Desem ki size bir komplo var bu işte inanmaz, omuz silker, öylesine okursunuz bu yazıyı. Desem ki; “cidden komplo var. Özgür iradeye giriyorlar ve seni beceriyorlar.”
Asırlardır erkek organı ile kadınların bedeni tehdit ediliyor. Organ sembol olmuş ki; bu sembol kadınların kabus görmesine sebep oluyor. Karanlık enerjinin manipülasyonu iş başında. Onların istediği sadece kadınların korkmasıdır… Bu sadece fiziksel değil, ruhsal olarak da istismara uğradığımız bir korkudur.
Bilir misiniz ki, korkutulduğumuz organ aslında rahmin gücüdür. Doğurganlığın ve cesaretin gücüdür. O tanrıça dediğimiz ilahi dişilin gücüdür. Asırlardır baskılanması onun çok güçlü olmasındandır. Ortaya çıktığı anda onun üzerinde en ufak bir hüküm geçerli değildir. İlahi dişil, (verici, merhametli, şüpheci olmayan, yargısız, koşulsuz seven, dengeli, vs. İlahi sloganı- Ben Ben’im olan) “ilahe dişildir” aslında. İlahe olandan başka ilahe yoktur!
Dengesiz eril (ilah olmayan-egodan çalışan ve toplum sloganı “si.tir git! üzerine olan enerjidir.) O şefkat ve sevginin timsalidir. İyi haber; farkındalığı yüksek insanlar bu enerjiye gitmeyecek kadar çoğalmaya başladı. Eril enerji artık kendini şifaya açmak, bağışlanmak istiyor. Dengelenmek istiyor ancak insanlar çok öfkeli olunca bunu gerçekleştiremiyor. O aslında öfke duyulacak çok şey yaptı. En önemlisi de yuvadan ayrı olma hissi ile dengesiz bir enerji yükledi yeryüzüne. Birlik kendini çoklu deneyimde sakladı tabiri caizse. Dişilinle bütünleşemeyince tecavüz enerjisi hasıl oldu ve hepsi yuvaya dönüş yapamamak ile ilgiliydi.. Tecavüz ve taciz çok eski uygarlıklardan beri insanoğluna saldıran bir enerjidir ve özünde yuvaya dönemeyen varlıkların birbirine saldırarak yuvaya dönme algısı vardır. Bu algı gerçek değildir. Eril ve dişil bütünleşmeden de gerçek olmayacaktır. Tam ve bütün hissetmeyen tecavüzden kurtulamayacaktır.
Tecavüzün en derininde yatan nedir?
Saldırganlığın en korkutucu olmasının zıt kutbunda muhteşem bir enerji yatıyor. Bütünleşme ve çocuk doğurmak. Diğeri ile sürekli muhatap kılınmam komplo değil midir? Diyeceksin ki 2-3 sapık yaptı, onlar mı komplo kurdu? Onlar bu kadar mı güçlü? Sistem onları içine almış ve sonuç ortada: Bilinç yok! En aşağı seviyede bir enerji tecelli ediyor. İnsanoğluna nasıl ihtiyacı olmadığı halde bir şey ihtiyaç hissettiriliyorsa, tecavüz ve taciz de aynı şekilde korkutularak enjekte ediliyor. Kadınların “usturuplu” olması için neredeyse meşru hale getiriliyor. Oranı buranı açarsan sonuç kaçınılmazdır. Bu bir komplo değil midir? Bu vahşi olaylar toplumu baskılamak için midir? Efendim? Hala 2-3 kendini bilmezin öylesine bir eylem yaptığını, ruh hastası vs. Olduğunu mu düşünüyorsun? Hayır. Bu kasıtlı bir enerjinin ürünüdür. Onların toplumsal olaylar yaratarak beslenme şekillerdir. İçlerinden 2-3 kişi bu hipnozun etkisi ile davranmış ve şimdi istenilen olmuştur.
