Bilgiyi yazıya indirenler ile söze indirenler arasında kopup giden bir fırtınanın orta yerindeyiz. ÖZ’ün kendisi bilgiyi ne söze indirir ne de yazıya. O sadece kişinin kendisinde açığa çıkar ve eyleme dönüşür.
Bilginin insanda tezahürü ise kişinin önce kendisine sonra yaşama yansıyan yüzüne yansır. Bilgi ancak bilenin bildiğini idrak edip hayata geçirmesi ile anlamını bulur.
Şifada tıpkı bilgi gibidir. Herkes şifanın başkasından geleceğini umar. Tıpkı başkasından gelen içselleştirilmemiş bilginin bir kulaktan girip, diğer kulaktan çıkması gibi yerini bulmaz.
Günümüzde insanlar, şifa bulmak adına onlarca yöntem denemekte, öğrenmekte arka arkaya kurslar almakta ve günün sonunda ise ne yazık ki başladığı ana, hatta ondan da geriye düşmektedir.
İki şey var. Dışarıdan size şifa gelmez ve onlarca öğreti aynı anda sizi iyileştirmez/iyileştiremez. Kendinize tek bir gerçeklik oluşturun. Aynı anda tıp, hukuk, mühendislik, mimarlık, ekonomi, iktisat, işletme, su ürünleri, antropoloji, filoloji bölümlerini okuyamazsınız ve hepsini birden meslek olarak edinemezsiniz. Öğretilerde bu şekilde hayatımızda yer alıyor. Sadece ve sadece bir şeyde yol alın ve onu da en iyisini yapacak şekilde yola devam edin.
Aç gözlü varlıklar haline dönüp, her kitaptan, öğretiden, hocadan bir parça gerçeklik kopartıp kendinize yön oluşturmaya çalışırsanız gideceğiniz yer kendi küle dönmüş vadiniz olacaktır.
Bilgiyi, bilmek için kullanın. Bildiğinizi göstermek için değil… Öğretileri de kendinizi bulmak için kullanın, bulduğunuzu sandığınız şeyi buldum diye ortalığa çıkartmak için değil. Hatırlayın, her an başka bir gerçeklik ile yüzleşip durduğunuz hayatın içinde her an yeni bir sizi buluyor ve yeni bir siz ile karşılaşıyorsunuz.
Kendin(i) Bul’mak da Kendin(i) Bil’mek de sadece ve sadece AN’da gerçekleşir. Şifa da…