Türk halkını inisiyatif almadan bırakmayacak bir yıldayız. Herhangi bir yoruma girmeden gökyüzünün diline geçersek;
04 Temmuz’da Yengeç YeniAyı’na bakmış ve halkın yaşayışında yeni bir dönem için duygusal kararlar alacağımız bir güvenlik sürecinde olduğumuzu görmüştük. Şu an 16 Temmuz’dayız ve içinde bulunduğumuz sıcak gündemin zirvesini – ne’liğini hala görmedik. 1 Eylül haftasına kadar durulmayan suların içindeyiz, bu Dolunay’da da geçerli. Her şeyden önce savaş ile yapılanmayı anlatan Mars – Satürn prensipleri Ağustos sonuna kadar devrede kalıyor; yani rahat bir nefes almadan devam ediyor, 1 Eylül’deki Güneş tutulmasına doğru bir enerji birikimi yaşıyoruz. Bütün Dünya’yı kapsayan bu durum annemin deyişiyle; “Dünya bir kazan oldu, kaynıyor.” Cümlesinde özetlenebilir. Eylül – Aralık arası devrede bu enerji birikimini açarak, bugünlerin neyin başlangıcı olduğunu görmüş olacağız. Ülkenin gelişimi sanki bu aylar içinde birden ivme kazanıyor ve 2017 Mayıs’ına dek devam ediyor; görülmemiş bir 1 Mayıs!a doğru gidiyoruz. Bugünlerde yaşadığımız sürece ad koymak ve bir yön tayin etmek istesek (bunu örneklemiyorum) bir süre sonra geçersiz olduğunu ve işlemediğini görebiliriz.
18 Ağustos’dan sonra ordu, iç güvenlik ve yasalarla ilgili yeni düzenlemeler ve ilerlemeler başlıyor. Bu düzenlemelerin mahiyeti 2018’de sınırlara yönelik değişimlerin zeminini hazırlamak ve ülkeyi bir daralma prensibine gebe bırakmak. Bugün sokağa çıkmadık, askerin kafası kesildi, çocuklar öldü, bomba sesleri duyduk ama çıkmadık. Bu da halkın sağduyu, sezgi ve sevgisinin, olağanüstü durumlarda ne yapacağını çok iyi bildiğinin en önemli resmidir. Dolayısıyla geri kalan günler bizzat bizim elimizden çıkacak bir ülke profili olacaktır. Ne iktidar ne muhalefet, ne algı yönetimi, bu süreci şekillendirmede başarısız kalacak ve halk ön plana geçecek görünüyor. Halkın bu ön plana geçmesinde şu anda ne kadar durum tersini gösterse de ordu ve güvenlik güçleriyle son derece alakalı ayrıca anayasa ile de son derece alakalı gözüküyor. Hedef 2018’de sınırların yeniden tespiti, ülkeyi daraltma ve halkı dönüşüme zorlamak şeklinde; Peki o günlere nasıl geliyoruz;
18 Ağustos’da başlayan süreç – 1 Eylül haftasında da devam ediyor. Bu saatten sonra 2. Aşamaya geçiyoruz ki bu da Kasım ayına kadar devam ediyor. Bu süreçte planlı ve organize hareket etmeyi – disipline girmeyi öğreniyoruz ve ancak bu adımlar tüm ülke için bir kazanç getirebilir.
Artık kişisel yaşamlarımızda değişimler uygulayarak, görmek istediğimiz dünyanın kendisi olarak yola devam ediyoruz. Halk olarak yalnızca gücümüzü keşfetmiyoruz, bu gücü nasıl ve ne zaman kullanacağımızı da organize ediyoruz…
Kasım itibariyle bizi planlı olamaya iten diğer bir durum yakın ülkelerle olan ilişkimizin öne çıkması ve sorumluluk almamız yönünde olayların gelişmesi. Açıkçası bu Eylül’e kadar olan dönem Türkiye ile birlikte diğer ülkelerde de ciddi askeri – terör içerikli olaylar riski olduğundan yaşadığımız bu krizlerde yalnız olmayacağız. İnsanlık olarak bugüne kadar kurulmuş yapıların yozlaşmasını yıkan ve yeniden değerleri kanımıza canımıza evimize getiren kırmızı bir ciddiyet halindeyiz.
Bu süreçte insanlığımızı ortaya koyacağız ya da ortaya çıkmayacağız; parti, ülke, aldığımız eğitim, kimliğimiz değil yalnızca Kalbi’miz için eyleme geçmeyi ve artık işlerliği kalmamış yozlaşmış dini, akademik, günlük yaşayışa dair, aileye dair bozulmaları yıkan bir yeniden yapılanma içerisindeyiz.
1 Kasım 2016 itibariyle şu anki krizli ruh halimiz, yerini büyük resmi görmeye ve buna göre davranmaya bırakıyor. 30 Kasım – 01 Mayıs arası Anayasayla ilgili düzenlemeler ve askeri hareketlilik devam ediyor olacak. Burayı tekrar edebiliriz; askeri hareketlilik devam ediyor olacak. 2017 sonuna kadar da kaos ve isyana sürüklemeye yönelik hamleler hız kesmeden devam edecek. Çünkü 2018’e gelindiğinde Türkiye’nin Dünya sahnesinde olması bekleniyor. Sahnedeki halimizi belirleyecek olan da medya ile algı yönetimi değil, halkın iradesi olacaktır. Son derece kadersel biçimde ‘seçim şansımız’ olduğunu hissedeceğiz. Nefretle merhamet arasında, ölüm vermekle yaşam vermek arasında her birimizin seçme şansı var.