Sevgili insanlar; hani şu kendinizi güçlü kılmak için sürekli küfür ediyorsunuz ya “ si.tir git” ya da “ fuck you”. Kolaylıkla yaptığınız. İşte sonucu ortada. Çok mu mutlusunuz? Oldu işte..Siz ya organı içeri sokarsınız ya da daha çok katliam olur. Hoşuna mı gitmedi? Korkudan bağırma o zaman. Söylemlerine dikkat et. Sorumluluğunu al.. Konuşmalarına dikkat et. Dikkat et ki; oradan bir genç kız, kadın geçiyor olabilir…Sonra onlar öldürüldüğünde bu nasıl vahşet? Deme.
Sorumlusun… Fark et. Düşlediğin yaşam bu mu? Bu değil mi? Hayır mı? Niye o zaman hala arayıştasın? Niye hala bir türlü tatmin değilsin? En yüksel gelirin var daha fazlasını istiyorsun, en aşağı gelirin var pislik bu dünyayı diyorsun.. E zaten de öyle di mi? Kurban sendromun bak seni nerelere getirdi. Komployu anladın mı? Kim kurdu? Senin ettiğin o küfürün içeriği tabii ki…Sahip çıkarsan diline, devreye bir mucize girer ve sonra sen kendi içindeki kadına tecavüz etmemeyi öğrenmeye başlarsın. Bu yazıyı erkeklere yazmadım sadece. Kadınların da tecavüz sorumluluğunu almalarını ve artık kendilerini baskıladıkları enerjiden çıkmalarını büyük bir tutku ile istediğim için yazdım. Korku kıyafetlerinin altına gizlenmek değil, tam tersine çırılçıplak dahi olsak kimsenin tacizine maruz kalmayacağımız dünyayı yaratmaktır. Siz hiç çıplak olduğu için tecavüz edilen bir erkek filmi gördünüz mü? Erkek çıplaklığın tecavüzü çağrıştırdığını? Kadınlarda “çıplaklık başa kötü bir şey getirir” korkusu kasti olarak yaratılmıştır.
Günümüzde kadınlar; kendi egemenliklerini erkeklerin üzerinden kurmuş durumdalar. Sadece kendi enerjilerini açıkça ortaya koymak yerine; bunu, erkek egemen topluma vererek aslında bir yerde rahatlığa kaçmış durumdadırlar. Erkek egemen dünyada kadın olmak işin kolay tarafıdır. Kadın egemen dünyada kadın olmayı hepimiz bal gibi deneyimliyoruz; ve bunu kendi evlerimizde erkeklerimizin üzerinde deniyoruz.
Erkeklerin tüm ihtiyaçları biz kadınlar tarafından karşılanıyor. Büyüme süreçlerini bizimle yaşıyorlar. Biz yetiştiriyoruz onları ve ondan sonra erkek hakim dünyada yaşamaktan dolayı isyan ediyoruz. Peki ne öğretiyoruz onlara?
Kadın kendi erkeğini yetiştirendir!
Erkek adam kurallarını koyuyoruz ilk olarak. Her konuşmamızı ona göre yapıyoruz.
Erkek adam ağlamaz, nazlanmaz!
Erkek adam güçlü kuvvetli olur, kendini dövdürmez!
Erkek adam kendini kadına ezdirmez!
Erkek adam aldatır, elinin kiridir!
Erkek adamın karısı (gelin) usturuplu olur, öyle ileri geri konuşmaz!
Erkek adamın karısı (gelin) giyimine kuşamına dikkat eder!
Erkek adamın karısı (gelin) kocasına itaat eder!
Erkek adam evlenme teklifi yapar!
Bu liste uzar da uzar. Hepimiz birer erkek yetiştiricileriyiz. Şimdi hepimize soruyorum? Erkeklerimizi yetiştirirken onların dişil özelliklerini neden en başta biz ellerinden alıyoruz? Bu ironi değil midir? Kendi örtümüzü biz takmıyor muyuz ya da diğer bir deyişle; kendi mezarımızı en başta biz kazmıyor muyuz?
