Duyguların şahıdır sevgi. Her yanımızı sarıp sarmalayan varoluşun özüdür sevgi. İnsanın ilk hissettiği, deneyimlediği, anladığı duygudur sevgi. Peki sevgi insanın gerçekliğinde nerede duruyor?
İlk sevgi… Anne ile karşılaşmada akan sevgidir. O ilk karşılaşmaya geçen süre ne kadar uzaksa tüm ömre yayılan sevilmeme duygusu da o kadar yoğun oluyor. Buna, annenin o çocuğa hamile iken yaşadığı sevgi travmalarını da ekleyebiliriz. Çocuk, fetüs döneminde o sevgiyi özü ile hatırlar ve bilir. Bu döneme ait çok fazla teori olsa da yumurta sperm birleşmesi ile ortaya çıkan ilk nüve duyguların tohumların atıldığı yer olmakta. Annenin ruh halinin çocuğa sirayet etmesi ile başlayan sevgi ve güven kavramı, çocuğun büyüdüğünde en büyük koruyucu gücü olmakta.
Neyi seviyoruz ve sevgi için neler yapıyoruz? Tanımları; taşı, toprağı, yeri, göğü karıştırmadan sadece insan üzerinden ilerleyerek yapalım. Bu tanımları yaparken, binlerce insan ile olan sohbetlerin özetini kullanacağım. Haliyle yazının gidişi de yer yer sohbet şekline bürünecek.
Sevginin insan hayatındaki en büyük girdabı, sevilmek için sevgiyi vermekten başlıyor. Sevgisini o kadar çok dağıtıyor ki karşılığında o sevgiyi alamadığında, bencilleşip içine kapanıyor ve sevgi verdiği insanlara karşı içsel bir öfke besliyor. İyi de o insanlar senden bu sevgiyi talep etmediler ki sen onların seni sevmesi için bu sevgiyi arsızca verip durdun onlara ve günün sonunda sevgiyi beklemen kadar komik bir durum yok farkında mısın? Bu sevgi türü “kendi içsel değersizliğini örtmek” için sevgiyi kullanmak demek benim için…
Bir sonraki sevgi tanımı ise kendisini aşırı seven ve diğer insanları harcayan ve sevilmeyi seven tiplerin yaşadığı sevgi modeli var. Bunlar da kibir ve ego ile bezeli bir sevgiyle kutsanmış gibi dolaşır dururlar etrafta. İşin ilginç yanı bu halleriyle de popülerdirler çevrelerinde. İçsel bir kıskançlık ile sarılırlar ve imrenilecek bir karakter görünümü sunarlar. Fakat bu sevgi kelebeklerinin kendilerine yüklediği aşırı değerli ve kendimi seviyorum balonlarını patlatacak güçlü bir çuvaldız geldiğinde darmadağın olur kalırlar orta yerde.
Ve sevginin merhamet boyutunda kendisini açığa çıkartan hali var. O da acıma duygusunun baskınlığı ile çevresindeki herkesi sevmenin yanı sıra onların varlıklarının hizmetçisi olmasının da yolunu açıyor. Beni sevin çünkü sizi seviyorumcuların bir üst versiyonu olan merhametli seviciler, hayatlarındaki herkese saçlarını süpürge etmeyi seven, içsel olarak acı çeken ve kalpleri kırık, bedenleri yorgun ama olsun sevilecek çok şey var diye yaşamlarını devam ettiriyorlar.
Sevgi sadece insana olmuyor tabi. Maddeye duyulan sevgi var. Paraya, eşyaya, eve, arabaya duyulan sevginin bir ölçüsü de yok. Sahip olma dürtüsü ne kadar baskınsa yani özdeğer ne kadar düşükse ve insan ilişkileri ne kadar kötüyse, maddeye duyulan sevgi de o kadar yüksek oluyor. Çünkü sahip olduğu her maddi varlıkla çevresinde sevgi ve takdir toplayarak gücüyle insanların üzerinde bir yer ediniyor kendisine, madde sevgicileri. Sevgiyi bu şekilde deneyimleyenler için sevginin göstergesi de alınan/verilen hediyeler oluyor. Hediye ne kadar büyük ve gösterişli ise sevgi de o kadar büyüktür.
Sevgiyi duyarak yaşayanlar var bir de. Onlara sevgiyi göstermeniz için dile getirmeniz gerekir. Onlar da sevgisini ifade etmeyi severler. Hediye almanız, dokunmanız ve sarılmanız, onun için bir şeyler yapmanız hiçbir şey ifade etmez. Duymadıkları sevgiyi kendi içlerinde bir yere yerleştiremezler ve siz de ifade problemi varsa, deli gibi de sevseniz bunu ifade etmediğiniz sürece sevgisiz biri olarak görülürsünüz.
