Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Mutluluktan suçluluk duyar mıydınız?

Hiç mutluluktan suçluluk duyar mıydınız siz?
Herkesin mutsuz olduğu anlarda, varlığınızdan sebepsizce çıkan o coşkuyu bastırmak istediğiniz olur muydu?
Bir vakitler benim olurdu, suçluluk da duyardım.
Bir gün Sinan Canan’ı canlı izlerken, şu sözü beni çok etkilemişti;
”Mutluluktan suçluluk duyma.
O mutluluk, kendinden ve hayatından razı olduğunun hazzıdır. İçinden gelir…”

Sonra aldı beni derin düşünceler, geçmişe gittim ve gece yarısını geçerken, sessizliğin derin huzurunda yazmaya başladım.
Suçlu olan, suçluluk duygusu idi.
İnsandan çok zor çekip giden bir duygudur bu.
Geçmişte uzun yıllar suçluluk hissederek yaşayan biriydim
”Mutsuzluk, bilinçaltında alışkanlık haline geliyor’‘ derdi bir dost inanmamıştım yıllar önce .
İnsan beyni, olumsuz duygu ve düşünceleri daha çok anımsıyormuş.
Bunu da yıllar sonra bilinçaltıyla alakalı NLP (Neuro Linguistik Programlama) eğitimi aldığım vakit öğrenmiştim.

Bilinçaltı bir gün gerekli olur diye her şeyi kaydeden bir mekanizmaya sahip.
Bilinçli beynimiz, dakikada dokuz veri alıyorken, bilinçaltımız iki bin veri kaydediyor.
Ve en çok da olumsuz duygu ve düşünceleri ilk önce anımsatıp, bilinçli beyne yolluyor. Ve tabii ki farkında olmadığımız anlarda bu düşünceler gelip durdukları için zamanla alışkanlık haline geliyor.
Ve geçmişte yaşanan olumsuzluklar durmadan tekrarlanıyor ve sanki kaderiniz buymuş gibi, hep aynı olayları farklı insanlarla yaşayıp duruyorsunuz.
İşte mutsuzluk alışkanlık haline geldiğinde, insan kızı ve oğlu seçim yapamıyor hale geliyor.
Otomatik olarak yaşayıp gidiyorlar. Ben de geçmişte, otomatik yaşayanlardan biriydim
“Mutsuzluğu hak ediyorsun” diyen düşüncelerle yatıp kalkıyordum.
İstesem de mutlu olamıyordum.
Gülüşlerim o vakitler, kendimi mutlu zannettiğim içtensiz anlarımmış.
Bunu da yıllar sonra kendimle yüzleştiğim vakit idrak edebildim.

Uyanışın sancılı doğumlarını yaşarken, bir tırtıl misali kozadan çıkmaya çabalarken, çektiğin doğum sancılarında dönüştürüyorsun eskiyi, yeniye.
Nefreti, sevgiye…
Bilinçaltını, bilinçli olmaya.
İşte değişim, dönüşüm bu oluyor .
Farkındalık dedikleri de bu.
Hani hep” Anı yaşayın” diyorlar ya.
Öyle kolay olmuyor kardeşim anı yaşamak.
Geçmişin izleri, aynı senaryoyu yazıp, aynı filmi izletip duruyor kafandaki sinema odalarında.
Bundandır ki, aynı filmi yıllarca izleyemezdim sıkılırdım.
Meğer zaten geçmişte yaşayan beynim, aynı sahneleri izletip duruyormuş da ondan bazı filmleri birkaç kez izleyemez, sıkılırmışım.
Aynı filmlerden mi sadece bezginliğim?
Hayır! Her şeyden, kendimden, hayattan, insanlardan bezmişim.
Yaşamak hiç zevk vermiyordu o vakitler.