Nedir bizim onlarda görmeye tahammül edemediğimiz dişil özellikler? En başta yaşamı sevgi dolu bir birliktelikle paylaşma, bir kadına annelerinin dışında inanma ayrıcalığı ve ifade özgürlüğü. Onların en büyük eksiklikleri olan bu 3 duygu, sınırlı insan yapısında olmalarına sebeb oluyor. Ve tabii onların üzerinden kendi özgürlüğümüzü kısıtlayan varlıklar olarak; bumerang misali tekrar kadınlara geri dönüyor. Dolayısıyla kendi elimizle kendimiz örtünün altına sokuyoruz. Kadın bedenlerimizde, eril gücün baskısını yaratarak, yaratıcılığımızı sekteye uğratıyoruz. Erkek adama evlilik sorumluluğunun ağrılığını ta en başta hissettirerek teklif şartı getiren yine bizler değil miyiz? Sırf bu yüzden kadınların Oscar’a aday gösterilecek niteliklerde oyunculuk sergilediğini gayet açık bir şekilde gözlemliyorum.
Eğer bir erkek; kadınıyla sevgi dolu bir paylaşıma giremiyorsa diğer bir deyişle; sevgisini gösteremiyorsa bu onun zıt kutuptan beslendiğini gösterir; yani sevgisiz yaşamasına sebeb olur. Kendini yeterince sevememesi etrafında olan insanlara da zarar verir. Kadınını döver, söver, hırpalar zira çıkış yolunu bulamaz. Bilinçaltının derinliklerinde kendi dişilini aramaktan yorulmuş bir halde, iktidarını eril yönden sürdürmeye çalışır. Yetiştirilme tarzı güç odaklı olduğu için paylaşım ancak acı verir ve olası erkek gücünü yarıya indirir. Kaybetme korkusu içinde tüm yaşamını geçirir. Sonuç ağırdır. Yaşlılık eninde sonunda onları dişil enerjiye (sürekli duygusal ve ağlar halde olurlar, kalçaları küçülür ve daha kadınsı yüz mimiklerine dönüşürler) sokacaktır ama onlar dişil özelliklerinin keyfine varamadan yaşamlarını sona erdirirler. Oysa hayatı korkusuzca paylaşmak ne güzeldir!
İkinci en büyük sorun; annelerinin dışında başka kadınlara güvenemezler. Bilinçaltları tamamen buna yöneliktir. Evlenmeden önce eşlerine annemden daha değerlisini oynarlar ama iş evlenince şekil değiştirir. Sonuç ağırdır: Asla mutlu olamayan bir aile yaşantısı ve onun mağduru olan kadınları. Zafer annelerindir ama yenilen dişil enerjidir. Annelik rolü, toplumda baş roldedir; ama kadın-dişi olmak, bu rolü bırakmayı gerektirdiği için; dişilin, erile gömülmesi ve kendini saklaması çok da zor değildir. Dengesiz enerjinin, dengesiz ilişkileri zaten kolaylıkla iflah olmayan tatminsiz alanda kendini göstererek, bir ömür karşılıklı olarak kontrol altında bloke olacaktır.
İfade özgürlüğü sadece erkeklerin elinde olması zaten hiç de şaşırtıcı olmamalıdır. Zira biz yetiştiriciler; her zaman oğullarımızı her zaman ve daima haklı bulduğumuz için onların bir kadından akıl almama yönünde koşullarız. Ve bunu öylesine gizli bir öğretiyle yaparız ki; karşında kendini ifade etmeye çalışan; eylem içinde olan bir kadına, ilkel bir dürtüyle karşılık vererek; onu, susturma becerisini aşılarız. İfade özgürlüğümüzü de kendi elimizle sabote eden varlıklar olarak soruyorum? Daha ilk başta kendi çocuklarımızı kendi ifadesizliğimiz yüzünden özgürleştiremezsek kendimizi, nasıl özgürleştireceğiz? Ne şekilde bu toplumda dişi enerjinin ortaya çıkmasına öncülük edeceğiz? Duyamadım ses yine çok erkeksiydi.
