Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Yoga Hocanızı Nasıl Alırdınız?

Yoga Hocanızı Nasıl Alırdınız

Pek çoğunuzun başına gelmiştir; arkadaşınız bir yoga stüdyosuna gitmiş, hüsrana uğramış, “Bu yoga hiç bana göre değil!” diyerek bir daha yogaya tövbe etmiştir. Böyle arkadaşlarınız varsa onlara söylemeniz gereken çok önemli bir bilgi var: her hocanın yogaya yaklaşımı ve yoga yaptırma şekli birbirinden inanılmaz farklıdır. Bir hocanın dersinde gördüğü yoga tarzını sevmemesi, tüm yoga tarzlarını ve tüm yoga hocalarını sevmeyeceği anlamına asla gelmez.

Oturduğum sitenin spor salonuna üyeyim. Haftanın iki günü buradaki yoga dersine gidiyorum. Dersi veren hocamız müthiş kuvvetli, esnek, fit bir hatun. Kendisiyle çalışmak her ne kadar çok hoşuma gidiyor olsa da sınıfımızdaki katılımcılarla ilgili bazı şeyler dikkatimi çekmiyor değil.

Malum pek çoğumuz sporla otuzlu yaşlarımızdan sonra tanışıyoruz. Aktif spor yapmak hemen hemen tüm insanların arzu ettiği fakat pek çok Türk’ün asla beceremediği bir şey. Bu nedenle de sınıfın pek çoğunda diz, boyun ve bel problemleri var. Pek çoğu sadece haftada 1 veya 2 kez yoga dersine gelmekten başka bir aktivite yapmıyorlar, bu nedenle de kas yoğunlukları da az. Elbette onların vücuduna bakarak kas yoğunluk yüzdelerini çıkaramam ama asanalar sırasındaki sağlamlıklarına bakarak aşağı yukarı ne kadar güçlü olabildiklerini görüyorum. Sorun şu, hocamız bizi her asanada “kendinize uygun seviyede yapın” diye uyarmasına rağmen sınıfın büyük çoğunluğu hocanın gösterdiği en zor hareketi yapmaya gayret ediyor. Çünkü hoca kolay varyasyonu ya göstermiyor ya da kısaca gösterip zor varyasyonu uzun uzadıya anlatıyor. Bana kalırsa hocamızın bedenen hiçbir sağlık sıkıntısının olmaması, öğrencilerinin ne kadar zorlandığını anlamasını zorlaştırıyor. Zorlanan ve aslında zorlandığı için asanaların ileri varyasyonlarında vücuduna esasen zarar verebilecek hizasızlıkta duran o kadar çok öğrenci oluyor ki, hocayı aşıp onları uyarmayı etik bulmadığım için bir şey diyemiyorum ancak kendimi tutamayıp bu yazıyı yazmama da engel olamıyorum.

Şahsen ben, hocanın gösterdiği bazı pozlarda bebek pozisyonunda veya rahat oturuşta beklemeyi tercih ediyorum veya gösterdiği varyasyonlardan ortalama olanlarını tercih ediyorum. Zira belimde 2 fıtığım ve hoca kadar yoğun olmayan bir kas yoğunluğum var, kendimi biliyorum ve bedenimi olduğu haliyle kabul ediyorum. Yarışta değilim, yoga pratiğimi “yapabildiğim kadarından sonsuz keyif almak” olarak tanımlıyorum.

