kitap ilginç karşılaşmalar ve sürprizlerle dolu. Gerçekten ben de bazen şaşırmıyor değilim. Ama şunu da biliyorum ki hayat hep izlerle işaretlerle dolu. Ressam Havva Hanımın sergisine kendisi tarafından davet edilmem ve Lilith adlı bu portrenin sergideki diğer resimler arasında adeta beni kendisine çekmesi bir tesadüf olmasa gerek. Belki de bu, Lilith’in bir iadeyi itibar meselesidir! Ya da Lilith gücüne sahip çıkmak istiyor olabilir.

Gayanna’da, belki yanlış değerlendiriyorum, toplumda belli bir noktaya gelmiş ya da üretime hiçbir katkısı olmayan (çalışma anlamında) kadınların nasıl iyi , anne ve cinsel kimliğini eşine görevleri uğruna yadsıması gerektiği üzerinde duruyorsunuz. Çalışma hayatının dişlileri arasında kalmış, her türlü sömürüye açık, eşit işe eşit para alamayan, tacize uğrayan, mobbing uygulanan, örgütlenememekten kaynaklı tazminatsız işinden edilen kadınlar için de bir şeyler söylemeniz mümkün mü?

Gayanna’da kadının psikososyal sürecin ilişkilerin seyrini nasıl olumsuz etkilediğini, toplumun, sistemin, medyanın, siyasetin ilişkilerimizi nasıl belirlediğini anlattım. Kadının duygu dünyasının sistemin tüketim endüstrisi tarafından ne kadar manipüle edildiğinden bahsettim. Mesela bir güzellik algısı üzerinden kadınlarımızın kendilerine beğenmeyerek mutsuzluğun kucağına nasıl itildiklerini ve bu mutsuzluklarından da çevrelerinde bulunan eşlerin, çocukların nasıl etkilendiklerini anlattım. Siyasi bir dil kullanmadım. Tamimiyle sosyolojik ve psikolojik irdelemelerin olduğu bir içeriği oluşturmaktadır.

“Her kadının içinde bir erkek her erkeğin içinde bir kadın gizlidir. Bir kadının içindeki adam; onun akıl, cesaret ve savaşçı yönüdür. Bir adamın içindeki kadın; onun sezgisel, duygusal, sevecen ve merhametli yanıdır. Bir kadın ve bir adam bedensel, ruhsal ve sosyal yönden buluştuklarında tam iyilik haline ulaşmış olurlar. Kadının duyguları onun koruyucu, kollayıcı, geliştiren, sevgisini yansıttığı ve yaşattığı en güçlü yönüdür. Eğer kadın, duygularını sağlıklı yaşayamazsa ve yorumlayamazsa yakıp yıkan, kendisine ve çevresine zarar veren biri olabilmektedir. Bu nedenle kadının potansiyel gücü olan duygularını yönetmesi, bilinçli olmasıyla çok ilişkilidir,” diyorsunuz; bu tanımlama ikili ilişkiler bağlamında doğrudur, fakat sizce de kadının veya erkeğin sistem içinde görülen/ yaşatılan baskılarla mücadele edebilmesi için bir “Öfke”ye ihtiyacı yok mudur? Erkeğin içindeki kadın, kadının içindeki erkek öfkeyi, bir şeyler değiştirebilme adına yönlendiremez mi?

-Kontrollü olan her şey yeterli düzeyde gerekebilir. Yeter ki “kontrollü öfke” yapıcı olabilsin.

Metninizde, “Sahneye konulan, bu modern çağın liberalist ve emperyalist oyunu ömrünü tüketmek üzere,” (s:74) diyorsunuz; bu yargıya varmanızdaki işaretlerden söz edebilir misiniz?

