Zaman geldiğinde, herkesin atlaması gereken bir eşik gelecek.
An gelecek herkes bir ata binecek, onu şahlandırıp bir yere götüreceği, cennetin bahçesinde meşk edeceği.
Ve sonra bir zaman gelecek herkesin düşmesi gereken bir eşek gelecek.
Elindekiler gittiğinde, çıplak kaldığında kendi ile yüzleşecek.
Yalnızlık üşütecek; çıplaksın, alıştığın zevki sefalar uçtu açsın ve ızdıraptasın.
Şimdi ne yapacaksın?
Yaşadıklarından heybene neler koydun, dersini alıp devam mı edecek mükafatına yol mu alacaksın yoksa hala yerinde mi sayacaksın. Ya da korkuların, seni, senden alanlara esir mi edecek kendini.
Sonra bir an gelecek…
Bir köprü çıkacak karışımıza mecbur karşıya geçecek.
Orda anlayacağız ki;
Sınanmanın ve derslerin hikmetini – manasını, anlamadığımızda kazanç küçük, acı dayanılmaz gelecek.
Anladığında bunu beşer ” huz Ma sefa da Ma keder” diyecek.
Yani diyecek ki sözüm ona, “sefayı al, kederi sal.”
Hiçbir şey sonsuz değil, acıda, mutlulukta her şey bitecek.
Acın seni sindirmesin, davandan almasın, gördüğün mutluluk izin verme gözüne al çalmasın.
Günün sonunda senin önüne düşen sen, senin gözünde ne kadar kıymet edecek.
Yani tüm mesele ne oldun, nereye vardın ve ne oldurdun ile ömür bitecek.
Şiir;
İçinden sağ çıkılmayan bir hayat,
Ekseri sol yanımızın ağrıdığı ve sağ yanımızı doldurmaya çalıştığımız bir yolculuk,
Bu kadar solcuyken tüm sevdaya yazılan mektuplar,
Nasıl sağ çıkılır bu davadan ve salim gelir cevaplar.
Davam sen değilsin,
Sencilik öldürür beni,
Bencillik mum gibi söndürür,
Davam bulmak.
O arayarak bulunmayacak olanı,
Ama yalnızca arayanların bulduğunu sol yanımda oldurup, sağıma da seni koymak.
Ve yolumu belki sağ değil ama salim tamamlamak.