Sevgi, insan yaşamının mimarisinin temelidir. Aynı zamanda o temel üzerine inşa edilen yapının iskeletidir, kaplamasıdır ve dışa yansıyan yüzüdür. Her şeyin içinde sevgi vardır ama insan için sevgi, erişilmesi gereken bir duygudur. Çünkü çocukluğundan itibaren sevgi için bir şeyler vermesi gerektiğini öğrenir. Sistemin (aile, okul, toplum vb) istediği gibi olduğu müddetçe sevgi gösterilerine maruz kalan ve sistemin dışına çıktığında yani yaramazlık yaptığında cezalandırılan insan günün sonunda o sevgi için bir mücadele vermesi gerektiğini öğrenir. Bu bir başka yazının konusu o yüzden burada bu konuyu kapatıp sevginin insan varlığındaki yansımalarına devam edelim.
Sevgi, seviyeleri olan bir haldir. Yemek yemeyi sevmekle bir insanı sevmek. Çocuğunu sevmekle bir kıyafeti sevmek. Bir kediyi/köpeği sevmekle yağmurlu havayı sevmek aynı tatmin duygusunu yaratmaz içeride. İnsan sevgiyi dokunarak, hissederek, koklayarak, duyarak ve görerek deneyimler. Duyguları tetikleyen şeylerin temelinde hislerimiz aktif rol oynuyor. Burada algı sistemleri devreye giriyor (görsel, işitsel, dokunsal/kinestetik). Sevgi mimari bir şaheser aslında onu doğru yapılandırmak gerekiyor hayatımızda. Birini sevdiğimizde ya da birinin bizi sevmesini istediğimizde bütün bu detayları biliyor olmamız gerekiyor. Sevdiğimiz için bir şey yapmak onu anlamak demektir. Maddeyi seven birine söz ile sevgiyi anlatmanız bir anlam ifade etmeyeceği gibi, işitsel algı sistemine sahip birine de hediye alarak sevginizi gösteremezsiniz. Tanışmak ile değil tanımak ile mümkün olur sevgi bunu her zaman hatırlayın.
Sevgi… Bir zamanlar arkadaşımla sohbet ediyordum, hayatında olan kişiyi çok sevdiğini ve onun için her şeyi yaptığını fakat günün sonunda sevdiği kişinin onu terk ettiğini söylemişti. Ne yaşadın diye sorduğumda aldığım cevaptan siz kendi sonuçlarınızı çıkartabilirsiniz diye düşünüyorum. Gelelim hikayeye; arkadaşım sevdiği kişi için öncelikle kendisinden vazgeçmişti; onun sevdiği yemekleri yapıyor, onun sevdiği müzikleri dinliyor, onu mutlu edecek ritüelleri yapıyor, onun sevdiği filmleri ve maçları izliyor ve onun sevdiği takımı tutuyor yani aslında sevdiği kişi oluyor… Günün sonunda karşıdaki kişi zaten kendisi ile hemhal olduğu bir hayat içerisinde aynı ritüelleri ve şeyleri tekrarlamaktan yorulmuş olsa gerek, oyundan çıkmayı seçerek gidiyor. Arkadaşım bu durum karşısında şok yaşıyor. Ona göre her şey en mükemmel haliyle yürüyordu çünkü. Onun sevdiği filmi açıp, onun sevdiği içeceği ve çerezleri masaya dizip onun sevdiği gibi yayılıp onun sevdiği gibi yaşamak. Bir insan daha ne isteyebilirdi ki. Fakat ilişkinin bu yönü ağır gelmiş olmalı ki terk etmeyi kendisine bir zorunluluk hissedip gitmiş o kişi.
Yukarıdaki hikayeyi okuduğunuzda hayatınızda sevgi uğruna daha doğrusu sevilmek uğruna verdiğiniz tavizleri görebiliyor musunuz? Sarı rengi çok seviyorsunuz diye tüm yaşamınızı sarı yaparsanız bir müddet sonra sarıya kusar siyaha bürünürsünüz. Sevgi de böyle bir hal aslında insanlık için, kararında ve yeterince daha çok kendin olarak ama bencilleşmeden verilmeli…
Sevginin bir de insanlık içine nüfuz ettirilmeye çalışılan ruhsal boyutu var. Ruhsallığı insanlık tersten anladığı için orada da kendisini aciz bir kul gibi görmeyi seçiyor. Ruhsallıkta sevginin tek makamı yaratıcı görünür ve orada sen yoksundur. Yahu ben yoksam yaratıcı da yok zaten, ben sevmezsem, görmezsem, bilmezsem o nasıl var olabilir ki? İnsanın sevgi de kendisine yaptığı en büyük ihanettir bu hal. Maddeyi, insanı, bedeni, zevki, şehveti sevmeden varlığını terk ederek, yaratıcının mutlak sevgisine erişmek! Aşkın aşkınlığı olarak tanımlayıp bu durumu içinde varlığın nimetlerinden yoksun bir yaşam sürdürmek. Bu pek de yaratıcının talep ettiği bir durum değil aslına bakarsanız. Neden mi? Çünkü ölüm sonrasında sana cennet diye bahşettiğine inandığı yerde olanlar, burada eksilttiğin şeylerden daha büyük de ondan. İnsan kendi varlığının orucunu tutarak ilahi olan aşka kavuşamaz. İnsan sevginin en üst notasına çıkarak o aşka erişebilir. Orada kalmayı başarma derdi olmadan üstelik. Sürekli en yüksek sesle şarkı söyleyemezsiniz, nakaratların bazı yerlerinde çıkış yapar sonra düz ses dönersiniz. Oraya tekrar çıkmak için nefes alır, es verir, enstrümanların ortamı şenlendirmesini beklersiniz ve zamanı geldiğinde tekrar o seviyeye çıkarsınız. İnsanlar sevgi dahil tüm duyguların en üst seviyede hayatında var olmasını istiyor çünkü inandıkları yaratıcının ona cennette sunduğuna inandığı şey bu. Oysa öyle bir cennet yok bunu da fark etmesi gerekiyor. Sevginin kendisi cennet ve insan krallığında her an her yerde o cenneti yaşayan canlılar seyir halinde zamanı ve anı dolduruyor.
