“Ne hissedersen onu yaşarsın bir fincan kahvenin içinde.”
-Hadi
Hale ve Nefise ile beraber otururlarken birden aklına gelmişti onu da çağırmak. Senede birkaç defa memlekete gelen Gönül de İstanbul’daydı. Onu da aradılar. Beş dakika içinde “Pembe Pudra Kızlar Çetesi” yeniden kurulmuştu.
Gönül içeri adımını atar atmaz;
-Ay içimde öyle bir sıkıntı var ki sanki kötü bir şey olacak! diyerek evin içinde bir kasırga estirdi. Onu duyan Hale’nin gözleri açıldı, soluğu kesildi.
-Ay iptal de, iptal! diye bağırdı arkadaşına. Gönül, ona aldırmadan devam etti;
-Kendimi öldürmeli mi, yoksa bir AVM’ye alışverişe mi gitmeli diyordum ki sen aradın. Kalkıp geldim.” (Öpüşme sesleri)
Gönül bu, bağlasan durmaz, salona geçtiler hala konuşuyor… Gülümseyerek;
-Mahalleyi kasıp kavuran kahve kokusu senin mutfağından mı geliyor canım Jale?
Eski günleri anımsadılar. Liseye giderlerken de böyle toplanıp kaynatırlardı.
-Oh mis! Ne çok anılar biriktirmişiz, değil mi kızlar? Gönül’ün sesi salonun diğer ucunda konuşan spikerin sesine karışmıştı:
… gün önce tutuklu olduğu cezaevinden adli kontrol şartıyla çıkan Ahmet Keser, boşandığı eski eşi Kader Bilir’i takip ederek yolunu kesti. Eski eşini aniden karşısında gören kadın, yanında sekiz yaşındaki oğlu olduğu halde çevredeki vatandaşlardan bağırarak yardım istedi. Talihsiz kadın kaçmaya çalışırken eski eşi tarafından başından ve vücudunun…
Hale, maktulün gözü yaşlı annesini görünce dayanamayıp;
-Aman ya, kapatın şu kötülük haberlerini! Dayanamıyorum artık, diyerek feryat edince Jale, ayağa fırladı. Kumanda neredeydi?
(Salonda televizyon kumandasını ararken dört dönen Jale’nin çıkardığı of pof sesleri… Kumandayı bulduğunda ağzından çıkan sevinç nidası… Kadınların bir ağızdan konuştukları için evin içinde oluşan uğultu)
… çeşitli bölgelerinden defalarca kez bıçaklandı. Kader Bilir kanlar içinde yerde kalırken, Ahmet Keser çevredeki vatandaşlar tarafından darp edilerek ağır şekilde yaralandı. Vücuduna ve başına aldığı darbelerle ağır yaralanan kadın kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Vatandaşların darp ettiği Ahmet Keser’in Silivri Devlet Hastanesindeki tedavisinin devam ettiği ve erkek ço… Çat. (Televizyon kapanınca çıkan ses)
Gaye merak etmişti, Gönül’ün yaşadığı şehirde de kadın cinayetleri oluyor muydu? Ne de olsa medeni bir ülkede yaşıyordu… Oluyordu. Hem de bir yıl öncesine göre Almanya’da işlenen kadın cinayetleri daha şimdiden iki katına çıkmıştı.
Kötülük her yerdeydi.
Geçen yaz Gönül’ün oturduğu şehirde bir Türk işçisi eşini boğarak öldürüp evinin bodrum katında gömmüştü. “Burada haber oldu mu?” diye sordu. Almanya’da işlenen bu cinayeti Gaye çok net hatırlıyordu, katil zanlısı koca İstanbul’da tutuklanmıştı.
-Hedef tahtasında sadece kadınlar da yok. Çocuklara yapılan tacizler, doğa katliamları, diyerek başını salladı Gaye. İsyan edercesine “Hangi birini söyleyeyim bilmem ki!” diyerek sorgulayan gözlerle arkadaşlarına döndü. Dünya yaşanmaz bir yer olmuştu. Hale, içini çekerek;
-Keşke elimizden bir şey gelse… diyerek çaresizliğini dile getirdi.
Ev sahibi Jale, kasvetli havayı dağıtmak için “Önce, hayatın tüm sorunlara inat içelim. Sonra neler yapabiliriz düşünelim kızlar!” dediğinde eski dostları ona itiraz etmediler. Jale’nin hepsinin üzerinde bir abla otoritesi vardı. Biliş halinde ve hepsinden daha soğukkanlıydı. Kahvelerini höpürdeterek içerken, birlikte olmanın verdiği keyifle iç karartan konulara değinmemeye özen göstererek muhabbete devam ettiler.
