Hayata başkalarından öğrendiğimiz bilgilere göre anlamlar yüklüyoruz. Hangi düşünce sisteminde olursak olalım, SORGULAMA kısmı özellikle bilgiyi içselleştirirken neredeyse sıfıra yakın olmakta. Bize göre bilgiyi veren kişi üstat ise “o bilgi saf doğrudur” düşüncesi aktif olmakta.
İdrak sınırlarımızı zorlayan, bizim efendimiz haline getirdiğimiz kişiler ve onların düşünceleri sonrasında kendi varlığımızı bulmak için çıktığımız yolda kimliğimizle birlikte yine kendimizi kaybediyoruz.
İdrak ile birlikte en çok açığa çıkan şey de bilginin idraki sonrasında edinildiği düşünülen bireysel gerçekliklerin doğruluğundan emin olarak hareket etmek ve diğer düşünceleri elimine etmek. Bir yadan BİR’lik bilincini savunup diğer yandan da başka birinin yaptığı harekete kızan, birinin söylevlerini reddeden, tek gerçek düşüncenin ve doğrunun tanrı olduğunu ve o istediği için her şeyin yaşandığını iddia eden fakat buna rağmen yer yer müdahale etme hakkını kendinde gören kişiliklerin kendi idrak seviyelerini görüp ona müdahale etmesi gerekiyor.
Zaman, kendi içinde insanı uyandırmakla mükellef bir süreç dizilimi aslında ve insan da bu dizilim içinde kendisine uygun süreçleri inşa edip uyanmakla mükellef. Fakat, tüm yanıtı dışarıda aramasının arkasında yatan düşünme ve yorumlama eksikliği, değersizlik duygusu ve ataleti (hatayı düzeltmeme hali) yüzünden kendi sistemi de dahil olmak üzere tüm sistemi arızalı hale getiriyor.
Bir arkadaşımın sözü vardı, “Düalizm; iyi ve kötünün bir aradalığı değil, aşkın bir hale gelmiş insanın, yaşamda durduğu yerdir. Yin/Yang’taki beyazın içindeki siyah, kötüyü değil, insanın içindeki kötülük yapabilme yetisini imler.” Hal böyle olunca, cevapları da soruları da tepkileri de kararsız şekilde sürdüren insan, kendi uyanışı içinde daldığı spiritüel alemde kaybolmaya yüz tutuyor.
Dışarıdan bir güç; insanları dini bağnazlıktan alıp, spiritüel bağnazlığın içine koyuyor ve orada eritiyor. İnsanlar da bunu tüm yaşamın gerçekliği olarak kaydediyor düşüncelerine. Uyanmak mümkün ise bunu; sorgulayan, değiştiren, dönüştüren ve varoluşun hakikatini idrak edip, yaşama yön veren BİREY’ler olarak yapabiliriz.
Eğer her şeyin en iyisini bilen biri varsa ve o size yolunuzu çizmişse bütün bu deneyimleri yaşamanız için doğmanıza gerek kalmazdı, size ait olmayan bir hayatın içinde de var olmanızın bir anlamı yok zaten.
Varlığınıza sahip çıkın ve onu onurlandırın….