-İnsanlığa liberalizm adı altında dikte edilen bireyselcilik; ve emperyalizm üzerinden dayatılan maddiyatçılık fikri; artık birçok şeyi tüketerek tükendi. Hava kirlendi, toprak azaldı ve kirlendi, suyumuz azaldı ve kirlendi, sıcaklık küresel ısınmayla arttı. Buzullar eriyor. Son sekiz ayı kapsayan 2019 Nasa verilerine göre dünyada bir milyon yangın olduğu saptanmış durumda. Bu ne anlama geliyor? Bu dünyanın inkâr edilemez bir cehennem ateşine dönüştüğü anlamına geliyor. Dünyadaki nüfus yoğunluğuna karşı kaynakların tükendiği ve daha da azalacağı riski var. Maddi ve manevi birçok şey çöküyor. İnsanlığın kendi küllerinden doğma zamanı. Bu hasardan çıkmak için daha farkındalıklı bir şuura ihtiyacımız var. Ruhumuzdaki bilgiyi açığa çıkartmaya ihtiyacımız var.

Metnin diline bakıldığında üç farklı anlatıcı görülmekte; akademi, şiir ve hikaye dili: Bu tarzınızın belli bir amacı var mıdır? Nimet Erenler Gülkökü’nün, şairliği hangi kadim kodlarında yazılıdır?

-Şiir yazmak çocukluk yıllarıma kadar gitmektedir. Bir de kültürel olarak ozan geleneği ve değişler benim altyapı kültürümde çok yaygındır. Sanırım bu kodların etkisini yansıtıyorum. Kitapta olayları hikayeleştirme nedenim ise; ele aldığım konuyu irdelerken gerçek yaşam örneklerinden yola çıkmak daha etkili olması amacıyla idi. Akademik yanı ise hem bir sosyolog olmam hem aile danışmanlığı eğitimim, Zen felsefesi eğitmenlik birikimim ve diğer kişilik psikolojisi eğitimlerimin bir sentezinin kitaba yansımasıdır.

Ruhu kadın kokan bir kadını nasıl betimlersiniz? İçindeki erkeği yok eden kadın veya içindeki kadını yok eden erkek günümüz medyası tarafından, toplum üzerinde özgür birey algısı mı oluşturmaktadır?

Evet aynen öyle. Çünkü bir insan kendi içindeki benlik bütünlüğünü keşfeder ve kendisine cinsiyetler ötesi bir insan olarak bütünsel bakmayı öğrenirse kendi değerini oluşturacaktır. Bu beraberinde insana özgüveni ve özgürlüğü getirecektir. İşte insan bu özgüven ve özgürlükle birlikte ilişkisini devam ettirebiliyorsa daha büyük bir güce ulaşmayı başaracaktır. Ruhu kadın kokan bir kadın derken bu felsefeyi kast ediyorum.

“Canım” denildiğinde, “canın cehenneme” demiş gibi algılanmayı hiçbir erkek istemez; kadında oluşan Kortizol hormonundan söz ediyorsunuz; bir erkeğin, kadında bu hormonun baskın hale gelmesini önceden fark etmesi için bir çizelge oluşturması mümkün mü?

Kadının regl periyodunu takip etmek bir erkek için de önemli olabilir. Çünkü bu siklus döneminde kadının duygusal yönünü etkileyen hormonlar var. Kadınlık hormonu olarak da bilinen östrojen hormonu yirmi sekiz günlük periyodunu tamamlamaya bir hafta kala seviyesi kanda düşmeye başlar. Öströjen hormonu kanda düşmeye başladığında kortizol hormonu (stres)açığa çıkar. Bu durum kadının her hangi bir olaya karşı hassasiyetini arttırır. O nedenle en ufak bir olay aşırı etki yaratır. Dolayısıyla kadının ve erkeğin bu konudaki bilgisi o dönemde daha dikkatli olmasını sağlar. Kadın bu döngüsünü takip ederse beyni bu açığı kapatacak sinyaller göndererek stres hormonunu kontrol edip olaylar karşısında denge durumunu koruyabilecektir.

Metninizde çoğu zaman hissedilen şöyle bir durum var: Mahallenin, kadın-erkek ilişkilerinde deneyimli bir “Ablası” gibi konuları sade, süssüz ve dolaysız anlatıyorsunuz, bu tarzınızın geniş bir kitleyi kapsaması (ulaşması) olduğu söylenebilir mi?

