Arada zihnin yarattığı engeller var; yürek akılla bağlantı kuramıyor. Çoğu kişi bu nedenle nevrotik bir yaşama mahkum oluyor ya da mahkum olduğunu zannediyor.
Onlar zannediyor ki Yaratıcı Güç birilerini kayırıyor, kendilerini yerin dibine batırıyor.
Bu kez sürekli şunlar, onlar ve bizler ayrımını anar oluyor çünkü bu durumla nasıl baş edeceğimi bilmiyor. Bu da birlik bilincine aykırı bir bilinçsizlik durumu yaratıyor. Ayrılık bilinci canlı kalıyor; bu yüzden tenzihten tevhide gelemiyor ‘beşer’.
Birliği hissedemeyen Yaratıcı Güç‘ün şefaatini hissedemiyor tabii çünkü ilmi yok.
Güven duyacağına şüphe duymaya başlıyor; bu da ters yola gitmek yani amaçtan iyice uzaklaşmak anlamına geliyor ama o bunu da bilmiyor.
Yakarışlar başlıyor tabii ama bilmiyor ki beşer, bu tavrın ‘İlgili Makam‘da karşılığı yok; tabii yanıtı da gelmeyecek, yürek-akıl-emek biraraya gelmeden hiçbir şey olmayacak.
Bilmiyor ki yüreğine saf sevgiyi, şefkat ve merhameti, aklına ilmi yerleştirmeden, sonra da bunları bir etmeden samanlık seyran olmayacak; rüzgarın önündeki kuru yapraklar gibi oradan oraya öyle savrulup gidiyor…