Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Bugün duygulardan, Değersizlik

Çocuk doğduğu andan itibaren belirli duygular ile tanışır, sevgi ve korku bu anlamda temel duygulardır.

Sonrasında karşılaştırmalar ve kıyaslar ile değersizlik duygusunu öğrenir. Bu duygu farklı varyasyonları olsa da para (statü, güç, maddiyat vb), eğitim (okul, diploma vb), fiziksel görünüm (uzun kısa, zayıf şişman, siyahi sarışın, güzel çirkin, yaşlı genç vb) ve sevilmediği düşüncesiyle pekişir ve kişinin varlığına işlenir…

Bu dört temel kıyas üzerinden değerlendirilen insan, günün sonunda içlerinden en az bir tanesi üzerinden değersizlik duygusunu inşa eder. Parası, eğitimi, fiziksel görünümü yerinde olan insanın bile içinde büyük bir değersizlik duygusu olabilir. Sahip olduklarıyla değer duygusu satın alamayacağı için maskeleriyle var olmayı seçerler onlar.

İnsan, duyguları ilişkiler aracılığı ile öğrenir. Deneyimleri ile onları pekiştirmeyi de bilinçsiz şekilde sürdürür. Her dış uyaranı da tohumu çatlatıp büyütmek ve içinde kocaman bir ağaç yapmak için kullanır. Burada Don Miguel Ruiz ‘in “Dört Anlaşma, Toltek Bilgelik Kitabı“nın ilk iki anlaşma maddesine dikkatinizi çekmek isterim. Anlaşmanın ilki; Söz Büyüdür… İkincisi ise “Hiçbir şeyi kişisel algılama” Bizler doğduğumuz anda sözlere köle olarak büyütüldüğümüz için, sözün büyüsü altında her zaman kalmışızdır. Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla atasözümüzün derinliği de her sözü kişisel anlamamız gerektiğini bize hatırlatıyor. Sen çirkinsin, güzel değilsin, kısa boylusun, işe yaramazsın, beceriksizsin, yeteneksizsin, korkaksın…. Uzar gider liste… Bunların hepsi kişisel algılamamamız gereken ama daha ilk elden satın aldığımız ve bizi değersiz kılan kelimeler oluyor.

Değersizliği inşa ettiğimiz anları pek hatırlamayız. Fakat biri gelip bizi değerli hissettirecek bir eylemde bulunduğunda o zaman bir uyanış yaşarız… Fakat bizi değerli hissettiren kişinin de kendi içinde bir değersizlik duygusu vardır ve o duyguyu sizinle besler ne o bunun farkındadır ne de siz. Size kendinizi değerli hissettirecek çabaları içinde olanları izleyin göreceksiniz ki onların da değersizlik duyguları en az sizin kadar ağır bir yüktür omuzlarında. Yazının başında belirttiğim gibi her insanın bir yerden yükleyip getirdiği değersizlik duygusu vardır. Bu yazıyı yazan benim bile kendi içimde yaşadığım değersizlik duygularım var. İnsanlar, bilmediği ve tanımadığı duyguları yazamazlar, anlatamazlar ve yaşayamazlar zaten.

Peki değersizlik duyguları arasında en boğucu olanı hangisi derseniz, sevilmeye değer olmadığı düşüncesinin yarattığı değersizlik duygusu diyebilirim… O duygu bazen öyle derinlere işler ki kişi bedenini ve görüntüsünü de değiştirir. Değersizlik; kıyafetine, kilosuna, saçına, yüzüne her yerine akseder. Çığlık çığlığadır ve siz onu istediğiniz kadar sevin ve değer verin, bunu anlamayacaktır. Çünkü o sevilmeye layık biri değilken ve kendisinden bu kadar nefret ediyorken siz onu nasıl sevebilirsiniz! Anlayamaz bunu, garipser ve sizden kaçar.

Değersizlik duygusunu bazen yeterlilikle eşleştiririm. Bunun için verdiğim örnekte basittir aslında. Bir şirkette yönetici olan kişi çalışanlar arasında en üst mevkide olduğu için değer duygusunu veren taraftadır. Çalışanlar ise yeterliliklerini kullanıp, maaş ve ona ilave olarak takdir edilme (değerli hissetmek için) arzusu içine girerler. Yönetici (patron, müdür vb) çoğu zaman yetersizliği yüzünden içindeki değersizlik duygusunu maskeler ve çalışanlara o değer duygusunu vermez sadece maaşını verir. Sadece maaşını alan ve tüm yetenekleriyle becerileri cebine koyduğu maaş kadar olan insan (baba modeli özellikle) eve geldiğinde, eşinin yöneticisi (Türk toplumuna göre) haline döner. Ev işlerinde hiçbir yeteneği olmayan ve sadece cebindeki para ile kendisini değerli hisseden baba, anne modeli olan insanın yaptıklarına kendi yöneticisinin verdiği tepkiyi verir. Yetersizdir ama değerlidir ve yetersizliğin ezikliği ile anne modeline bu değeri vermez. Baba olan insan, çalıştığı yerde yeterli ve değersiz iken evde yetersiz ve değerli haline gelir. Tıpkı yöneticisinin gibi. Bu silsile bizim toplum yaşantımızda bariz şekilde yaşanır. Sistem, bireylerin birbirlerini değersizleştirmesi üzerine kurgulanmış bir döngü gibi işliyor ne yazık ki.