Aslında bence bir yazar anlattığı bir konuyu ne kadar iyi anlamışsa o denli yalın anlatır. Yani bu resmin kalitesi gibi bir şeydir. Net bir fotoğraf çekmek gibi düşüne biliriz bunu. Eğer zihninizde konuya dair bir şüpheniz, yetersizliğiniz, karışıklığınız var ise bu yazdığınız kitaba da yansır. Ve okuyucunun kafası karışır, okuduğundan hiçbir şey anlamaz. Bu anlamda ebetteki hedefim bu kitap eşliğinde kaliteli bir yaşama dair önemli bir katkı sunmaktır. Onun için gereken araştırma ve özeni göstermeye dikkat ettim. Kitabın içeriği her insana dokunuyor. İnsanlar kadın erkek fark etmeden aslında bu kitapta kendi hikâyelerini okuyorlar. Ve çözümün ne olduğunu anlıyorlar. Daha şimdiden sosyal mecraları kullanarak kitaptan alıntı yaptığımız mottolar, röportajlar ve haber yayınlarıyla üç milyon kişiye ulaştık. Bunun daha çok artacağını bekliyoruz.

 “İlişki bir sanattır. Bu sanatı sergileyen kadın ve adam ise birer oyuncu konumundadır. Oyun kuralına göre sahnelenirse başarılı olacaktır.” (s:49). Bu oyunun seyircisi kimdir? Oyuncuların, seyircilerine karşı ne gibi sorumlulukları vardır?

Biz kendi kaderimizi yazan oyuncularız. Kader; makro plandaki çoklu seçenekler arasında hangisini seçtiğimizle belirlenmektedir. Yaşam denen bu sahnede oyunumuzun içeriği, kiminle ve kimlerle vakit geçirdiğimiz, hangi çevrede olduğumuz, hangi isteklere, hangi duygulara sahip olduğumuz, beklentilerimiz, acılarımız, kimlerden ve nelerden etkilendiğimiz, ruhsal farkındalık seviyemiz ve bunlara bağlı seçimlerimizle belirlenmektedir. Oyunumuz seçtiklerimizin bir tezahürüdür. Oyuncular ve seyirciler bir insanlık hikâyesi yazıp oynama konusunda birlerine karşı sorumludur.

Gayanna sosyal sorumluluk projesi eylemsel anlamda neleri kapsayacak, hangi uygulamaları düşünüyorsunuz?

Adını Gayanna kitabından alan Gayanna Sosyal Sorumluluk Projesinin en önemli ayağı kitabın kendisidir. Çünkü her yere bizzat gidemeyiz ama kitapla her yere ulaşabiliriz. O nedenle kitap çok önemli bir araçtır. Kitap ne kadar çok kişiye ulaşırsa o kadar farkındalık yaratırız. Yayınevim sağ olsun bu projeye sponsor olarak destek verdi. Üç yüz kitap hediye etti. Ben de telif hakkımı bağışladım. Gayanna proje ekibi gönüllüce canla başla bu proje için çalışıyorlar. Bu proje hepimizin projesidir. İsteriz ki bu kitaba firmalar da en azından kendi personellerine hediye ederek farkındalığa destek versinler. Ya da bazı illerde, ilçelerde yapacağımız seminerlere ek olarak kitabı hediye edelim. Böylece hedeflediğimiz farkındalığı projeye destek veren kişi veya kurumların işbirliğiyle geçekleştirmiş olacağız. İşte siz de şu an benimle röportaj yaparak bu düşünceye bir katkı sunuyorsunuz aslında. Teşekkürler. Bazı belediyelerimiz bize hem seminer olanağı tanıdılar hem de katılımcılara kitap hediye ettiler. Hayatı öğrenmek zorundayız. Şikâyetlere değil çözümlere odaklanmalıyız. Şiddetin bir sonuç olduğunu süreci iyileştirmemiz gerektiğini anlatmalıyız topluma. Çünkü süreç dediğimiz şey yaşamdan aldığımız acılarımız, yanlışlarımız ve yüklerimizdir. Biz bu yükleri üzerimizden attığımız zaman iyileşeceğiz ve her türlü şiddet tamamen ortadan kalkmasa da azalacağına inanıyorum. Kadın ilk eğitmendir. Bir toplumda kadın ne kadar sağlıklı düşünür ve hissederse o ölçüde mutlu olur. Toplum buna bağlı olarak o ölçüde gelişir ve ilerler.

Röportaj: Bayram SARI

indigobayram@gmail.com

Exit mobile version