Yazmayı özledim. Bağbozumu sarhoşlukların tetiklediği sözcüklerin içinde kaybolmayı özledim mesela. Ya da hayat kendi içinde koşar adım ilerlerken, bir öküzün trene baktığı gibi bakıp ona, geçip gitmesini izlediğim anlarda, gördüğüm şeyleri anlatmayı özledim. Zamanın kendi içindeki izafi olan hallerinden çıkarımlar yapıp, sevgilinin yanındaki beş dakikayı, acıların içindeki beş dakikaya pay edip, acıya geçti gitti, bitti kül oldu demeyi de özledim…
Kaç Aralık çarpması yaşadıysa ömrüm, o kadar Ocak devrildi içimde yangınlara gebe kaldı nedense Şubat. Bak işte karınca kararınca sevinçlerin taşındığı o mazbut dağ evlerinde yaşayan diğer benlerin de savurduğu düşlere değiverdi düşüncelerim. Her bir burcun duygusunu yaşatıp içimde, kalburüstü astrologlardan yaşam tahminleri dinlemeyi de özledim.
Sonra, gözlerimi kapatıp kendime, alametifarika isimler ekleyip adımın önüne, inceden inceye kırık bir sazın tellerinden seslenmek, sonraki ve önceki tüm benlere ve sonrasında gülümseyip en afralısından, tafralar yapmak içimdeki büyüyemeyen ben hallerime ve dikip bir kadeh rakıyı zihnime, sarhoş olan düş kusmuğu hallerime bakıp, bir kahkaha savurmayı da özledim.
Uçmayı özledim mesela. Çocukken dolaştığım bütün coğrafyalardan sevinçler bulduğum o zamanlara gitmeyi, elime avucuma doldurduğum damla damla düşleri, kendi dünyama savurmayı da özledim. Hayat tavladaki gibi seba-i dü geldikçe, ısrarla hep-yek atmaya çalışan bir kumarbazın zarlarındaki nokta olmayı da özledim ben.
Özledim velhasıl.
Cebirsel işlemlerden parçalanan yanlarımı bir araya getirip birleştirmeyi ve ondan geometrik şekiller çıkartıp, sonrada bunu çocuklara çözdürüp, en ilahi problemlerimi de çocuksu bakış açıları ile ortadan kaldırmayı da özledim.
Astrolojiye aslanın çarptığı ayda doğup, dünya denen ab-ı hayat mekanında ikizler kapısından geçip, yaradılışıma mana aramayı da özledim. Yengeç kıskaçlarının yaraladığı acımsıtrak yanlarımın sıfır derece kendisinden özgürleşip hayata biraz balık, biraz yay, biraz kertenkele, biraz kurbağa, biraz deve biraz da ben olan ne varsa işte hepsinde yaşama merhaba demeyi de özledim…
Hakikat kapısı diye çıktığım yolda, şeriatta dayak yemeyi, yediğim dayak karşısında dayak atmam gerektiği halde durup izlediğim hallerimi özledim. Tarikat kapısında bir yanağıma tokat atana diğer yanağımı çevirmem gerektiğini unutup bir elimi kaldırmayı sonra yok canım sen buna da değmezsin diyerek elimi cebime koyup ıslık çalıp yola çıkmayı da özledim. Marifet kapısına geldiğimde, bu ben miyim? Ben kimim? Neden buradayım? Sırrın sırrına erenlerin derdi neymiş ki demeyi de özledim. Hakikat mi? O zaten var olan her halim ile benmişim bunu görmeyi de özlemişim!
Özlemişim velhasıl, kendimi ve kendimde olan her şeyi. Acıkan, susayan, özleyen, ağlayamayan benleri de özlemişim. Ağlamayı erkeğe haram kalan erki yok saymadı da özlemişim. Ama gelin görün ki ağlamanın haram olduğu zamanlardan geçip giden ben’in kuruyan göz pınarlarını ıslatamayan sevinçlerimi de özledim. Kim demiş erkekten cennet olmaz diye. Halt etmiş anneler, cenneti ayaklarının altına alarak. Annenin anneliğini kutsallaştıran babaların hatrına da sürüyor ya bu dünya denen sevdalar şehri. En çokta toprak üzerine ayak basan her ruhun girdiği bedenin kendini görebilmesini özlemişim…
Özlemek güzeldir insanoğlu. Neyi özlediğinin bir önemi olmadan özlemek güzeldir. Otu özleyin, güneşi özleyin, havayı özleyin, kuruyan yaprağı özleyin, çamura batan ve ayağınızdan çıkan ayakkabıyı özleyin, eldivensiz dışarı çıktığınızda üşüyen parmak uçlarınızı özleyin. Özleyin, özlemekten vazgeçmeyin. Çünkü yaşamının pimini çekmektir özlemek, çektiğiniz anda patlayan ve bazen tarumar eden bazen de mutlu kılan bir bombanın pimi… Özlemlerinizi giderin, tıpkı bir dostu özleyip onunla hasret gidermek gibi, kendinizi özleyin ve özlediğiniz her bir parçanız ile her bir düşünüz ile hasret giderin.
Özleyin ve hasret giderin, sizde olan tüm sizlerle ve gülümseyin zamanın bir hızlı tren misali önünüzden geçerken sizin acılarınızın toplamının sevgilinin yanındaki anlar kadar hafif olduğunu. Haydi çıkın kendinize ve sarılın tüm özlemlerinizle, hasretliklerinizle.