Halkın giderek güçlendiği, askerliğin, eğitimin, inancın, yasaların ne demek olduğunu,
Bunların bedelli yapılamayacağını, geçiştirilemeyeceğini, idare ediyoruz işte ile yaşanmayacağını daha da net anlayacağımız günlerdeyiz.
Askerlik kök çakradır, Mars’tır; bir insanın bedeninin gereği olarak enerjisini yönetme stratejisidir,
İnanç, büyük resmi görme ve ötesine bakma kapasitesidir, üçüncü gözdür, kalptir…
Şimdi hep birlikte doğuştan getirdiğimiz yetenek paketlerini açıyor ve çıkardığımız hediyeleri birbirimize vererek yaşam ve ölümün gerçek doğasına bir giriş yapıyoruz.
Artık güçlü olmak için kurulan oyunlar, mazeretler, olmasaydı yapardım, olsaydı şöyle olurdu vb. kaçışlar, suçu başkasına atmalar hem kişisel hayatta, hem de sosyal – sınıfsal ve siyasi hayatta geçerliliğini yitiriyor.
Kendi kendimizin iktidarı ve muhalefeti olduğumuz bir yaşamda kimse tarafından yönetilmeyiz; ne ekonomik ne duygusal ne de zihinsel olarak… Dolayısıyla ibre şimdi bunu görmemiz yönünde işliyor; eylemde olmak harici her şey elimizde kalacaktır.
Bu süreç muhalefet için son derece önemli, zira bu dönem işlevsel davranmayan muhalif yönlerin, artık elenmesi ve yenilenmesi söz konusu. Yani bugünkü sahte politik tutumların da baklava – piskevütlerin de sonuna geliyoruz.
Yakın çevremizdeki ülkelerle ittifak kurmak bir zorunluluk haline geliyor ve AB – Amerika gibi gücü temsil eden odaklarda çatlamalar meydana geliyor. Sadece ekonomik değil, sosyal olarak da çatışmaların artması ve güç dengelerinin şaşırtması, halkın yönetilebilirliğini sorgulatacak nitelikte.
Tekrar vurgulamak istediğim 2018’de ülke sınırlarının daraltılması ve krizlere yönelik süreç artık alenen Dünya sahnesinde – diğer ülkelerle gündemimizde baş sırayı tutuyor görünüyor; Putin ile mektuplaşma sembolik olarak dikkat çekici. Dolayısıyla bugünleri kişisel ve toplumsal anlamda kendimizi fiziksel – ruhsal – zihinsel yönden geliştirmekle geçirmek hepimizin tek şansı, mutluluğu ve zaferi olacaktır. Bu kolektif bir tekâmül – evrim sürecidir. Şuan yumurta kapıya dayanır gibi oldu ama hiçbir şey görmedik, bir kedi gördük sanki. Bu ‘bir oyun, dış güçler vs.’ işi değil, her bireyin tek tek var oluşundan gelen bir sorumluluk ve kendini gerçekleştirme eylemidir. Tüm insanlığın verdiği bir sınavda bu toprakların Dünya’ya verdiği bir ders ya da bir hediye olarak bu yemeği beraber pişiriyoruz ve artık kimlik ayrışmasının, sınıfsal hınç ve çatışmaların sonuna gelmiş bulunuyoruz. Bu sonuna gelme önümüzdeki iki yıl sürecince devam ediyor olacak, hep birlikte olacağız. . .
Bireysel hayatlarımızda da aynı krizler 2012 Venüs geçişiyle etkinleşti ve dramatik durumlar içinde olduk. Hayatlarımızda tek tek finansal, fiziksel ya da psikolojik yönlerde inişler yaşamış olabiliriz ancak kolektif olarak kendimizden başkasını düşündüğümüz anda yalnızca mutluluk, güven ve huzurla karşılaşabiliriz. Bu sefer ıskalama şansımız yok, bu sefer Sevmek ve Merhamet etmek şansımız var.
Sadece bu gökyüzünün altında değil, evrenin her köşesinde birlikteyiz.
Her kalbin içinde bir evimiz var.
Dışarıdaki bu kırmızı alarm, kalbimizin şarkısına bir giriş;
Merhamet ettiğimiz yerde harekete geçmeyi, sert olduğumuz yerde ise merhameti birbirimizden alarak tamamlanıyor, bütünleşiyor ve ruhumuzla eşleşiyoruz.
Siyaset artık çok daha anlamlı ve etkin. Tüm Dünyanın evinde, işinde, kahvaltı masasında, birlikte nasıl daha iyi olduğumuzu görerek, severek. . .
Önümüzdeki Zamanın, İçimizde geliştiğini hissederek,
Daha iyi bir Kendimiz İçin;
Işık Olsun.