Bir ilişki içindeyken genellikle o kişiyi çok sevdiğimizi düşünürüz. Bir sahiplenme arzusu beliriverir hemen ardından bu coşkun sevgi hissinin. Öyle bir coşarsın ki, için içene sığmaz. Akar, akar da akar duyguların seller gibi. İşte bu dersin. Neden daha önce karşıma çıkmadı ki diye düşünürsün.
Hiç alışık olmadığın hislerin içindesindir. Belki de özlediğin hisler bunlar. Zan’nedersin ki, bu sefer Ol’du… Bir an gelir; alışık olmadığın ve özlediğin duygunun içinde olmak sana o kadar yabancı gelir ki, akışı kesmek için elinden geleni yaparsın. Bu sefer, sen uzak durmaya çalışırsın. Aslında olmadığın ancak olman gerektiği kişi gibi davranmaya başlarsın. Beklentiye girersin. Karşındaki kişi senin akan duygularına karşılık vermediğinde tavır alırsın. Her şeyi yanlış anlamaya başlarsın. İçinde kopan fırtınalar, Aşk dediğin şey bir an da kaosa dönmüştür. Karşı taraf bunu dengesizlik olarak algılar. Ne tutarsız, ne çok değişken der yaklaşımlarına. Korkularını göremez. Hiç bilmediğin bir bilinmezliğin içinde kaybolduğunu anlayamaz. Coşkuyla yaşamak istediğin şey kabusun oluverir ama bilemezler ne hissettiğini, yangınını. Bilinçaltın devreye girmiştir bir kere. Dur durağı yoktur onun. Korumak ister seni kendi ilkel yöntemlerinle. Bilinçli olarak bu dengesizliğinin nedenini anlayamazsın çünkü sen gerçekten sana doyum veren bir ilişki yaşamanın arzusundasındır. Ama bilinçaltın öyle bir şeye inanmış ve o inancı korumaya çalışıyordur ki, sana bir türlü o bulduğunu Zan’nettiğin ilişkini yaşamana izin vermez. Amacı korumak.
Türk filmlerindeki Aşk’a dair filmlerle yetişmiş, ebeveynlerimizin bakış açılarıyla büyümüş kişiler olarak, biz belirli yaşa gelmiş ve kendi ilişki anlayışlarımız ile bir ilişki yaşamaya çabalamaya çalışsak da, bilinçaltımızdaki ilişki anlayışı buna uymaz. O, Aşk’ın acı çekmek olduğuna inanmıştır. Aşk’ın zor olduğuna inanmıştır. Aşk’ın senin şu algındaki Aşk ile bambaşka olduğuna inanmıştır. Anlam veremezsin karşı tarafın senden uzaklaşmasına. İçindeki yangın alevleri söndürelemez bir hal almıştır. O kadar da O’na yakın davrandın, belki de ilk defa sen, sen oldun. Neden şimdi bu durumu yaşıyorum. Yine olmadı. Bu zamanda ilişki yaşayacak kimse kalmamış deme noktasına geliriz.
Hiç düşündünüz mü peki kendinize vermediğiniz Sevgi’nin, Aşk’ın, İlgi’nin, Anlayış’ın size kimsenin veremeyeceğini? Geçmişinizde bulamadığınız ve gerçekten bilmediğiniz ancak etrafın ilişki anlayışından, tanımından toparladığınız derme çatma, size uymayan ilişki tanımına uydurmaya çalıştığınız, aramaya yorulmadığınız, başkalarının bakış açılarına göre bulduğunuzu Zan’nettiğiniz ilişkileri sizin kılıfınıza uyduramazsınız. Sizin kılıfınız başkadır. Belki de siz çok kolay birisiniz. Ama kolay olmak toplum tarafından çok kınanan bir şey. Bu yüzden zor kılıfına sığmaya çalışırsınız. Kılıf size bir türlü uymaz. Kendi kılıfınız neyse yani fıtratınız, ona kabul vermedikçe ve başkasının sıfatına uymaya çalışarak kendinize başkalaşırsınız.
Sadece BİR kereliğine kendine, her ne ise o Ol’maya izin verebilir misin?
İşte yaşamındaki tüm problem diye adlandırdığın her şeyin çözümünün Ol’duğu yerdir kendine izin verebilmek…