Bütün olarak insan yeryüzünde var olan tüm olumlu ve olumsuz duyguları yaşar ve içinde barındırır. Bunlarla ilk tanıştığımız yer her ne kadar aile ortamımız olsa da farklı zaman dilimlerinde de bunu deneyimleyebiliyoruz. Okul hayatında, iş hayatında, evlilik içinde maruz kaldığımız bir cümle ve davranış ile üzerimize değersizlik pelerinini çekip onunla bütünleşebiliyoruz. Güzelliğinizi kendisine tehlike olarak gören bir tarafından çirkin olarak nitelendirilip bir anda değersiz kılınabilirsiniz. Derste bir soruyu yapamadınız diye sizinle dalga geçen bir öğretmen yüzünden kendinizi değersiz ve yetersiz görebilirsiniz. Babanızın “senden adam olmaz” sözünü sahiplenip değersizliği bir yaşam tarzı haline getirebilirsiniz. Aslına bakarsanız çevremizdeki her insan, duygularımızı tetikleyici cümleleri ve eylemleri sürekli olarak tekrarlar. Bizler onlardan sadece bazılarını alır ve sahipleniriz. Onlar da genellikle, kendimizden değerli ve büyük gördüğümüz insanlardan gelenler olur. Her insanda biraz kibir ve ego vardır, bu yüzden kendimizden değersiz ve düşük gördüğümüz birinin söylemlerini duymaz ve ciddiye almayız bile. Boyunuzun 1.70 olduğunu düşünün, sizden on santim kısa olan biri “Senin boyun da kısa” demesini umursamazsınız bile. Fakat sizden on santim uzun olan birinin aynı cümlesi sizi yaralar ve üzer. Kıyaslama değersizlik duygusunun kaynağıdır ve kök sebebidir dersem fazla mı iddialı olur?

Evet. Duygular ile hasta olur, iyileşir, depresyona girer, uyanır, uyur, var olur ve kayboluruz. İnsan duygularını hatırlayıp onun üzerine bir şehir inşa edecek kadar deneyim biriktirebilen tek varlıktır. Yaşadığı duygu ne olursa olsun, onu büyütmek için çaba harcar. Fakat bunlar arasında negatif ya da olumsuz duygular daha kalıcı ve uzun süreli olur çünkü insan kendi bütünselliğini tamamlaması gerektiğini fark etmez ve olduğu yerde kalıp yaşadığı duygu ile yoğrulmayı maharet sayar, acı çekmesine rağmen bunu devam ettirir.

Değersizlik duygusu; fark edilince terk edilebilir… Fakat insan ondan beslendiği için boşluğa düşeceğinden korkar. Çirkin olduğunu düşünen biri güzel olduğunu fark etiği anda ne yapacağını bilemez. Sevilmediğini ve sevgiye değer olmadığını düşünen birinin o alandan çıkıp sevgi denen şeyle tanışması da benzer bir sonuca ulaştırır. Özünde değersiz olan biri dilediği kadar lüks araç, ev ve gösterişli eşyaya sahip olsun yine de o duyguyu yenemez, ne zaman ki tüm sahip olduklarının kendi varlığını güzelleştiren araçlar olduğunu fark ederse o zaman değersizlik yerini bütünleşmeye bırakır.

Unvanların dayattığı değersizlik duygusu ise hiç bitmez. Orada ciddi anlamda kıyas, hırs, ego ve kibir vardır. Mevki olarak yukarıda olan çoğu insan alt kademesinde yer alanları değersizleştirir ve önemsizleştirir. Çünkü kendisine göre artık olmanın en üst safhasındadır ve oraya çok emek sarf ederek ve çok fazla değersizleştirilerek gelmiştir, artık sıra ondadır ve sonraki herkesi değersiz ve yetersiz kılma sırası kendisindedir. Bunu da kasten yapar. Taammüden insan değersizleştirmektir bunun adı…

Değersizlik duygusu; kendini bırakmayı, korkuyu, üzüntüyü, kırgınlığı, alınganlığı, kıskançlığı, kin tutmayı, sevgisizliği, sevilmediğini zannetmeyi, dışlanmayı, kendine acımayı ve silikleştirmeyi getirir. Bunların ve daha birçok terk edişin sebebi olan değersizlik duygusunu nasıl aşacağınız ise tamamen size ve seçimlerinize kalmış bir yoldur. Yüzleşmeniz gereken bir duygu olması nedeniyle ne olumlamalar ne meditasyonlar ne de sihirli dokunuşlar sizden onu uzaklaştıramaz. Sadece fark ettiğiniz anda terk edebileceğiniz sanal bir duygudur; değersizlik… Sarı kazağı çıkarıp yeşil gömleği giymek kadar da basittir. Fakat siz yaşantınızı sarı kazağa göre uyumlu hale getirdiğiniz için olayı sadece kazağı çıkartmak olarak düşünmezsiniz. Pantolon/etek değişmeli, çorap ve ayakkabı da öyle. Yani tekrar oturup yeşile göre bir düzenleme yapmalısınız ama hep aceleniz olduğu için sarıyla devam etmeyi kolay buluyorsunuz. Renk uyumu denen şey insan icadıdır, beden çıplak doğar ve çıplak ölür. Duygular da bedenimiz gibidir, doğarlar ve ölürler. Siz duyguları çocuğunuz gibi sahiplenmeyi bıraktığınızda acılarınızda sona erecektir. Çıkarın değersizlik kıyafetinizi ve satın alınmamış duygular ile yolunuza devam edin. Ölümünüze az kaldı hiç olmazsa kalan sürenin tadını çıkartın ve sevin şu acımasızca davrandığınız varlığınızı. Çok sevin…

Exit mobile version