Olaya diğer tarafından bakarsak, ben on yıldır yoga yapıyorum, yedi yıldır yoga hocasıyım ve yogaya belimdeki iki fıtık için başlamıştım. Çocukluğumdan beri oldukça kaskatı bir bedene sahiptim, hele hele 20li yaşlarıma geldiğimde “esnek” kelimesinden epey uzaktım. Hala da çok esnek ve çok güçlü olduğumu söyleyemem. Bunlar beni zayıf bir yoga hocası yapmadı; hissiyatım o ki bu “zayıflıklarım” sayesinde öğrencilerini daha iyi anlayabilen ve onların seviyesine inebilen bir hoca yaptı. Uzunca bir süre hamile, yaşlı, genç, boynunda fıtık olan, kalçasında protez olan insanlara aynı sınıfta ders verdim. Hemen hepsinin halinden anlayabildiğimi hissederek, onları zorlamadan ama geliştirerek derslerimi yönettiğime inanıyorum. Empati içten geldiği kadar, şartların da oluşturduğu bir şeydir. Hiç hayal etmediğiniz bir şey konusunda empati kurmanız oldukça zordur. İlla öğrencilerimizle empati kurabilen bir yoga hocası olmamız için öğrencilerimizin hastalıklarına sahip olmamız mı gerekiyor; tabii ki hayır. Ancak tamamen sağlıklı bir beden yogayla buluşmuşsa, empati yapmak onun için biraz daha zor olabiliyor.

Bunca şeyi neden anlattım?

Eğer diyelim ki çok aktif birisiniz, yerinizde bir saniye bile duramazsınız, aktif sporları seversiniz ve ilk kez yoga dersine girdiniz. Hoca çok yumuşak bir ses tonuyla, mırıl mırıl bir şeyler anlatıyor. 10-15 dakika boyunca oturup nefes çalışıyorsunuz! Tam “sonunda!!” ayağa kalkıyorsunuz, bu sefer de hoca bir poza giriyor ve aman Tanrım! Bir harekette 10 koca nefes duruyorsunuz! Baygınlık geliyor, dersin sonunu zor getiriyorsunuz ve bir daha sonsuza kadar yoga yapmamak üzere kaçarak stüdyodan uzaklaşıyorsunuz.

Veya diyelim ki yorgunsunuz, stresli bir iş hayatınız var, omuzlarınız çökmüş, sırtınızda ağrılar var, 5-10 kilo fazlanız var ama daha da önemlisi uzun süredir spor yapmadığınız için kaslarınız sizi terk etmiş gibi görünüyor. Arkadaşlarınızdan yoga yaptıklarını duydunuz ve size en yakın stüdyoya hevesle gittiniz. Sınıfta arkalarda bir yere oturdunuz, hoca sınıfa girdiğinde çıkışta çok iyi hissedeceğinize çoktan ikna oldunuz, çünkü hoca kadar sağlıklı birini uzun zamandır görmemiştiniz. Dersin başlarından itibaren sandığınızdan çoooook daha kötü durumda olduğunuzu fark ettiniz, zira hoca ve ön sıralardaki öğrencileri acayip hareketler yaparken siz sadece aptal gibi göründüğünüzü düşünüyorsunuz. Dersin ortasında kaslarınız sizden çok önce sınıfı terk etmiş. Dersi bitirebildiyseniz bile, bir daha asla bu işkenceyi kendinize yapmayacağınıza yemin ederek evinize gidiyorsunuz. Üstelik ertesi gün her yeriniz dayak yemişsiniz gibi ağrıyor.

Bu iki senaryoda da iki hocaya da bayılacak öğrenciler vardır. Bu arada çok hareketli insanların çok yavaş bir Hatha yoga sınıfını sevdiğini gördüğüm gibi, benim gibi ortalama kas gücüne sahip insanların zor sınıflara bayıldığını da kendimden biliyorum. Ama genel senaryo yukarıdaki gibi oluyor. Maalesef bu senaryoların sonunda iki tip öğrenci adayı da kendi tarzlarına uygun hocalarla karşılaşsalardı uzun yıllar yoga yapacaklarken, sadece 1 dersin sonunda hayatlarını dönüştürecek bir şeyden sonsuza kadar uzaklaşıyorlar.

Eğer ilk kez yoga yapacaksanız veya yapacak birini tanıyorsanız işte size tavsiyelerim:

Elbette pek çok başka yoga çeşitleri de bulunmaktadır. Burada yazdıklarım, en çok karşılaştığımız, başlıca yoga çeşitleridir.

Dilerim siz de yogaya başlamadan bu yazıyı okur ve ilk girdiğiniz derse ve hocanın tarzına göre yoga hakkında eksik/yanlış bir izlenime kapılmazsınız.

Yogayla kalın, esnek kalın, zinde kalın.

Namaste

Exit mobile version