Zamana ve mekana bağlı kalmaksızın merhaba;
Hayat paylaşımdır ve ben size bu ay merhaba derken sıcacık, sımsıcacık bir kelime ve ruhumu ısıtan anlamı paylaşmak istiyorum: Dostluk…
Dostum; bana ‘’Hoş geldin’’ diyen, ‘’İyi ki varsın’’ diyen anlam bahçemdir.
Dostum; düşerken apansız yanımda olanım.
Benim dostluktan anladığım iki ruhun birbiriyle kaynaşmış, uyuşmuş, karışmış olmasıdır.
Bu öyle bir iç içe geçmedir ki artık dikiş izlerini göremezsiniz. Dostumu niçin bu kadar sevdiğimi soracak olurlarsa onlara şöyle söyleyebilirim. Çünkü o, o idi; ben de bendim. Bilirim ki yanımda olsa da, olmasa da yanında olduğumu hissetmemdir… Bilirim ki ben haber vermeden iyi ve kötü günümde eli sırtımdadır… Bilirim ki gözümün dilinden anlar, sessizliğimle konuşur. Ve ne güzeldir ki beni anlar… Ve var olduğunu bilmek, huzur verir.
Dostumun ruhunu o kadar iyi tanımanın yanı sıra kendimden çok ona güvenmem, dostluğumuzun ölçüsünü gösterir sanırım. Sıradan dostluklara benzetemezsiniz bunu. O dostluklarda aradaki bağ güvensizliğe hiç yer vermeyecek kadar düğümlenmiş değildir.
O olmadan bezgin ve yorgun duyumsuyorum kendimi. Birbirimizin yarısı gibi olduğumuz için onsuzken onun payını çalar gibi oluyorum. Kendimi onun ikinci yarısı olmaya o kadar alıştırmışım ki, şimdi yarım bir varlık gibiyim. O da, benim için aynı şeyi duyar biliyorum. Çünkü dostluk duygusunda da, benden kat kat üstün olduğuna her zaman tanık oldum.
Dostluğumuz karşılığını bulmuş ihtiyacımız.
Sevgiyle ekip, teşekkürle biçtiğimiz tarlamızdır. Dostluk umuttur…
Dostluk, umutsuz bir dünyada bir umut ışığıdır ve emek ister. Bireyciliğin yaygınlaştığı, bireysel çıkarların insani duyguların önüne geçtiği günümüz koşullarında insani yanımızın çürümesini istemiyorsak, dostluğa düşünerek sahip çıkmalı ve onu basitleştirmekten kaçınmalıyız. Çünkü içimizdeki ‘yaşama sevinci’ diğer insanlara hissettiklerimizle azalır ya da çoğalır…”
Dostluk paylaşımdır…
Her dostluk girişimi dünya ile benlik arasında yaşamak adına girişilen çatışmaların ezici maliyetlerini biraz olsun hafifletme çabasını içerir.
Hiçbir dış gücün dayatması olmaksızın bir başkasına karşı duyduğumuz kendi içimizden gelen derin duygular, ona ilişkin gönüllü olarak edindiğimiz bilgiler, onunla paylaştığımız deneyimler, kısacası onun dünyasının tadı, bizi bireyselliğimizin dört duvarından kurtarır.
‘’Hayat kimin için yaşanmaya değer?’’ Benim yücelttiğim dostluk , kişisel ve siyaset dışı bir dostluktur. Mutluluğu garantilemenin en akıllıca yolunun dost kazanmak olduğunu ve dostluğun insani bağların en önemlisi olduğu inancındayım.
Bir dostun karşılık içeren duygularına kim arkasını dayamaz? Dostluk, karşılıklı doğal çekime ve erdem sevgisine dayalı, kutsal ve insani her konuda tam bir duygu birliği içeren ve nazik duygular ve bağlılığın eklendiği bir ilişkidir.
Dostluk; emek ister, samimiyet, dürüstlük , güven, itina ister…
Ve Yunus Emre demiş ki;
‘’İnce sırat köprüsü
Sıfat imiş bu yolda
Dosta giden kişinin
Doğruluktur çaresi…’’
Dostluğumuzda, ruhsal derinliğin artırılmasından öte bir amaç olmamalı. Çünkü kendi gizemini çözümleyebilmekten öte bir şeyler arayan sevgi, sevgi değildir; öne sürülmüş bir ağdır ki bununla yalnızca yararsız olan yakalanır. Yalnızca zaman öldürmek için aranılan dost, nedir ki? Çünkü o, sizin ihtiyacınızı karşılamak içindir, anlamsız boşluğunuzu değil.
Ne güzel demiş Mevlana:
“İşi bitince seni bir tarafa atmamalı…”
Bir dostluk, kişisel çıkar karşısında unutulmayacak kadar sağlamsa, ancak o durumda bir değer ifade eder ve ancak o zaman onun adına ‘gerçek dostluk’ denilir.”
Eleştiride dostluk ve dürüstlük
”İyi dostu olanın aynaya gereksinimi yoktur,’’ der Mevlana.
Nedense eleştirilmekten kaçarız. Oysa farklı , yapıcı yaklaşımlar, eleştiriler beni daha çok çeker, ilgilendirir. ‘’Benim eleştirin’’ demek bizi yüceltir, geliştirir kanısındayım. Özellikle bizi eleştirenler bize ders verir gibi değil de, eleştirilerini karşılıklı söyleşi içinde gerçekleştiriyorlarsa daha iyi. Ama böyle olmasa da, hoşumuza gitmese de eleştirilmenin bizim için ne kadar iyi şans olduğunu bilmeliyiz. Ne yazık ki bizi eleştirenlere düşman gözüyle bakıyoruz. Eleştirilere katılmayabiliriz, söylenenleri yavan ve basit bulabiliriz ama bu durum yapılan her eleştiriyi dikkatle dinlememize engel olmamalı.
İnsan, doğrunun karşısında teslim olmalı. Canımı sıksalar da, beni eleştiren dostlarımı nazikçe dinlemeliyim ki, kendim için olabildiğince doğru sonuçlar çıkarayım, çok şeyler öğrenebileyim.
Değişmekten korkmamalıyız. Ama doğru yöndeki, yani bilimden, sanattan yana değişmekten. İnsanoğlunun sürekli gelişimi, yetkinliği, bu değişime bağlı değil mi?
Ve bir merhaba sözcüğümü tamamlarken;
Dostluğunuzu uyumunda bırakalım kahkahalar yükselsin ve anlamlar paylaşılsın.
Çünkü kalbimiz, küçük şeylerin üstüne düşen çiy damlalarında kendi aydınlığına erişir ve yeniden hayat bulur…
Dostluk insanı eğitir, erdemli kılar.
Uzakta ve yakında unutmamak gerekir ki, dostluğun kolları birbirimizi dünyanın bir ucundan bir ucuna kucaklayabilecek kadar uzundur.