Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Yüreğin aynadaki izdüşümü

Bir ayna kadar sırlıydım çoğu zaman. Esrarım beni benden alıp da göklerle bir olduğumu fark ettirene kadar. Sonra birden ateşle kavruldu bedenim. Ateş olmuştum. Sonsuzlukta bir parlama kadar ışık saçamayacakken evrene ışık olmuştum. Ol’dum olsa Ol’an tarafım dinginliğini korurken yol almıştım güldür güldür akan bir nehir gibi. Anlamıştım sanmıştım. Aslında sadece An’lamanın ne olduğunu fark etmişti yüreğim. Su gibi aziz ol demişlerdi. Peki dedim nasıl bir azizdim. İzimi kaybettirdim derken baktım ki izleyen bendim beni. Her bir ayna sıcaktan çatlayıp kırıldıkça batıyor sandım ruhuma. Aslında aynaları yıkayandım suyun nuruyla.

Yüreğin aynadaki izdüşümü

Sonra birden bir ceylanın kanı süzüldü dudaklarımdan. Bir baktım yelelerim rüzgârda sallanırken Aslana kurban giden o ceylanın annesinin gözünden gördüm dünyayı. Acı hissetmedim çünkü ben yollamıştım ceylanımı aslanımın ağzına. Ölen öldüğünde diriliyordu. Tam o sırada simit kaptım havadan kanatlarımda Karadeniz’in tuzlu kokusu varken Birden olanca acıyla yıkıldım yere. İdam edilmiştim. Ellerim kesilmişti bir başka sırlı anda. Gözlerimden yaş hiç dinmiyordu ki. Ya sevinçten ya hüzünden ya da Aşk’tan için için ağlıyordu içim. Dedim ki dünya benmişim meğer. Yok dedim. Meğer yoklukta benmişim. Anladım yağmurun düştüğü toprak kokusunda bütün var oluşu ve şimdi güneş ile de birdim. Aha dedim işte ben o ateştim. Gözlerimin yaşlarıyla çamura dönen bedenimi Ateşin harıyla körükledim ki Pişsin diye yüreğim. Fırından yeni çıkmış bir ekmeğin üzerindeki sıcak nefestim şimdi. Nefesimle soğudum. Nefesimle hayat oldum. Nefesimle ses oldum dedim ki baktım aslında ne nefesim nede sesim. Olan biten her şey aslında bir hiç dedim. Dedim ki ben Hiç’im…

Çatlattım içimdeki testiyi. Dedi ki yürek sen hiç değilsin. Sen sensin lakin bendende ayrı değilsin hem de hiç değilsin…

Aşk diye bir feryat ettim ve bir aynada Aşk’ı seyrelemek istedim. İsteyen bendim fakat isteten kimdi dedim. Sonra anladım birden Bir kadının kadife teninde dudak oldum. Bir adamın kirli sakallarında dolaşan eli oldum. Bir annenin saçlarını ördüğü kızın yakasındaki karanfil oldum. Koklandım. Koparıldım. Kurudum. Çürüdüm. Piştim. Sonra bir baktım üstümden bir zebra sürüsü geçerken ezilen çimenlere dost oldum Aşk oldum. Oldukça yok oldu dirhem dirhem benliğim. Kendim olduğumu sandığım her bir suret yok oldu. Bilemez oldum kendimi. Aslında bilinmez olmuştum. Esrar oldum çekildim nefes nefes. Namaz zamanı oğlu için yalvaran annenin çaresi oldum. Bir oldum dedim. Yok oldum. Yoktum dedim yok olana oldum.

Kimi benden çok seversen Onu senden alırım dedi Dinay. Dedim ki kim var ki senden ayrı be yar. Sarıldım içimde Baktım ki iki gözümde bir olmuş…

O zaman dedim. Ne soysuz benden gayri nede suçlu olan benden ayrı. O zaman yanalım aşkla dedi Yarim. Seyredenin farkına varanın seyrini melekler yaşatırmış. Anladım her bir meleği. Onlarla birlik değil onlarla birlikte bir oldum. Peki şimdi sen söyle meleğim Ol’dum mu yoksa Bunu sen mi Oldurdun.

Öldüm mü gerçekten yoksa aslında sadece doğdum mu?

Beklide her bir doğanda nefesken her bir ölende ışık oldum. Hep bir ben vardı o karanlığın içinde ve o karanlığa ışık olan yârimle O’yalandım… Ya öyle. Oyulandım… Şimdi ise bir bibloydu bedenim bir kuru daldan farksız fakat bir kuru dal kadarda eşsizdim. Eşim oldun. Okuyan benim sanırken yazan sen oldun. Olan O sanırken olduran oldun. Olduranda yaratım gücü oldun. Ol demedin Ol ’dun ve O’ldu dedin. Aha işte Yar’im Bak ben oldum. Olduğum bendim fakat hakikatin rüzgarında savrulan dünyada binlerce ben oldum. Peki sen? Sen sen oldun mu Yoksa oldurulan Olan mı Oldun.

Exit mobile version