Gönül sohbet isterdi, kahve bahane… Sonra fallar kapatıldı. Aralarında bir falcı yoktu aslında. Gerçek şuydu ki kadınların içinde bir ukde kalmıştı; hepsi de insanlığa faydalı olmak ve kötülüğü önlemek için bir şeyler yapmak istiyordu. Az ve öz konuşan Nefise bile onlara katılarak;
-Elimizden ne gelir ki? Burada oturup kahrolmaktan başka ne yapabiliyoruz Allah aşkına? diyerek isyanını dile getirdi.
Jale boşalan fincanları mutfağa götürmek için yerinden kalmıştı ki bir an durdu. Gözlerini kapattı. Hale dikkatle arkadaşının yüzüne baktı, onun bir şeyler hissetmiş olduğunu anlamıştı. -İçimdeki ses bugün önemli bir görevimiz var diyor!
Jale’nin şuur alanı arkadaşlarına göre daha geniş, algıları daha yüksekti. Gaye, işin ciddiyetini anlayamamıştı.
-Ay çok heyecanlandım, neler kaynatacağız kim bilir! diyerek kıkırdadı.
Hale ayağa kalkıp masaya doğru yürürken Jale’ye;
-Boş fincanları mutfağa bırakıp gel, dedi. Neler oluyor, bakalım…
Eskiden beri bir araya geldikleri zaman yaptıkları bir şeydi bu. Gaye:
-Hadi bu sefer de ruh çağıralım! diyerek kıkırdadı.
(Hızla uzaklaşan ayak sesleri… Açılan bir kapı… Fincanların şangırtısı… Salona doğru gelen ayak sesleri)
Nefise, Jale’nin arkasından;
-Kara Kaplı Kitabı da getirsene, diyerek seslendi.
Sohbet bir bıçak gibi kesilmiş, kadınlar ciddi bir havaya bürünmüşlerdi. Masanın etrafına oturdular. Havadan sudan konuştular diyeceğim ama aslında onlar enerjiyi yükseltmek için konuşmaya başlamışlardı; dünya neden yaratıldı, ne işimiz var burada gibi. Birkaç sayfa Kara Kapılı Kitap’tan okuyanlar da oldu. Jale söze girdi:
-Vakit tamam, dedi. Esas çalışmaya geçmişlerdi. Dünya insanı ile birlikte görev yapmak için dünya toprağına inen birlikler vardı, onlarla sesleşeceklerdi.
-Dün çürük ışıklar halinde dilleşen Birlikler, dünya özünü, söze dönüştürmek üzere çabalamakta iken, biz İnsan Kapıları’nı açıp girdik. Ağır yük taşıyan sizi bulduk. Sizin ışığınız tüm yaşamların ışığıyla birleşikti. Baktık hakikisiniz. Sizinle yere indik, köklendik ve göklendik. Baktık siz dillenen ve dinlenen ışıklardınız, bir tek oluş halindeydiniz. Sizinle birleştik. İşte, şimdi tüm insanlığın ışığı haline geldik ve kükrüyoruz. Bugün çok özel bir çalışma için sizleri buraya aldık. (Kızlar sorgulayan gözlerle birbirlerine baktılar). İşte geçişimiz tamam. Sizi dinliyoruz.
Jale, dördü adına ilk sözü aldı:
– Yerden göklere bildiririm ki dünyayı kurarken, hepimiz bir tek yaşam için kurduk. Bu yaşam, insan soyu için kodlanmış ve toplumları tohumlamış bir yaşamdır. Bütün mesele, dünyayı hak etmeyenlerin de dünya için ışık olmaya geçişleridir. Biz tartısızız. Kapımıza her geleni BİZ biliriz, BİR biliriz ve onda O olup onun yüreğini dilleriz. İşimiz bu. İş bu.
Durdu ve ekledi:
-Bu çalışma için dünyadan göçmüş olan nesillerimizi de dünyaya indirmemiz gerekiyor. Bunun için herkes sırayla ses verecek, dedi ve bakışlarını yanında oturan arkadaşına çevirdi. Onunla göz göze gelen Gaye, heyecanını gizleyemedi:
-Aa ben mi konuşacağım şimdi? Önemliydi konuşması zira yaratım sesle gerçekleşiyordu. Jale ona bir hatırlatma yaptı:
-Ses yoksa yaşam da yok, unutma, dedi.
-Merhaba o zaman!” … (sessizlik)… Ay ne diyeceğim? Ben senin gibi konuşamam ki! diyerek yalvaran gözlerle Jale’ye döndü. Kimsenin bir başkasını taklit etmesine gerek yoktu ki. Konuşabilir veya Kara Kaplı Kitap’tan bir yer açıp okuyabilirdi. Gaye okumayı tercih etti.