”Depresyon denilen şey kötüdür aman dikkat” derlerdi.
Oysa depresyon, benim için yenilik, yeniye geçmek için ”ölmeden ölümü” deneyimle diyen sinyalin ilk işaretiydi.
O işareti görmezden gelir dinlemezsen vay haline.
O çığ gibi büyür ve kemirir her hücreni.
İşte sonrasında zihin çılgına döner ve insanı çileden çıkarır.
Zihindir hasta eden insanı, ruh değil.
O hastalık, kemiriyor kurt gibi şüphelere götürüyor ve ruhu da ele geçiriyor.
Bence, ondan zihin ve ruh hastalıkları deniliyor.
Sağlam kafa, sağlam bedende bulunur diye bir söz vardır. Haliyle ruh sağlam bedenle hem hal olmayı daha çok sever.
Düşünsenize insan, zihin, beden, ruh ve duygulardan oluşan bir varlık.
Hepsinin birbiri ile uyumu muhteşem bir bütünlük ve birlik olmaz mı?

İşte ilk mutluluk denilen şey , bilinçaltının dönüşümünde, bilinçaltından çıkan sevinç nidasıdır.
O sahte gülümsemeleri çok iyi anımsıyorsun, ikinci benliğinden(kişiliğinden) arındığın vakit…

Yaralı ve ikinci benliğimizden sıyrılabilirsek, varlığımız ortaya çıkıyor.
Öz benlik, aslolan “Ben”
Orada hiç sebepsiz mutlusundur.
Mutluluk için olma hali yoktur.
Her ne oluyorsa oluyordur, kabul vardır.
Teslimiyet vardır varoluşa.
Derin sevgi , şefkat, tevazu vardır.
Kendine gittikçe zarifleşirsin.
Bu işte özünün dışa akmasıdır..
Dış etkenlerden değil, varoluşundan alırsın sükunetinin hazzını
İçsel dinginliği hep varlığında hissedersin.
Mutluluk, kendini bulma , bilme, kendini varlığından ötürü sevme halidir. Kendin olma hali seni varoluşa götüren ilk yoldur.
Bundandır ki Kutsal Kitabımızda ”Kendini bilen, Yaradanı bilir” der.
Bu bilme hali kendini gerçekleştiren insandır.
O insan da artık Evrensel uyanışta Yaradanı, Allah’ı, Tanrı’yı hissedendir.
Birlik ve bütünlük içindeki bu hazdır mutluluk denilen his ve o da içinde var olan Huzur’dan alır ilhamını.
Kaynak sonsuzdur akar da akar…
O mutluluk kendinden ve hayatından razı olduğunun hazzıdır.

Ve herkes mutsuzken sen utanırsın mutlu olmaya.
Utanç duygunu temizlemediysen çocukluktan.
Suçluluk duygusunu bilincin derinliğinden arındırmadıysan, gerçek mutluluğu da gösteremezsin ruhundan gelen.
Birkaç yıl bu konuda profesyonel destek almak gerekliydi benim için.
Ben de aldım ve derin kendimle yüzleşmelerim neticesinde, sahte benliğim, suçluluklarım, utanç duyduğum birçok şey, bir bir her hücremden akıp gitti.

Çok şükür artık mutsuzsam mutsuz.
Mutluysam mutlu yani çocuk gibi andayım.

O an ne hissediyorsam onu yaşıyorum.
En büyük fark ne biliyor musunuz?
Kendimi keşfetmeden önce mutsuzluklarım yıllarca sürüp giderken
Kendimi keşfettikten sonraysa mutsuzluklarımın kısalmasıydı.
Evet diyorum sorunlar, sıkıntılar var.
Kabul ediyorum, çözüme odaklanıyorum, derslerimi alıp öğreniyorum ve yoluma devam ediyorum.
Ve bu sıkıntılara takılıp kalmıyorum.

