Dönüp arkama bakıyorum da ne kadar çok ilham gelmiş aklıma ve ben kimisini erteleyerek kimisini es geçerek bugüne kadar gelmişim. 45 e az kala görmezden geldiğim ne kadar esin perim ve bu hayatta yolumu aydınlatarak rehberlik edenlerim varsa, hepsinden özür dilemek istedim. Meğerse beni hayatta tutan, ümitle yaşamamı sağlayan ve hayal ettikçe mutluluk veren, bir gün yaşadıklarımı yazarak ve anlatarak paylaşabilme olasılığıymış.
Bu durumla ilgili size bir anımı anlatmak isterim. Kızımın henüz birkaç aylık olduğu zamanlardı. Bir gece yarısı kalbim sıkışarak ve acıyarak uyandım. İşimi bırakmış, sosyal çevremden uzaklaşmış ve kendimi bebeğime bakmaya adamıştım. Uykumdan nefes alamayarak sıçramıştım, ne hava yeterli geliyordu ne gök, ne deniz… Delirmiş gibi odanın içinde sağa sola gidip nefes almaya çalışıyordum. Kızım olan bitenden habersiz tüm masumiyetiyle yatağında uyuyordu . Bense ölüyordum. Yavaş yavaş da değil hızlıca öbür tarafa geçmek üzereydim, öyle hissediyordum. Derin nefes egzersizleri yapmaya başladım ama kalbim sakinleşmiyordu. Dört nala gidiyordu ve bu hıza nefesim yetişemiyordu. Git gide nefes alıp vermem sıklaştı, egzersizler hiç bir işe yaramıyordu vücudum heyecandan ve sıkışmışlık duygusundan kaskatı olmuştu. Saat muhtemelen sabahın üçüydü. Kafamdan milyonlarca düşünce aynı anda geçiyordu.
Kızına kavuştun ama büyüdüğünü görmeden gideceksin.
Kendinden vazgeçmenin cezasını çekiyorsun.
Az sonra belki de öleceksin buraya neden geldiğini unutarak.
Sahi ben bu dünyaya neden geldim?
Nefes alamıyorsun hemen hastaneye git, nefes alamıyorsun hemen… Kafam zonklamaya, başım dönmeye başladı ve çok kesin bir ses duydum
YAZ!
Aceleyle kalem kağıt arandığımı biliyorum bir yandan da soğuk soğuk ecel terleri döküyordum. En sevdiğim iki kadim arkadaşım kağıt ve kalemi, elime yazmak için almayalı o kadar uzun zaman olmuştu ki anlatamam. Aklıma ne geliyorsa bir çırpıda yazdım yazdım yazdım. Korkularımı, umutlarımı, sıkışmışlığımı ve beni neyin kurtaracağını. Beni o b..tan histen ve durumdan kurtaracak şey yazıydı. O gece de kurtardı. Nefesim sakinleşti, kalbim dinginleşti fakat bir kenara koydum ve bugüne kadar yine üstünü örtmeye, kaçmaya ve görmezden gelmeye devam ettim.
Şimdi biliyorum ki; insan bir şeyler yapmaya ve yaratmaya cesaret ettiğinde, korkuda onunla birlikte hareket ediyor. “Ye ,Dua Et ,Sev” kitabının yazarı Elizabeth Gilbert’ ın Amerika’ da yeni yayınlanan ve Türkçeye de çevrilen yeni kitabı Büyük Sihir’i okurken içimizdeki yaratıcı potansiyeli her ortaya koymaya kalktığımızda “korku”nun bizi nasıl durdurduğunu bir kere daha fark ettim.
İçimizden gelen yaratıcılığa dair bir ilham geldiğinde ya da bir fikir bizi harekete geçirdiğinde korkumuzun sebeplerini kitabında şöyle sıralamış ; “Yeteneğiniz olmadığından korkuyorsunuz. Reddedileceğinizden, eleştirileceğinizden, alaya alınacağınızdan ve – en kötüsü- görmezden gelineceğinizden korkuyorsunuz. Yeterince disiplinli olmadığınızdan korkuyorsunuz, yaratmak ve keşfetmek için ihtiyaç duyduğunuz çalışma alanına, ekonomik özgürlüğe veya zamana sahip olmadığınızdan korkuyorsunuz. Gerekli eğitim veya diplomaya sahip olmadığınızdan korkuyorsunuz. Bir sahtekâr, aptal, hevesli, amatör ya da narsist olarak yaftalanmaktan korkuyorsunuz. Kişisel gerçekliğinizi yüksek sesle ifade ettiğiniz taktirde, tanıdıklarınızın ve iş arkadaşlarınızın hakkınızda düşüneceklerinden korkuyorsunuz. Yaratıcılığınızı uzun zamandır ihmal ettiğiniz için bir daha ona kavuşamayacağınızdan korkuyorsunuz. Başlamak için çok yaşlı olduğunuzdan korkuyorsunuz. Başlamak için çok genç olduğunuzdan korkuyorsunuz. Tek atımlık bir tabanca olmaktan korkuyorsunuz. Tutuk bir tabanca olmaktan korkuyorsunuz… “ Liste böyle uzayıp gidiyordu. Hayata bakışımız algılayışımız bize ait ve özgündü. İçimizdeki potansiyeller de öyle, beni durduran “KORKU” ortaktı ve hep aynı şeye yarıyordu “DURMAYA!”. Sonuçta, yeni bir işe, bir projeye, bir maceraya, bir ilişkiye başlarken aynı şey oluyordu, korkuyor ve “DURUYORDUM”. Bu çok sıkıcıydı!
Oysa ki yazarken Nobel ödülü almak için ya da bestseller olmak için değil hayatı deneyimlediğim şekli kağıda aktarmaktan keyif aldığım ve bunları okuyan olursa aynı eğlenceyi ve keyfi onlara aktarabildiğim için mutlu oluyordum, oluyorum.
O yüzden artık içimde yazmak ve yapmak istediğim ne varsa, “İçimdeki Biriktirmeme Kumbarası”na atıyorum. Onun altı delik, biriktirdiklerim ya yazı olup kağıda akıyor ya da proje olarak hayata geçmeye hazırlanıyor. 45’e 5 var ve hayat böyle inanın ki çok güzel. Artık dolu dolu nefes alıyorum ve her nefesimde şükrediyorum hayata, korkularıma ne kadar dolanırsam dolanayım kendimi görmem için koşulsuz sevgileriyle asla desteklemekten vazgeçmeyen, rehberim öğretmenim Nilgün Arıt ile yol arkadaşım Efe Elmas ‘ a ve onca yıl görmemek için çabaladığım, tepemde uçuşmaktan vaz geçmeyen tüm esin perilerime şükranla…