Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Mağdur kimdi? Mağduriyet neydi?

Herkes kendi mücadelesi için savaşıyor desek de savaşta öteki taraf diye tanımladığımız kim? Kim, hak ve hukuku kendi yaşam çerçevesi için arıyor? Öteki diyerek öteleştirdiklerimiz; toplumda yerini arıyor; inançlarını, düşüncelerini, fikirlerini, kendini ifade edebilmeyi, belki şalvarını belki başörtüsünü takmak istiyor. Belki toprağın içinde kendini harmanlayarak çalışmak istiyor. Aşağılanmadan, horlanmadan, öğrendiği haliyle… Tüm meselesi tüm korkusu bunların elinden alınması, kendi gelenekleri kendi amaçları uğrunda yaşamını seçiyor. Yer bulamamaktan yer edinememekten diğerleştirilmekten korkuyor. Tutsaklığın içinde yaratılacak baskının endişeleri; hırçınlaşması ve öfkelenmesi için oldukça yeterli korkulara gebe kalıyor…

Biz… Öteki biz… Demokratik haklarımızı, özgürlüklerimizi, sanatı, sanatçıyı, üretmeyi, ilkelerimizi, laikliği en önemlisi insanlık hakkımızı kullanmak istiyoruz… İstediğimiz seyahatleri özgürce, dilediğimiz lezzetlere çabucak ulaşmak, içinde bulunduğumuz gücü sonuna kadar kullanmak istiyoruz. Korkuyoruz… Özgürlüğümüzün elimizden alınacağı için onun için mücadelemiz. Haksız mıyız? Hayır! Elbette ki hayır. Yaşam şartlarımız standartlarımız var. Cumhuriyet, laiklik diyerek ona göre yaşamak mücadelemiz, hiçbirinden ayrı kalmak istemiyoruz. Özgürlüğümüz tutsaklıklara dönüşüyor, korkuyoruz. Sadece kendimiz için düşündüğümüzü başkalarını ezerek onlar adına da düşünmeye çalışıyoruz. (Onlar/bizler yazarken bile ayrıştırma ne acı değil mi ifade ederken bile canım acıdı.)

Öteki dediğimiz o da insanlık hakkını kullanmak istemiyor mu? Ötekinin öteki dediği kim? Kim bu ötekiler? Herkes aynı şeyi yaşamıyor mu? Farklı çeşitlerde farklı endişeler farklı kalıplar içerisinde sizce hepimiz yaşam standartlarımızı İnsani haklarımızı korumak hayatta kalmak için yerlerimizi konfor alanlarımızı özgürlüklerimizi sevdalarımızı kimsenin eline geçirmemek için mücadele etmiyor muyuz? Yoklukla, açlıkla, yobazlıkla mücadele etmiyor muyuz? Farklı dillerde, panik halinde birbirimizi kırmıyor muyuz? “Sen” “Ben” “O” öteki olmuyor muyuz?

Zihnin en geri kalmış hali kurban enerjisiyle bütünleşmiş halimizde yaşamı sürmüyor muyuz? Gerici zihniyet hepimiz değil miyiz? Sahil dediğimiz hepimiz değil miyiz? Sadece öteki mi sadece yeterlilik belgesi mi bunu belirleyen? Karanlık tarafı seçmiyor muyuz? Aşağılayan, bağıran şiddeti darbı her şekilde kullanmıyor muyuz? Kötülüğe direnirken kötülüğün kendisi olmuyor muyuz?

Ortak noktamız aynı karanlığında içinde çıkış bulmaya çalışmak olurken birbirimizi harcamak olmuyor mu? Kılıç kalkanla birbirimize girişmiyor olabiliriz, olmayalım da zaten. Her ikisi de bildiği yoldan yapmaya çalışıyor, ezilip horlanmayı seçen, görmek istemeyen, göremeyen ekonomik şartlarını oluşturamayan o döngünün içine sıkışmış değiştirmeye korkuyor… Tek tutunduğu o katılaşmış kalbini yumuşatmaya korkuyor bilemiyor. Diğer tarafın gördüğünü gerçekleşeceğini bildiğini, savaşacak, direnecek, yapacak gücü itiyor. Bilemiyor insanca yaklaşımı açılan kucakları düşünülen yuvaları. Birini diğerinden ayıran sistem, ayrışmasını isteyen sistemin yarattığı baskının ezikliğini, öteki beriki demeden birbirine tutunarak yaşamayı öğrenmediğimiz sürece gelişimimizi sürdüremeyeceğiz.

Eninde sonunda bütün mesele ‘sen’le sen arasında değil mi? “Yurtta sulh cihanda sulh” derken kastedilen bu olabilir miydi acaba? Bilemedim…

Exit mobile version