Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Nefsin 7 farkındalık makamı

Her birinin anlatmaya, aktarmaya çalıştığı her şey sadece farkındalık seviyelerinden ibarettir… Her makamın anlattığı durumu bazen tek tek bazen bir arada yaşamamız mümkündür.

1.Makam: Tanrıyla ve yaratılanlarla bir olmak.

Tanrı kelimesi yerine Allah, Rab, Bir, Yehova, Elohim, Gaia, Kutsal Ruh, Rahim, Rahman, Kozmik Bir… Yüzlerce kavram kullanabilirsin. İsminden çok sendeki duygu ve histir “O”…

Tanrının özellikleri çoktur. Tanımlanan özellikleri yanında tanımlanmayan özellikleri de vardır. Tanrı bizimle her yolu kullanarak konuşur. Dağ, taş, yaprak, insan, bulut, rüzgar, su, hayvan, böcek, kurt, kuş, fırtına, afet, rüya, dünya evren, yıldızlar, gezegenler… Her şey onun mesajcısıdır. Ve her şey onun YARATTIĞI’DIR… Onun tüm yaratımı içinden sadece kendi nefsine hoşluk hissettireni alıp kaçamazsın. Esmalar arasında KAHHAR da vardır GAFFAR da… Çünkü her şey zıddıyla birlikte mevcuttur… Bir cinayette gidene üzülmek kadar, cinayeti gerçekleştiren sebep-sonucu da görebilmeli ve üzülmelisin. Yaratılan kelimesi ile kastedilen sadece materyaller ya da organizmalar değildir. Haller, duygular, düşünceler, durumlar, eylemler, oluşlar da onun yaratımıdır. Bu yaratımın bütünü; SEN’i- EVREN’i- ALLAH’ı ve arada her ne varsa onları da kapsar. Bu BİR’lik her şeyin özünü oluşturur. Kendi varlığının ona bağlı olduğunu hisseder ve etrafında her ne varsa, bu bağı onlarla paylaşırsan Onun bir elçisi ve köprüsü olursun. Bu BİR olma hissi mucize gibidir. Bu hisle titreşirken, bütünün ve senin hayrına gerçekleştiremeyeceğin şey yoktur. Bu his bir YETKİ verir varlığına, ama her şeyin zıddı kanununa bağlı olarak SORUMLULUK da seninledir.

2. MAKAM: Cenneti dünyaya getirmek.

Bir anlaşma ile yeryüzüne ineriz. Bir Araf’tır yeryüzü… Ve bizim yolumuz cennetedir… Cennet bir mekan bir yer bir gezegen değildir. Cennet bir boyuttur. Cennet bir OL halidir… Cennet OL’an da insanın ta kendisidir. Cennet olmak üzere varılan yer de insanın kendisindeki hakikattir. Cennet, tam farkındalıktır. Tüm imanıyla, ışığın tüm gücüyle ve tüm niyetiyle kendi kendini bilen ve aydınlatan insan Araf’tan çıkabilir.

Anlaşma yaparak yeryüzüne inen insan neyin anlaşmasını yaptığını unutur. Çünkü zihni onu sürekli oyalayacak vehimler üretir. Bu vehimler aslında İblisin Tanrıya ettiği yeminin sonucudur.

İblis, ”Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” diyen Allah’a, “Yeryüzünde bozgunculuk yapacak, kan dökecek insanı mı yaratacaksın” diye sorar. Allah, “ Şüphesiz ben senin bilmediğini de bilirim” der. Bu bir müjdedir algılayabilen için… İnsanı yaratır ve ona isimleri öğretir. Yani düşünmeyi ve ifade etme yeteneğini verir. İblis ise, “ Ben kıyamete kadar insanın aklına vesvese vereceğim” diyerek, ilk vesvese ile cennetten kovulmayı sağlar. Cennetten kovulmaya neden olan şey kuşkudur.

Ve cennete geri döndürecek olan da kuşkudur. Bu dünyanın ve kendi zihninin bir gerçek olduğundan kuşku duymak gerekir geriye cennete dönebilmek için…

İnsan, Nöronların arasındaki elektrik akışıyla zihninde oluşan illüzyonları gerçek sanır. Bir sinema perdesine yansıyan film gibidir her şey oysa ki. Bu illüzyonu ekranımıza çökerten, görmeyi seçtiğimiz bilinçtir. Amerika’yı yağmalamaya giden gemileri görememişti yerliler. Çünkü tanımadıkları bir enerji titreşimini algılayamamışlardı. Yeni bir araştırmaya göre mavi rengi son zamanlarda görmeye başlamışız.