“Ben seni yarattım dişilimden ama sakın ortaya çıkarma zira tüm yaratım akmaya başlar ve oyun bir anda biter. Böyle oynamaya devam edelim. Ben saklanayım, sen beni arıyormuş gibi yap. Ben arada ceee derim, sen sanki beni bulmuşsun gibi yaparsın. Eril-dişil enerjileri virüslendi ve bizler bu yüzden sürekli iteleniyor ve çekeleniyoruz. Virüs tecavüz ve tacizle kendini ortaya koymaya devam ediyor.
Tecavüze uğrayan Özgecan değildir!
Özgecan tecavüz enerjisinin ne kadar ağır bir enerji olduğunu hepimize bir kere daha gösterdi. Enerji çok ağır. İlk defa tecavüz olmadı. Her an tecavüz var. Farkında değil misiniz? Kimin ettiğinin bile bir önemi yok. Her gün oluyor. Cinsellik arama . Bir organ durumu değil. Sen de tecavüzcüsün bunu da şimdi ilk defa duyarmış gibi yapma. Israrla enerji çaldığın, çalışanın, eşin, kızın, oğlun, şoförün yok mu? Bunlardan hükmünle beslenmiyor musun? Emir erlerin di mi? Kendi gücünü onlardan denemiyor musun? Daha az para vererek çalıştırdığın kişiden yüksek performans beklediğin zaman aynaya bak, ne kadar karşı tarafı beceriyorsun? Ne muhteşem di mi? Ne kadar güçlüsün kızına ve oğluna yeterince otoriteni kullandığın zaman? Karına görevlerini yapmadığında tehdit etmediğin zaman? Bankayı dolandırdığın zaman?
Bankacı asıl sen, müşterilerini taciz ettiğinin ne kadar farkındasın? O kredi borçlarını ödeyemeyenlere karşı aldığın tavırdan en büyük tecavüzcü sen misin? Müşterilerinin kaçı hamile? Bu yükü ne kadar daha taşıyacaksınız?
Sevgili öğretmenim; kaç öğrencini sınıfın önünde taciz ettin? Rencide ettin? Notları gereksiz kırarak tecavüz ettin haklarına? Kaç kişinin şu an da sistemin içinde seni hatırladığında gözler, doluyor?
Yönetenler; halkınızı günde kaç kez beceriyorsunuz? Ebelerin günahı bitmedi mi? Aldığınız vergiler yetmedi mi? Tecavüzü ne kadar daha meşru göstereceksiniz? Halk düşük yapmaya başladı. Bir durup prezervatif kullansanız diyorum.
Ey halk, sen tecavüzcüne aşıksın. Farkında değil misin? Ona sıkı sıkıya bağlısın. Özben’ini unuttun. Kadercilik oyunu oynatıyorlar ve uyutuyorlar. Hipnozdasın. İllüzyondasın. Birileri yüzünden başına bir şeyler geldiğini düşünüp kurban sendromundan çıkamıyorsun. Sen kendine günde kaç kere tecavüz ediyorsun? Özgür iradene saldırıyorsun? Senden daha büyük bir güç yok. Hala anlamdın mı? Yetmedi mi yönetilmek?
Vajina korkusu yerini özgürleşmeye bırakacak. İstenilen dişi enerjinin iyice gömülmesi. Özgecan, misyonunu biliyoruz. Sen bunu açığa çıkarmak için görevliydin. Yakılmandan bunu anlıyoruz hemen. Bilgelik artınca ilk olarak kadınla yakılır ki; o aslında dişi enerjidir. Özgecan; bu yazıyı sana ve seninle aynı kaderi paylaşan insanlara adıyorum…Işıktasın. Kalbimizdesin.. Açıklıyorum seni…
Özgecan, senin bedenini onurlandırıyorum…Yakılan her zaman dişi enerjidir. Seni tanıyorum. Işığa gittin. Hepimize sevgi ile bakıyorsun… Misyonun ağırdır ama yerini buldu. Hatırlatman için sana minnettarım…