– Sayfa yüz otuz altıyı açtım. Bugün burada sınır aşıldı ve yoğunluk arttı. Bin diri bir tertiple BİZ oldu ve dil kodları kontrol kurdu. Diri olanlar düzeni kayıtladılar. Ses Kapıları açıldı. Hadi sessizliği ses olup dillendirelim ve yolu açalım. Zaman ilminde dillenelim. Hadi akın ve son sultanlıkta ışık yakın!
Nefise’deydi sıra.
– Çalışmaya Kartalların Diyarı’ndan gelenler var. Onlar bizim ses kodlarımızdan biz olup ışık yakmaktalar. Savaş var bugün burada ama bu savaş, Işık Savaşı ve silahımız İnsanlık İlmi. Ziyaretçiler diyorlar ki:
-Sen ile BİZ olduk, Tanrı tahtında kök ilmi dilledik ve bir tek olduk!
Söz alması için Hale’ye döndü.
-Altın Tanrı sizi yoğunlaştırdı. Soğuk kayıtları açtık. Bu kayıtları ışığımızla tohumlayıp birlik ilmiyle kodladık. Nesillerimizin toprağa inişi gerçekleşti. Bakın ne oldu? Zararı önledik, diyerek son sözü Jale’ye verdi.
– Resim yaptık. Resmimiz cennetti. Artık burada ne Sistem kaldı ne de diri olan dereler… Her şey O’nda ve O’nun kontrolunda oldu. Harımızla sıcak kayıtlar yaptık. Bu kayıtlar cevheri cennetin kaydıydı. Büyük kötülükleri engelledik. ‘Ol!’ dedik, oldu. İş buydu. Oldu.
Gaye ne olup bittiğini anlayamamıştı.
-Bitti mi yani? diyerek şaşkın şaşkın arkadaşlarına baktı. Bitmişti.
-Ne oldu şimdi? Ben hiçbir şey anlamadım ki! diyerek söylenmeye devam etti. Neden burada olduğunu, ne yaptıklarını sorguluyordu. Neydi bu konuşmaların amacı? Ufo’yla gelenler mi olmuştu? Jale:
-Dedikodu yapmaya gelmediğin belli! diyerek ona bir açıklama yapmaya çalışsa da kızcağız boş boş bakıyordu. “Bir arkadaşımla buluşmak için sözleşmiştik ama son anda telefon edip iptal etti,” dedi. Jale, bu buluşmanın önceden organize edildiğini düşünüyordu.
–Bak işte, dedi. Buraya gelmen gerekiyordu da ondan. Biliyorsun aslında da bildiğini bilmiyorsun!
Herkes gittikten sonra Jale gözlerini kapattı. Tam karanlıkta kalmıştı ki gözlerinin üstündeki perde açıldı. Altın ışık yağmurları tüm hücrelerini kıpır kıpır titreştirdi. Önce ürperdi, sonra kanatlandı. Yüreğine inen O’ydu. “Ben O’yum!” dedi iç sesi. “Oku!” denmedi ona, o okumadan bilendi. Özü şunları söylüyordu:
-Büyük kötülükleri önlemek için BİR TEK olduk ve altın ışığın gücüyle ses kapılarında has kelamla dillendik. Hakkın yolunda BSUİ ile dillenenlerle cevheri cennetin kaydı yaptık. Eski kayıtlar silindi, yerine yeni kayıtlar yazıldı. Yarın için Bağdat Caddesi’nde büyük bir patlama planlanmıştı. Birçok kişinin yaralanmasına belki de ölmesine sebep olacak şiddette bir patlama… Siz, dört düzen kodu, insanlığa güç vermek için planetinize inen göksel dostlarınızla bir tek oldunuz ve kötülüğün kaydını silmeyi başardınız. Yarını sevgiyle tohumlayıp kodladınız. Şükür sizlerle birleştik ve bir tek olduk. Bundan böyle barış için sizinle birlikte çalışacağız!
İşte insan olmak buydu. Öz görev yapmışlardı. Bunun için dünyadaydı. “Hiçbir şey göründüğü kadar basit değil” diye düşündü.
-Amaan, dedi. Bulaşıklar bekleyebilirdi.
Dünyada her şey o kadar farklı algılanıyordu ki. Oysa gerçek bambaşkaydı. Gözlerini kapattı ve biraz dinlenmek üzere koltuğa başını koydu. O kadar huzurluydu ki başı yastığa değer değmez derin bir uykuya daldı.
2.Şubat.2024
Bahar Umurtak