Tıpkı maviyi görmeye hazır olduğumuzda gördüğümüz gibi, Cenneti de görmeye ve yaşamaya hazır olduğumuzda göreceğiz. Cennet gideceğimiz bir boyut değil, dünyaya kendi varlığımız üzerinden getireceğimiz bir boyuttur. Bir tek benimle mi cennet gelecek diye düşünme… Deniz yıldızını, kelebek etkisini, yüz maymun gerçeğini hatırla ve cennete inan… Bir şey değişir her şey değişir… Yeter ki o titreşimin frekansını hisset…

3.MAKAM: Aklı derinliklere açmak ve karma borcundan kurtulmak.

Bedenimizdeki DNA’lar sadece bizi anlatmaz. Tüm geçmiş kayıtlarının tutulduğu defter gibidir. Kendi bedenimizdeki hayatımızın kayıtları ise zihnimizdedir. An’daki zihin, üzerinizdeki tüm zamanların derlenmesinden oluşan bir projeksiyonu yansıtır perdesine. Bakış açınız sadece kendinize ait değildir. Bir piramitin tabanından başlayıp yukarıya doğru yükselen milyonlarca taş-tuğlanın üzerindeki zirvedir tüm bilgileriniz, inançlarınız, korkularınız, kalıplarınız… Aklınız, bulunduğu zirvenin sarhoşluğundan sıyrılıp dibe daha aşağılara doğru sondaj yapmalı, alt tabakalardaki eksikleri, kırıkları, deformasyonları onarmalısınız. NEDEN? Bulunduğunuz anda yani zirvede sağlam ve özgür durabilmenin ve geleceğinize daha güçlü, kararlı yükselebilmenin yoludur bu…

Geride kalan tüm zamanlarınızı şifalandırmak, AN’daki dengeniz için mutlak koşuldur. Beş kuşak önceki ninenizin, dedenizin kırdığı bir ağaç dalını siz yeniden ekmelisiniz. Çünkü evren bir bütündür ve kırılan o dalın negatif titreşimi şimdi şu anda sizinledir. Bugün ve şimdide bir dalın kırılmaması için çabanız olduğu anda o titreşime olan borcunuzu ödemiş olursunuz.

Aklınızın derinliklere açılması tam da budur. “Evrenin, dünyanın, doğanın, ve insanların bütünlüğünün saygı, sevgi, aşk ile şifaya doğru yolculuğunda benim payım ne olabilir” sorusunu sormakla başlar bu derinlik… Bir kere bu soruyu sorup, cevabının niyetine girerseniz borçlarınızı ödemek için yola çıkmışsınızdır. Ödenecek tüm borçların farkındalıklarını, Evren tek tek önünüze getirmeye başlar. Niyetinizin derinliği ve sağlamlığınla orantıda kolaylıklar sağlar ve sandığınızdan çok daha kolay yaparsınız ödemelerinizi.

Bu yüzden “Tüm karmamın borcunu tek başıma nasıl ödeyebilirim ki” sorunuz ile yakalandığınız korkuya hiç gerek olmadığını anlarsınız gülümseyerek… Kolaylıklar, zorluklarla beraberdir her zaman. Hangisini yaşayacağınızı niyetiniz belirler…

4.MAKAM: Kalp gözünü açarak insanlarla bağlantı kurmak ve tıkanan enerji hatlarını açmak.

Bedenimiz iki ayrı tetrahedron piramitin enerji alanı içindedir. Tepe çakra ve kök çakra merkezli bu iki piramit, Yin ve Yang gibi iki ayrı kutuptadır. Tepe çakra kozmoza, kök çakra yeryüzüne bağlıdır. Birisi bütünlüğe, birisi bireyselliğe yöneliktir. İkisinin birbirine zıt yönde dönmesiyle oluşan enerji alanının tam ortasında bir kanal üzerinde diğer çakralar dizilmiştir. Her çakranın bağlantılı olduğu duygu-düşünce durumları, bedenin ilgili bölgesinde enerji blokajları yapar. Bedenimizin etrafında dönen Torus manyetik alanı bu yüzden dengeli ve düzenli şeklinde değildir.

