Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Zamanın Bekçisi

Yatak odasında kocaman duvar saati. Başucunda hayatın ondan kopmadığını hep onunla birlikte olduğunu söylüyor. Gözünü açtığında onu görmek istiyor. Kapatırken ona” iyi geceler” diyor. Yaşadığına şahitlik eden bir bekçi gibi onu gözlüyor…

Bazen oyun oynuyor içinden, saatin kaç olduğunu geçiriyor ve salondan koşa koşa gidip saatin akrep ve yelkovanına bakıyor doğru bilmiş mi diye?

Artık hayata karışamayacağını çok yaşlandığını düşünüyor yaşadığının tek kanıtı saatin tik takları… Biraz geride kalsa ya da koşarak ilerlese onu olduğu yere geri getirmek için telaşlanıyor.

Hayatı boyunca hiçbir şarkıyı başından sonuna ezberlememiş tiyatroya belki bir iki kere gitmiş ve kendisine şu hayatta, aşık olmak için hiç izin vermemiş!

Şu anda yaşamının tek bir amacı var her şeyi zamanında yapmak!

Kahvaltı öğlen yemeği ve ikindi hep zamanında…

Geçirdiği yılları düşünüyor bazen her şey o zamanda saatli. Sabah erken kalk, çay suyu koy, kahvaltı tabaklarını yerleştir saate bak okula geç kalmamalı öğrenciler bekler… Herkes için peynir dilimle, domatesleri de her tabak için 4,5 zeytin domatesin üzerinde zeytinyağı gezdir dönüşte hazır olması için yemeğe ön hazırlık yap! Akşamdan ıslattığın fasulyeyi haşla akşam ütülediklerinden bir kıyafet seç bir tane de eşin için yatağın üstüne koy, çayı demle fasulye haşlanmış mı? Bak! Akşamdan hazırladığın çantanı kontrol et. Eksik var mı?

Sabah kalk! Herkesi uyandır! çay olmuştur… Haşlanan fasulyenin altını kapat. Çocukların beslenme çantasını yap. Kahvaltıya gelmelerini bekle. Bitince hepsini topla lavaboya koy. Pirinçleri çıkar üstüne sıcak su ve tuz koy akşam gelince haşlanmış olsun …

Artık bunların hiçbirisini yapamıyor sadece saati takip ederek yaşıyor. Şimdi öğle vakti şimdi ikindi şimdi akşam haberleri şimdi yatsı…

Şiir yok herkesin dilinde dolaşan haberler var çocuk sesleri yok mahallede kim hangi evi kaça almış onu takip etmek var!

Hiç bir fırçayı alıp bir kağıda sürtmemiş, müziği yemek yaparken aklına gelirse radyo açık olduğu için dinlemiş. Tiyatroya ömründe belki 5 hadi bilemedin 7 kez gitmiş. Her şey saatli erken yatılacak erken kalkılacak her şey düzenli…Çiçeklere iki günde bir su verilmeli çiçeklerin ne kadar su istediği önemli değil! Az su isteyenleri ve çok su bekleyenleri çürütüyor çünkü onları hiç dinlememiş… olması gerekenler kafasında…Çiçek de çiçekliğini bilmeli ve kurallara riayet etmeli!

Her şey ütülü, muntazam yerli yerinde!

Şimdi yaşadığı hayata bakıyor zaman zaman, saatin onu izlediğini düşünüyor o yaşamak istedikçe zaman onu kovalıyor.

O ise saatin peşinde, yaşayamadıklarını düşünüyor. Zamanın onu nasıl sıkıştırdığını, hayatını makinalaştırdığını… Duyguları yaşamak için bile vaktinin olmadığını belki de bu yüzden bazı filmleri seyrederken yerli yersiz ağladığını …

En son sinemaya gideli kaç yıl oldu 10, 20 belki 25 yıl…

Her şey zamanında ve düzenli olmalı…

Hiçbir şeyin içine derinlemesine girmemeli insanın kendi düzeni yürümeli bir tür program gibi çamaşır ya da bulaşık makinasındaki…

Saatin tik takları ona hiç yaşamadığını hatırlatıyor.

Ne yapsa içindeki boşluk dolmuyor

Keşke diyor daha çok tiyatroya daha çok konsere gitseydim keşke düzenlemek yerine yaşamak için saatlerimi geçirseydim

Gözü saatte arkadan gelen yeni nesilleri düşünüyor torununu dans edebilecek mi tiyatroya gidebilecek mi? Onun yaşayamadığı hayatı yaşayabilecek mi?

Kendisinin bile isteye, hapsettiği zamanın hapishanesine şimdi herkesin zorla sokulmak istendiğini hissediyor.

İnsanları sadece evinin penceresinden seyredebiliyor artık. Komşuların yanan ışıklarını sayıyor kaç tanesi eve kaçta gelir sabah kaçta kalkar işe kaçta gider? Yaşamı hep seyretti…Başkaları hakkında anlatacak çok şeyi var! Mesela şu karşı apartmanda oturan kadın gibi, saçlarını savurarak eteklerini uçurarak dolgu topuklarının üstünde hiç uçarcasına geçmedi oturduğu sokaktan. Ayakkabıları boyalı, önleri kapalı ve iki santim topukluydu kendini bildi bileli…

Yaşayamamaktan mutsuz.

Kulaklıklarını takıp geçiyor televizyonun karşısına… Geçen akşam Yunanistan’daki yangını gösterdi televizyon yanan ağaçları hayvanları içi yandı.  Sonra onun gibi yaşlıları çekmişler suda birer sandalye bulup suyun içine oturtmuşlar bir de ıslak çarşaflara sarmışlar… ”Zaten yüzse yüzemez koşsa kaçamaz, öl desen onu da ölemeyiz!” diye söylendi kendi kendine

O kadınlara yanmadı içi yanan eserlerini gördüğü bir film yönetmeninin evinde sakladığı yazılı ve yayınlanmamış eserlerinin rüzgarda tel tel koparak dağılışını gördüğü zaman ki kadar!

 

Şehime Gül Gözen
donusyolu.net

Exit mobile version