Şükretmeyi de hissediyor olmam çok büyük etken.
Şükretmek ise kelimede değil, her zerremden çıkan bir şarkı gibi.
Ruhum ve kalbim kendi şarkısını söylüyor artık.
Bu şarkı tabii ki evrenin şarkısı ile uyum içinde olduğunda
Hayatın tadı bir başka oluyor.
Yani zihnimin geçmişten arınması, ruhumun ve kalbimin birliği, bedenimin de onlara ayak uydurması
Bir’e uyumlanmam, yeniden doğuşumdur.
Hal böyle olunca
Bedenimi hareket ettirip, ruhumu taşıyan bu evime iyi bakmak.
İyi beslemek, sağlamlaştırmam farz olmuştu.
Ruhum, zihnim, bedenim ve duygularım için iyi gelen neler ise yapıyordum.
Zihnimi sakinleştirecek nefes meditasyonları, dua, ibadet gibi şeyleri (size ne iyi geliyorsa ) onu yapmaktır.
Bana iyi gelen şeyleri yaparken, duygularımda var olan geçmişimden de özgürleşiyordum.
Kendimi sevmek, bedenime bakmak ve hayatımın sorumluluğunu almak benim en büyük şükrümdür.
Önceleri hayatımın kaptanı başkaları iken
Kendi sorumluluğumu alarak, hayatımın kaptanı kendim olabildim.
Bundan daha büyük bir hediye veremezdim kendimden kendime.
Varlığıma şükürler olsun, iyi ki varım diyen kalbimin sesini işittiğimdeki haz bambaşka bir hazdı.
Hiçbir dünyasal keyif, ruhundan gelen haz duygusu ile değildir canlarım. Bu benim hissim tabii ki.
Herkes aynı şeyi hissedecek diye bir şey yoktur.
Yinede ben bu hazzı, sizlerin de hissetmenizi ve ruhunuzdan, kalbinizi saran şarkıyı duymanızı temenni ediyorum.
Nerede kalmıştım ha evet meditasyonu anlatıyordum.
Meditasyon, odaklanmak, yaptığın şeyle bütünleşmektir.
Zihnimizi eğitmek için başlarda beyin devreleri kaslarını alıştırmak ve çalışmayan yerlerini kullanmak için, düzenli zihin çalışmaları, bilinçaltı çalışmaları, nefes meditasyonları, bedensel hareket önemli olduğu için yaptım hepsini.
Daha doğrusu aldığım profesyonel terapide hepsi öğretildi bana.
Sonra da hepsini hayatımın içinde kullanmaya gayret ettim.
Ve çok da faydasını gördüm.
Bunları yapıp zihni sakinleştirdiğin zaman, yaptığın her şey meditasyon, dua, ibadet gibi oluyor.
İbadetini de kalpten yaşıyorsun ve yapıyorsun.

Ve işte böyle cennet halini daha bu dünyadayken yaşıyorsun.
Diğer tarafta ne mi var?
Bilmiyorum.
Gidip de geri dönen var mı ?
Bilmiyorum.
Bu dünya da ölümü deneyimledin mi derseniz?
”Evet ölmeden öldüm ve yeniden doğdum.
Defalarca her yeni gün doğuyor, her gece ölüyorum.
Ve aynı beden de yaşarken enkarne oldum.
Yeniden inşaa ettim, yeni BENİ” derim.
Enkarne olmak nedir derseniz?
Sözlük anlamını bırakıyorum buraya
Enkarnasyon olayını gerçekleştirerek maddeye yani yoğun bir bedene bağlanmış ruhsal varlık, vücut bulma, bedenlenmek, ruhun bedene girmesi.
Ruh olduğuma uyandım, yeniden dirildim.
Ve bedenimden ruhum kopuktu, ayrıydı.
Ruhumu hissetmiyordum. Çocukluk acılarında, yedi sekiz yaşlarımda kalmıştı ruhum.
Onu, kırk iki yaşımda fark ettiğimde, sekiz yaşındaki çocuğun gözlerinden bakıyordum dünyaya.
Onu geçmişten alıp, bugüne getirmek çok güzel bir mutluluktur dostlarım.
Kolay olmadı lakin tüm sıkıntılarıma artık teşekkür ediyorum.
Hepsi şimdiki Ben’i bulabilmem içindi.

Ona kavuştum işte. Bu yeniden doğum değilde nedir sizce?
İşte benim de hayat hikayem, yolculuğum bu.
Yol uzun ve devam ediyor.
Güzel kader döngülerimiz olsun hepimizin.
Kader döngülerimizi bile kendimizi değiştirdiğimizde değiştirebiliyoruz.
Sonsuz olasılıklar Evrenin’de her şey mümkün.
İstemeyi, almayı, kabule geçmeyi yeter ki yapabilelim.
Vermeyi de paylaşmayı da yardımlaşmayı da daim edebilelim.
Bu da sevgi ile mümkün.
Sevelim, sevilelim ve inanıyorum ki sadece iyilik kazanacak.
Hepimize kolay gelsin.
Sevgiyle olsun olan her şey.
Aşk’la…

Exit mobile version