Bedenimizdeki blokajlar hangi bölgedeyse söz konusu iki piramitin de o bölgesinde enerji tıkanıklığı vardır. Her çakra ve duygu ile tek tek çalışarak duygu-düşünce alanlarımızı blokajlardan temizleyebiliriz. Dengeye geldiğimiz her çakrada piramitlerin dönüşlerinin düzelmesi nedeniyle Torus manyetik alanımız biraz daha temizlenir ve orijinal haline döner. Tepe çakrası ile kök çakra arasındaki manyetik alanın merkez noktasında ise kalp çakrası vardır. Kalbin taşıdığı yüksek manyetik alan, bedenin etrafındaki manyetiği de açıklar. Nefesin ritmi, kalbin dairesel yayılımı ile senkronize olduğunda merkezinde kalbin olduğu büyük ve düzgün bir torus kafesi yaratır. Merkezden yani kalpten başlayan bir farkındalıkta olmak, bedenin diğer uzuvlarıyla iletişim kurmayı sağlar ve enerji hatlarınızı temizler.

Söz konusu iki piramitin temsilcisi olan Korteks-üst beyin ve bağırsak-alt beyin arasında durmadan gidip gelen insan, ancak orta noktadaki kalp beyni ve gözüyle kendisini dengeye getirebilir ve temizleyebilir.

Evrende bir makro-mikro kanunu vardır. İnsan bedenindeki bu düzenin tıpkısı Dünya ve evrende de mevcuttur. Dünyanın etrafında da tüm canlıların enerjisinden oluşan bir Torus vardır. Bu büyük Torus, tıpkı bedendeki gibi iki ayrı piramit sistemiyle çalışır. Dünyanın da çakraları vardır ve çakraların da blokajları… Savaşın, açlığın, şiddetin olduğu her bölgede tıpkı senin bedenindeki tıkanmış enerji hatları gibi LEY hatları vardır. Bu ley hatlarının üzerinde de kutsal şehirler, devasa yapılar, enerji merkezleri, tapınaklar, ibadethaneler mevcuttu…Geçmiş zaman eki kullanmamızın nedeni şudur: Bugün o kutsal noktalar yağmalandı, talan edildi ve oralarda bulunan kutsal semboller yok edildi. İnsanın kök çakrasına bağlı olan ve hayatta kalmak için; savaşma- saldırı- yağma- talan- cinayet gibi bireysel kazanımlara yönelmiş davranışları nedeniyle negatif enerji blokajları oluştu. Bu blokajların yansıması olarak da dünyanın etrafındaki Torus alanı dengesiz dönmektedir.

Mikrodan Makroya doğru giden bir dönüşüm ve şifa yaratabilmek için önce kendinden başlamalısın… Önce kalp gözünü açmalısın. Sonra kalp gezegeninin etrafındaki diğer hücreleri- dokuları- organları- sistemleri kalbinin sevgi-şefkat enerjisiyle doldurmalısın. Her bir zerreni tek tek kucaklamalısın, sevmelisin ve teşekkür etmelisin. Sana küsen, sorun çıkaran, huysuzluk eden- hayatını bloke eden bölgelerini şifalandırdığında, bedeninin etrafındaki enerji hatlarını da şifalandırmaya başlarsın. Senden başlayan bu denge tüm dünyaya yayıldığında Dünyanın enerji hatları da şifaya- sevgiye- barışa- aşka- ışka açılacaktır.

Kalp gözünü açarak insanlarla bağlantı kurman, kalpten başlayan nefesler ile diğer tüm organlarınla-çakralarınla bağlantı kurman ile sembolik olarak aynıdır. Mikro ve Makro…  Senin kalbin ile kozmik kalp ve yeryüzü arasındaki bu bağlantı, Seninle birlikte dünyayı şifalandıracaktır. Haydi şifalandır tüm bedenini ve Dünyayı…

5.MAKAM: Sevginin ve sezginin gücünü birleştirmek.

Aydınlanma yolunda üç tür bilgi edinme vardır. Öğrenim yoluyla materyal bilgilenme, his acı duygu deneyimleyerek duygusal bilgilenme, doğrudan anda bilişle bütünü görerek sezgisel bilgilenme…

Sezgi, gerçekliği dolaysız olarak içten ya da içeriden kavrayabilme, tanıyıp bilme yetisidir. Adım adım giderek yaşanarak elde edilen bilgiden farklıdır. Anda gelir. Aracısız gerçekleşir. Bütünü bir anda herhangi bir araca gerek kalmadan görebilmektir. İçten gelir. Vahiy gibidir.

