Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Ölümsüzlüğü tatma vakti: Oğlak Dolunay’ı

“Evime dua evi denecektir.
Ama siz onu eşkiya yatağı yaptınız.”
(Yuhanna, 2:13 -22)

2 Temmuz perşembe günü bir dolunay meydana geliyor. Her ay dolunayda, Güneş sistemimizin ritmine göre daha önce fark etmediğimiz bir şeyleri keşfederiz. Bu keşif ikili ilişkilerimizdeki gerilim üzerinden çıkmaya meraklıdır. Farkında olmadığımız duyguları ve eğilimleri başkasında gördüğümüzde ilk tepkimiz reddetmek olduğundan, davranışları gözden geçirmeye itiliriz. Ay ve Güneş, Anne ve Baba, yediğimiz ve ürettiğimiz, geçmişten gelen eğilimler ve geleceğe götüren adımlar burada sağ ve sol elimizde dururlar. Sonraki günlerde Ay’ın ışığı küçülürken, hormonlarımız değişmeye ve keşfettiğimiz yeniliği ilişkilerimize, işimize uygulamaya koyuluruz.

Bu Dolunay, Zamanın Ruhu uyarınca kendimizi geride bırakıp, başka yönelimlere yelken açacağımızı gösteriyor. Geçmişten gelen istek ve arzularımızın artık kalbimizde değil, sırtımızda yer etmeye başladığını fark ediyoruz. Evlilikler ve ortaklıklar sahasında hareket ederken bir yandan aynaya bakıyor, kendimizi değiştirmeye çoktan başladığımızı görüyoruz. Bu dönem ilişkilerde istisnasız hepimiz kendimizi değişimin kucağında bulacağımızdan, birbirimizde gördüğümüz yüzün bize ait olduğunun farkında olmamız çok önemli…

Annemizle olan ilişkimizi fark edip, kendi duygularımızla barışmak için büyük bir fırsat var bu günlerde, geçmişteki yüzlerimizle selamlaşıp, kucaklaşarak geleceğe doğru adım attığımız bir Dolunay. Annemizin hayatta ya da yanımızda olup olmadığı önemli değil; onu hissediş ve tanıyış biçimimiz hayata olan gizli yönelimimizi belirlediğinden, dolunayda yükselen duygularımız gerekli hormonal malzemeyi veriyor olacak… Kendi yin enerjimizi fark edip, hayatımızdaki kadınlara esirgediğimiz sevgiyi ve değeri vererek, yaşamın besleyici yüzüyle barışıyoruz. Evet, arkamızdan dedikodu yapan o kadın da buna dahil, kıskançlık krizine giren de… Çünkü o bizim en gizlide kalmış köşemiz; biz de kıskancız, üstelik her sözümüz bir vecize değil. Ona değer verirken, yakaladığımız uyumla kendimizle ve hayatla barışıyoruz. O da barışıyor, bu hepimizin gökyüzü…

Elbette bunun kolay bir Dolunay olmadığı düşünülebilir, oldukça hassas, adeta yerin ve gönlün derinliklerinden usul usul gelip, yüzeyi saran enerjiler mevcut. Biz böyle bir titreşimde salınıyoruz, ancak her kabul bunu bir dansa çevirebilir. Mars’ın ışığını Plüton’a taşıyan Ay’ın ilk durağı Neptün. . . Bu da öfkeleneceğimiz şeyleri aşkla sararak değiştirme şansımız olduğunu gösteriyor. . . Normalde sinirlendiren şeyleri teslimiyetle karşılayarak, geçmişimizden arındığımız , özgürleştiğimiz bir dolunay. Neptün, saat oniki yönünden ışıl ışıl bir teslimiyet yayıyor… Bu toprakların doğal tütsüsü;  sınıf, din, dil, beden ayrımı gözetmeksizin kendimizi ve yaşamı hissedip, suyun üzerinde sırt üstü gidebiliriz… Bu Dünya’ya, yoğrulduğumuz toprakların elimizden verdiği eşsiz bir hediye, bireysel yaşamlarımızda paketlenmeyi bekliyor…

Geri hareket eden Satürn, ilişkilerimizi ve ister para olarak, ister davranış ve emek olarak harcadığımız enerjiyi masanın üzerine koyuyor ve hayat görüşümüzün ne olduğunu soruyor…

Neye inanıyorsun?

