Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Keşkelerden acabalara bir umut yolculuğu

Günlerden farketmeyen bir gündü. ‘Keşke’ adında bir kelebek sevgiyle uçmaktaydı… Her gördüğü canlı karşısında adeta büyülenmekteydi… Yolculuğun tadını çıkarmaktaydı… Tatlı yasemin kokuları rüzgara karıştığında, naif kanatlarını çırpmak hoşuna gitti… Kanat seslerini duymak varlığının kanıtıydı. Buradayım. Ve şimdi de buradan geçiyorum dercesine yolculuğuna devam etti…

‘Keşke kelebekleri’ bir günlük Dünya yolculuğundan geçip Umut Ülkesine varmaktaydılar. Bu yolculukta kabulleniş eşlik ederdi keşke kelebeklerine. Varılacak nokta umut doluydu. Keşkelerden geçip umuda varmak… İşte tüm mesele buydu…

‘Keşke’ görkemli bir bitkinin üzerine usulca kondu… Burada dinlenebileceğini biliyordu. Manzarayı seyre daldı… Gökyüzünde parlayan güneş onu mest ediyordu. Antenleri rüzgarın şefkatli dokunuşlarıyla okşanıyordu… Önde akan berrak su ise… Nereye gidiyordu acaba? Düşüncelere dalmıştı kelebek… Derenin şırıltısında, ipeksi bir yaprak üzerindeydi…

Ansızın çalılıkların arasından gelen ilginç ses ile irkildi. Biri konuşuyor olmalıydı… Ama kimdi acaba?

“ACABA…”

“Heyyy! Az önce acaba mı dediniz acaba? Şeyyy ben ‘Keşke’… Siz kimsiniz acaba?”

“Acaba…”

“Hah! Şakacı cırcır böceklerinden birisiniz sanırım?”

Ses kesildi ve merak etti kelebek ‘Keşke’. Bitkinin sık dallarından inmeye başladı. Acaba bu ses neydi? Ve kimden geliyordu? Acaba kendi sesi miydi? Hayır değildi… Bu ses neydi acaba?

İyice aşağılara indiğinde Güneş sanki görünmez oldu… Rüzgarı ise üstteki yapraklar kesiyordu… Ve yine bir ses ile irkildi… Arkasını döndüğünde bir tırtıl ile karşılaştı. Tırtıl, şüpheci bakışlarıyla kelebeği süzdü.

“Beni buldun işte… Ben Acaba…”

“Ah! Özür dilerim sevgili Acaba. Ben… şeyyy… Bilmiyordum adının Acaba olduğunu.”

”Acaba, acaba dedin. Ben de bana sesleniyorsun sandım. Hoşgeldin ‘Keşke’. Bu arada çok hoş görünüyorsun. Seni buraya hangi kuşku rüzgarı attı acaba?”

“Ben keşkeleren geçip Umut ülkesine varacağım. Yolculuk sırasında dinleniyordum. Dereye bakıp suyun nereye aktığını düşünüyordum. Bu esnada senin sesini duydum… Sanki içimden geliyordu sesin. Ama işte buradasın sevgili Acaba.”

“Buradayım elbette. Ben keşkelerin durup acabaların başladığı yerdeyim.”

“Ben sadece dinleniyordum. Sonra… şüpheler başladı…. Kuruntular…Ve sen…”

“Evet ben… Acabaların olduğu her yerdeyim. Kuşkuların sesi derinden gelir. Ancak çok çekicidir. Seni yolundan alıkoyarlar…”

“Şimdi sen beni yolumdan alıkoyduğunu mu söylüyorsun?”

“Acaba bunu mu söylüyorum? Acaba öyle bir yol yok mu? Acaba?”

“Heyy! Kafamı karıştırmaktan vazgeç. Daha birkaç gün öncesine kadar ben de senin gibi bir tırtıldım. Bir gün iç sesim bana artık gelişmeye hazır olduğumu söyledi. Kozamda gelişimimi tamamladım. Artık biliyorum…”

“Bildiğin nedir?”

“Keşkelerden geçip yolculuğun sonunda Umut Ülkesine ulaşacağımı biliyorum.”

“Bundan nasıl bu kadar emin olabiliyorsun acaba? Hele ki bu kadar acabalara gömülmüşken?”

“Çünkü yolumu biliyorum. Kendime inanıyorum. Keşke sen de bilseydin Tırtıl.”

“Ben senin gelişmemiş parçan olabilirim. Kuruntuların olup seni aşağı çekmiş olabilirim. Ancak ben burada hiç keşke göremiyorum. Şuan yalnızca acabalardayız. Benim yerimde… Ve burası Umut Ülkesi dediğin yere de oldukça uzak.”

“Sadece ufak bir ‘acaba’ydı beni yolumdan alıkoyan. Ve sen…”

“Bir ufak acaba seni yolundan alıkoyar. Umuttan, sevgiden ve hatta güneşinden bile uzaklaştırır. Bir küçük acaba… Sadece bir küçük acaba…”

Kelebek düştüğü tuzağı farkettiğinde güneş parlaklığını yitirmeye başlamıştı. Yukarıya tırmanmaya, tekrar tekrar yaprakları aşmaya başladı. Ancak küçük bedeni yorulmuştu. Yaşlanmak böyle birşeydi belki de…

Zirveye ulaştığında çok sevdiği Güneş’in rengi solmaya başlamıştı. En azından bunu kaçırmamış olduğuna şükretti. Son gücüyle biraz daha uçmak istedi… Üzerinden geçtiği küçük bir grup çocuk ona bakıp gülümsedi. Kelebek kendince onları selamladı. Çocuklara söylemek istedikleri vardı. Olanca gücüyle haykırdı çocukların üzerinde daireler çizerken…


“Hey siz küçükler! Yaşamınız boyunca keşkelerden geçeceksiniz. Eğer bir kez bile acabalara teslim olursanız acabalar sizi aşağılara çeker. Yaşamınızı kuruntularla harcamayın. Olabildiğince yüksekten uçun ve yolculuğunuzu sevin. Keşkelerden geçin ve sakın acabalarla harcamayın zamanı…”

Çocuklar onu anladı mı bilmiyordu. Ama o son nefesiyle bile keşkelerden geçmeyi başarmıştı. Acabalarda çok zaman kaybetmişti… Kendini nefes nefese halde ilk gördüğü ağacın bir dalına attı.

Gözlerini kapattı ve sakinleşmeye çalıştı… O anda her şey durdu… Keşkeler de son nefesiyle uçup gitti…

Geldiği yer Umut Ülkesi’ydi. Umut ülkesine varış bir mekan yolcuğu değildi. Bir zaman yolculuğuydu. Yanında yalnızca gördükleri ve sevdikleri vardı… Verilmiş dersler vardı…

Teşekkürler…
Exit mobile version