Sevgi; duygudaş olabilmektir. Duygudaş olabilmek birleşme eylemini gerçekleştirir. Sevgi, kişideki aktif ve yaratıcı gücün kaynağı olan enerjidir. Kardeşlik sevgisi, analık sevgisi, cinsellik sevgisi, öz sevgi ve tanrı sevgisi gibi yansımaları vardır. Her birine tek tek baktığımızda hepsi de birleşme ve bütünleşmeyi getiren sonuçlar yaratır. Sevgi insanın özünde varlığında yaşanır, sezgiyle gelen biliş ise kendinden olduğu kadar tüm diğer dış enerjileri de görebilmektir.

Sezgiyi sevgiyle birleştirmek, bütünleşme ve birleştirmeyi zamana bağlı olmadan andaki bilgiyle işleyerek gerçekleştirmektir. Bu gerçekleşim, BİR olmayı en makro seviyede yaşatabilecek bir bütünleşme yaratır.

Kozmik bilincin amacı da bu bütünleşmeyi yaratabilmektir. Bu yüzden 5. makam tamamlanmayı ifade eden bir küredir. Bu küre yaratımlandığında, en yüksek seviyede ışık-ışk-aşk taşır. Varlığımızda ulaşmamız gereken bir farkındalık seviyesidir. Bu farkındalık seviyesinden sonra gelen seviye ve sembole de hazırlıktır.

Nefsin 7 Farkındalık Makamı

6.MAKAM: Yalnızlara dostluğu getirmek ve gezegene sevgi ışığını yaymak.

Yalnızlık, insanın her yaşta ve her yaşam realitesinde birinci sorunudur. İnsanların iyi kötü yaptığı tüm eylemlerin de gerçek sebebidir. İnsan sürekli ve sürekli bu yalnızlık duygusunu yenmek ve kendini tamamlama ihtiyacı ile yaşar. Bu tamamlanma ihtiyacı, maddesel ve dışarıdan gelen koşullarda aranır. İşte, eşte, eşyada, başarıda aranan tamamlanma ihtiyacının başvuru yönü hep dışarıya doğrudur. Oysa…

O tamamlanmanın sırrı çok da basittir. Kendi içindeki dişil-eril yanın dengesidir gerçek tamamlanma. Bedendeki sinir ve beyin sistemlerini incelediğinizde bulursunuz bu dişi ve erilin denge kanallarını. Örneğin sağ burun kanalınız eril sistemi, sol burun kanalınız dişil sistemi oksijenlendirir. Dişil sistem manyetik, eril sistem elektriktir. Manyetik ve elektrik özelliklerini düşündüğünüzde basitçe algılarsınız aslında bu sırrı. Elektrik; düz-lineer-sıralı akar, manyetik ise küresel yayılımlıdır. Bütünsel dengeyi amaçlayanlar, her şeyi bu basit sır ile düşündüğünde çözümleri de kolay bulurlar.

İkili kutup olarak evren ve yeryüzü arasında bocalayan insanın, beden merkezindeki kalbinde titreşim ile  bu ikili çatışmanın dengeleneceği bilgisi vardır. Kalp, yaydığı yüksek manyetik enerji ile beden etrafında torodial bir denge alanı yaratır. Bu alan sevgi titreşimiyle oluşur. Birinci beyin ve ikinci beyinden sonra kalbin de nöronlar taşıdığı ortaya çıkmıştır. Yani üçüncü beyin vardır bedenimizde. Bu beyin, sevginin aktarımından sorumludur. Dünya sisteminin düalitikliğinden (ikiliğinden) farklı olarak, Dördül- Quadik bir sistemle çalışır. Dört çekirdekli işlemci gibidir.

Arapçadaki SADR kelimesi, göğsü, sineyi, kalbi anlatır. Kelimenin gerçek anlamı dört yana yayılan kuvvet demektir. Sadrazam kelimesi dört yöne hakim azamet demektir örneğin. Kâle rabbişrah lî sadrî. Taha 25. ayet Musa’nın duasıdır. Göğsümü genişlet diye meal edilir. Bişrah, yarılma yani inşirah kelimesinden gelir. Göğsümü dört yöne yar ve aç der Musa. Musanın istediği gerçekte nedir? Duasının sonrası şöyle der; dilimi çöz ki beni anlasınlar… Musanın istediği tam olarak şudur: Sevgi ışığını dört yana yayarak yalnız hissedenlerle gerçek bir iletişim kurmak. 6. makamın amacı tam da budur: Sevgi titreşimiyle herkes ile bütünleşmek…

