“Kendine eksik olan diğerine fazla gelir. “
Bugün takip ettiğim psikologlardan birisinin oturup gününüzü yazın deyişi kalem kullanmayan- kullanırsa usanan – eli uyuşan ( şu an tüm yazılarını cep telefonunun notlar kısmına çoğu zaman sesli bazen de parmaklarını kullanarak yazan) bir yazar olarak Beni yıllar önceki halime götürdü.
Bundan 30 yıl önce tuttuğum günlüklerdeki ben ile 20 yıl önce tuttuğum günlükler ve on yıl önce tuttuğum günlükler arasındaki ben’lerin farkı, işte bunu düşündüm. Şimdi diyeceksiniz ki o zaman nasıl yazdın. İnanın bana hiçbir fikrim yok oturmuş yazmışım.
Şimdi gelelim değişime; yıllar arasındaki farklılığımdan onur ve mutluluk duyduğumu belirteyim. Çünkü biliyorum ki değişmeyen her şey paslanır, dönmeyen varlıklar küflenir, kendini ve varlıklarını peynir ya da şarap zannetmek büyük bir hatadır. Mayalanmak ancak bir konunun üstesinden gelecekse insanın işi olabilir. Eğer kişinin maddi manevi imkanı varsa yaşamında birçok şeyden sıkılması onun değişimini gerçekleştirir.
“Oldum” diyen kişi gelişimini durdurur. İşinin ne olduğu önemli değil profesör bile olsa hep aynı şeyleri yapmamalı, hep aynı ürünleri kullanmamalı, ömrünü aynı yerde eşelenerek geçirmemeli. İnsan değişmeli kendine ve çevresine bir farklılık katmalı. 20 yıl önceki resimlerdeki tabakları, masa örtüsünü, kazağı, bibloları kullanmamalı. Bir şeylerin eskimesini beklemek insanı eskitir.
İnsan bile eskiyor. Bu durumda değişik bir hava yaratmak ve bir şeyleri eskimeden sevdiklerimize vermek biraz da onların sıkılması için eğlenmesi için onlara da imkan tanır. Şahsen ben kıyafetlerim çok eskimeden onlardan artık sıkıldığım için vermek isterim. Ama kime vermek isterim? Onu alırken heyecan duyan, ihtiyacı olan ve en yakışacak olan kişiye. Yıkanmış katlanmış düzgün bir şekilde üzerinde deterjan kokusuyla teslim ederim ikinci sahibine. Ve özellikle belirtirim “bunlar eski değil fakat ben usandım, istersen al biraz da sen usan. Sen usandıktan sonra da hala işe yararsa başkasına ver o da usansın” derim.
Çünkü bazı şeyler eskimiyor. Eskimeden elden ele geçse ne güzel olur. El ele el ele verilince güzeldir hayat. Paylaşmak güzeldir. Bencillik bizim işimiz değil. 100 yıllık eski yüzlü terlikler, sararmış, kırılmış eskimiş aslında ölmüş fincanlar, tabak takımları hepsinin yenisi çıktı, insanın imkanı varsa kendine bunlardan almalı.
Çok eskiyen kıyafetlerinizi, eşyalarınızı, bozulmuş yiyeceklerinizi, sakın ola birilerine vermeye kalkmayın senin kullanmadığını başkası ne yapsın değil mi direk çöpe atabilirsin mesela. İnsan yaşamın içerisinde oltaya takılır gibi takılıp at gözlükleriyle geziyor. Yeni bir alan yaratabilir fakat o kadar küflü alışkanlıkların kölesi olmuş ki aklına yeni bir fırsat yaratmak gelmiyor.
Eskiyen şeyleri atmalı, düşünceler davranışlar, eskiyen hayaller hepsini atın, eski sevgiliye verilmiş olan gereksiz aşk geri alınmalı, dünya erkek ve kadın dolu. Biri olmazsa takılıp kalmadan önüne bakmalı ve gelene kapıyı açabilmeli.
Bakın yine düşünceler, inançlar ve davranışlar yeni alışkanlıklar insanın yaşamına enerji boyutunda yeni insanlar çeker. Bizler enerjiden ibaretiz. Sizler hayatınızdaki ortalama beş kişinin ortalamasısınız. Her şeyi öğrenmemiz mümkün değil fakat yenilikçi olmalıyız farklı düşünceleri dinlemeli benimsemiyorsak bile saygılı olmalıyız.
Madde ve mana aleminde çevrenizi düzene sokmak bilgileri güncellemek bizim elimizde. Öğrendikçe düşüncelerinin değiştiğini yeni soruların geldiğini görürsün. Yaşam denizin içinde bir sürü yol vardır. Takılıp kalan insandır. İşte değişiklik genç, alışkanlıklar yaşlıdır. Gençlik sıkılgandır, yerinde duramaz, deli akar kanı, istekleri ve arzuları olur. Gözyaşı kavgası haykırışları tutkuları olur.
“Bir lokma bir hırka bir yaşam yaşlıdır. Onun derdi başı ihtiyaçlarıdır.”
Zevksiz insan ölüdür.
Zevk aldığı arzuladığı hiçbir şey düşünün. Gelin bu varlığa yakında bakalım. Yaşına bakmadan bakalım. Yaş almış ama yaşamamış. Anlayalım bunu. Nefes almış ama içine çekmemiş hiç koklamamış havayı suyu. Yutmuş ama çiğnememiş, kalbi atmış ama aşık olmamış. Yağmurda ıslanmamış, karda üşümemiş, sonbaharda yürümemiş, uzun yaz akşamlarında mahallede arkadaşlarıyla çekirdek çitlememiş.
Zevksiz insan özgür değildir. Zevk “ben de varım!” diyebilmektir. Zevkin hevesin yoksa sende yoksun. Sen yoksun! Seni neden var sayalım.
“Kendine eksik olan diğerine fazla gelir. “
Zevksiz yaratıcı değildir. Mizahtan anlamaz izah ister. Boş kafalıdır.
Uyanıktır. Azıcık dalgın olun arkadaşım be hiç mi utanmanız yok?
Kavgaya başladık. Hem de haykırarak. Karşımızda da kim varsa?
Yine ne diyorduk, nereye geldik.?
Deliduman’la tozu dumana kattık. Zaten Deliduman olmak tam olarak böyle bir şey. Gidin bakın ailenin çoğu, hatta sülale böyle ilginç insanlarla dolu.