İlişkilerini kullanarak, kendini nasıl sınırlıyorsun?

İlişkilerinin ardında yapacağın, hangi eylemleri yapmadın?

Başkasından beklerken, kendinden neleri esirgedin? Artık onu Dünya’ya verme, ölümsüzlüğü tatma vaktin gelmedi mi?

Uzun bir yoldasın, vardığın yerde en büyük acı ve korkularının; ölümün, kaybın ve iflasın sana sunduğum uyanış paketleri olduğunu göreceksin. Bu yaraların verdiği kanla canlanmanın, açtığı boşlukla yol almanın zamanı gelmedi mi? Kaybettiğini düşündüğün her şey var olmaya devam ediyor ve bu konudaki sorumluluklarını bekliyor… Bazıları toprağın altında, bazıları üzerinde ama seninle, hepimizle birlikte…

Ayrıca bu Dolunay, veren elimizin de testten geçtiği bir dönem. Hedeflerimizden kazanç sağlamak  için yapacağımız girişimlerle, kişisel bütçemizi karşı karşıya getiriyor. Duygusal ve maddi yönden güç kazanmak isterken, başkalarına ne verdiğimiz, ilk sırada önem taşıyor. Ben balığı tutuyorum, sen pişiriyorsun, birlikte hiç tanımadığımız insanlara ne veriyoruz, aldığımız nefesi ne üreterek üflüyoruz… Geçmişimizi onurlandırmak için, başkalarına maddi ve manevi yönden destek olarak arınma fırsatına sahibiz. Hayatımızda ileri gitmeyen durumların tıkanıklığını açacak “verme eylemlerine” girişebiliriz. Belki paramız yoktur ama yeteneğimiz vardır, belki karşımızdakinin göremediği bir güzelliği fark etmesini sağlarız. Yani yine her zamanki gibi yoğun bir stresi yalnızca fark ederek, kabul ettiğimiz gibi eyleme geçerek, oldukça kilit bir dönüm noktasına çevirebiliriz…

Yakın çevremiz sayesinde güzel destekler bulabilir, kardeş, kuzen, akraba ilişkilerini iyileştirebiliriz. Bu küslükleri yıkıp geçen bir anlayışın gürül gürül geldiği bir süreç, komşularımızla yan yana duran şeyin bir tek evimiz olmadığını fark ediyoruz. Duvarlar şeffaflaşıyor…

Venüs, Jüpiter’le büyüyüp genişleyip, Retro Satürn’le kareye ilerlediği için, genel olarak, önce bu aralar kolay ilerleyen bazı konularda şımarıp, sonra engelle karşılaşma riskimiz var. Venüs, 25 Temmuz – 7 Eylül arası Retro’dayken, “Neden böyle oldu,” diye düşünmemek için, bugünden başlayarak, maddeyle olan ilişkimize dikkat edip, neyi iyileştirdiğimizi, elimize neden böyle bir bolluğun, fırsatın geçtiğini düşünmemiz isabetli olacaktır. Var olma amacımız; kaynağımız, düzenimiz ve sağlığımız olduğu için bunun, evrenin bize yaptığı bir yatırım olduğunu düşünebiliriz. Bu evren, bastığımız yer, çevremizdeki insanlar ve soluduğumuz hava olarak bünyemize girip çıkan muhteşem gücüne katılmamızı istiyor. Belki fazla kilolarımız bir türlü atamadığımız adımlardan ibarettir, neşeyle hoplayıp zıplamadığımız günler içindir. . . Dolayısıyla gelecek yatırımları, mal- mülk ya da geçmiş konulara yayılmadan, içinde bulunduğumuz anda neye yönelmemiz gerektiğini hisseden kapasitemizi devreye sokabiliriz. Çünkü içinde bulunduğumuz an, tüm diğer şeyleri değiştiriyor olacak. Yani diğerleri çıkmaz sokak, birer engel sadece…

Konuşup konuşup sonunda lafı fazla uzatmadan diyerek, sözü Dolunay’a bırakıyorum.

Işık olsun.

Exit mobile version