Bu sevgi titreşiminin sırrı, 4 sayısında saklıdır. Göğüsten dört yana doğru genişleyerek nefes almak, Sadr -i Azam yani dört yöne hakim olmakla sonuçlanır. Kendindeki dört yöne hakimiyet, benliğin tüm veçhelerine hakim olmaktır. Bu hakimiyet, kalp nöronlarının çalışmasına, insanın alt dünya ve üst dünya arasında çatışma yaşamasına engel olur ve bir denge yaratır. Kalpten başlayan nefesler ile kalp gözü açılır. Kalp gözü açılan insan, sevgi titreşimini yayar ve paylaşır.

Dünya cehenneminin şu an ihtiyacı olan tam da budur… Yalnızlık duygusu ile çalan, çırpan, öldüren, katleden, adaletsiz, düzensiz ve bencil olan insan ancak sevgi enerjisinin bütünleşmesini duyarak gittiği yanlış yoldan döner. Kötü diye tanımladığımız tüm insanların, yalnız olmadığını hatırlaması, hissetmesi, duyması gerekir.

6. makam enerjisi ile titreşenler, bu görevi zihinsel olarak fark edemedikleri bir boyutta kabul etmiş varlıklardır. Sadr’in yani kalbin titreşimini dünyaya yaymak onların görevidir. Kendini yalnız hissedenlerin duyması gereken titreşim bir anten gibi onların bedenlerinden yayılır. Enerjileriyle dokundukları herkes ve her şeye sevgi tohumunu kodlarlar. Bu kodun titreşimi şifadır ve bencilliklerin, kötülüklerin, haksızlıkların şifasıdır.

7.MAKAM: İçinizdeki saklı tılsımı erdemle -hikmetle dışarı çıkarmak.

İçimizde bir tılsım mı saklı? Nerede, kim saklamış? Ortaya nasıl çıkar, çıkınca ne olacak? Erdem mi, o da kim?

Bir büyü var varlığımızda çözülmesi gereken… Gözler kalpler mühürlü… Açılır mı? Evet açılır… Çok mu zor, hayır değil…

Öncelikle kendinde ölmelisin. Benlik diye bildiğin, zihnine kalıplanan tüm öğrendiklerini bir askıya asmalısın. Kadınsan kadınlığını, erkeksen erkekliğini , güzelsen güzelliğini, zenginsen zenginliğini, güçlüysen gücünü, asilsen asilliğini, onurluysan onurunu bırakmalısın bir köşeye… Aynı zamanda fakirliğini, çirkinliğini, yalancılığını, bencilliğini, zayıflığını, inançlarını, kurallarını, doğrularını ve tüm bildiklerini….

Korkma sen tüm bunları asla ebediyen kaybetmezsin, ne zaman istersen geriye alıp kuşanabilirsin onları. Bu sırada fark edeceğin güzel bir gerçekle beraber…

O gerçek şudur: Sen; tüm bildiklerinin ve olduklarının SEN olmadığını fark edersin…

Sen ne kadınsın ne erkek, ne zenginsin ne fakir, ne zayıfsın ne güçlü, ne güzelsin ne çirkin… Sen sadece varsın… İçindeki tılsımı duyarsın, var olduğunu duyarak…

Soyun tüm bildiklerinden, soyun tüm giydiklerinden, soyun tüm aldıklarından, soyun tüm söylediklerinden, soyun tüm düşündüklerinden, soyun tüm hissettiklerinden, soyun tüm kaybettiklerinden, soyun tüm kazandıklarından, soyun tüm sevdiklerinden, soyun tüm bedenlerinden, soyun tüm zamanlarından, soyun tüm karmalarından, soyun tüm benliklerinden, soyun tüm OL’duklarından…

Çırılçıplak kal ve salt varoluş ol…

Aşkı yaşamak için değil, aşk olmak için var ol…

AŞK…

Büyüyü bozan, tılsımı dışarı çıkaran tek güç…

Aşkta resim değildir sevdiğin, ten değildir gömüldüğün…

Kendinden soyunmaktır AŞK…

Nefes nefes yıkanmaktır AŞK…

BEN’ den arınmaktır AŞK…

BİR’in ruhunda kaybolmaktır AŞK…

Sonsuzlukla bir olmaktır AŞK…

Exit mobile version