Her bir günün diğer bir günden pek bir farkının olmadığı sıralı günlerde, her günü bir diğer günden ayıracak özel ve güzel bir araç ‘kutlamalar’. Her gün doğum günü mü kutlayacağız ya da her gün partilemeye mi gideceğiz? serzenişleri arasında söyleyebileceğim bir şey daha var: ‘sessiz kutlamalar’. Yani bu demek oluyor ki doğum günlerine gittiğimiz kulüplere gittiklerimiz bir kenarda dursun. İçimizden yapılan kutlamalardan bahsediyorum.
Sıralı günleri kendi içinde anlamlı kılabilen bir yöntem. Bir cheesecake diliminin üstüne mum dikip dilek dilemek gibi, ya da kocaman bir bardak suyu alıp içimizden birkaç güzel cümle geçirip ardından içmek gibi. Herkesin tarzı farklı olabilir. Önemli olan bir günü kutlamalarla değerli kılabilmek. Radyoda birden, çok sevdiğin şarkının çalmasıyla kafanda güzel bir görüntü oluşması. Anı değerli kılan küçük bir etki, kelebek etkisi misali her bir güne yayılarak sinerjik alt yapıyı oluşturuyor hem de sıralı günlere hayat veriyor. Kutlamalar bu yönüyle çok değerli.
İllaki cafcaflı partilerde yapılan; yapılacak kutlama için bir ön hazırlığın gerekli olduğu; şık elbiseler, topuklu ayakkabılar, saten bitişli rujlar, envai çeşit hazırlıklar evet gerektiğinde olabilir ama daha yalın kutlamaların hafifliğinin yerini alabilir mi bilemedim. Sonuçta bin bir emekle yaptığımız saçların ertesi güne bozulacak olması ve bunun idrakiyle kutlamaya gidiyor olmak bile ağır. Yine de arada olsun öyle.
Hiç temel ihtiyaçlarını giderirken bunu bir ritüel gibi yaşayıp bir taşla iki kuş vurmaya benzer mi ama? Hiçbir zaman kaybının olmadığı, hazırlığında yollarında oyalanılmadığı kutlamalarla bir tutulur mu? Günlerin iç içe geçtiği haftaların gün misali yaşanıldığı modern zamanlardan bizi ancak ‘kutlama”lar kurtarabilir. Aslında başından beri söylediğim ‘kutlama’ adı altındaki maksat islam perspektifiyle bakıldığında yol ‘şükür” e çıkar. Burada ben; bütün dinlerden ideolojik fikirlerden arıtılmış, kural ve yasaları bir kenara bırakıp indirebildiğim minimum yargılarla, çok da evrensel bir duyguyla ‘kutlama”lara yaklaşıyorum.
Eskilerden gelen ‘yıldız kayarken dilek tutmak’ bana göre yakalanması zor ve çok anlamlı bir ender kadim kutlama gibi geliyorsa ‘dilek tutmak”ın da bir çeşit kutlama olduğunu anlayabiliriz. Ve aslında biliyormuşuz zaten biz birçok şeyi. Sahne bitince kalabalık gidince eve gidince insana hafif bir hüzün çöker. Gökyüzünün enerjisini alamadığımız hiçbir kutlama bize sonunda hafif hissettirmez. Her şeyi yeterli dozda ve doyasıya yaşamak önemli. Her günü bir diğerinden anlamlı kılacak ritüeller çok değerli. Bu bir çocuğun sembolik karakterlerinin her gün için olan farklı ihtiyaçlarını tespit edip doğaçlama olarak onlarla ilgilenmesi gibi bir şey…
Cumartesileri Katya’nın sevdiği rengi giymek bana iyi hissettiriyor. Geceleri uykuya dalarken yanan mum ışığına odaklanmak; gün sonu özetini temize çekmek gibi, eklenen yeni niyetlerle yola devamıma eşlikçi…