Sevgi, ilahi tanımlara ihtiyaç duymayan, sıradan, değerli, özgün bir duygudur. Sevilme arzusu da aynanın simli tarafında dolaşan ve simleri kaldırdığında açığa çıkan bir başka haldir. Sevilmeyi arzulayan kişi entrikalı (ben öyle diyorum) sevgisini bırakıp, gerçek sevgi haliyle ortaya çıktığında ve sevin beni dediğinde içsel olarak dengeye gelecektir.
Sevginin kaybetme korkusuyla modellenen bir türü daha var. Kaybetme korkusu yüzünden bütün varını yoğunu karşı tarafa akıtmaktan başka, çevresinde asıl onu seven insanları da gözden çıkarıp kırabilme gücü de veriyor. Bununla ilgili de çok örnek sayabilirim. Ellili yaşlarda bir çift ile sohbet ettiğimde; adamın arkadaşları için yaptıklarını ve eşiyle çocuklarını mağdur etmesinin arkasındaki nedenin kaybetme korkusu ile bezenmiş sevgi olduğunu fark ettirmiştim onlara. Evin ihtiyacı olan yüz lirayı eşine vermeyip arkadaşının ihtiyacı olan iki yüz lirayı tamamlamak için gidip borç alıp elindeki parayı da vermesinin ardında, sevgi olduğunu söylediğinde gülmüştüm. Aslında o sevgi değildi yalnız kalma ve kaybetme korkusu yüzünden varlığını terk edişti. Tek farkı vardı, onu seven ve terk etme ihtimali olmayan insanları gözden çıkartması.
Evet sevgiden konuşmaya devam ediyoruz. Sevgiyi yaşama şeklimiz ona biçtiğimiz değer ve yüklediğimiz anlamlarla farklılaşıyor. Sevginin travmatik bir hale büründüğü yerlerden biri de sevgiyi talep ettiğimiz yer ile sevginin geldiği yer arasındaki bağlantısızlık noktası oluyor. Birini çok seviyorsunuz ama o sizi hiç sevmiyor ve görmüyor. Aksi gibi biri de sizi çok seviyor ama siz onu sevmiyor ve görmek istemiyorsunuz. Bu kısır döngü içerisinde sevdiğiniz kişiye erişememek sizi depresyona sokuyor fakat sizi seven kişiye izin verseniz belki de çok daha farklı bir deneyim yaşıyor olacaksınız ama öyle devam etmiyor hikaye.
Sevginin; anne, baba, çocuk, eş, arkadaş, dost, hayvan yani türler arasındaki bağlantısı da ayrı bir konu. Bu yazıda birazcık sevgiyi ve onu yaşayış şeklimizi anlatmayı denedim. Bu kadarla bitecek bir tanıma da sahip değil ya sevgi siz bu kadarına razı gelin artık… Yolunuz sevgi olsun, iziniz de. İnsan sevmeyi ve sevilmeyi seven bir varlık. Sevgi böcekleri gibi herkesi sevin diyemeyeceğim çünkü az önce dediğim gibi sizi çok seven birini hayatınıza dahil etmeme ve onu sevmeme hakkınız var. Bu yüzden gerçekten sizi mutlu edecek ve sevgiyi size hissettirecek deneyimler yaşamanız için, sevgiyi içinizde yalansız ve maskesiz yaşamanızı diliyorum. Sevgi içinizde yalansız ve maskesiz olursa yani kendi iç dünyanızda entrika olmazsa, dışarıda da saf sevgi kendisini açığa çıkartmış olacak. Kendinize sorun, sevgiyi nasıl yaşıyor, yaşatıyor, deneyimliyor ve deneyimletiyorum. Kendinizle yüzleştikten sonra etrafınızdaki maskeleri görün ve gülümseyin. Sevgi maskesizdir ve saftır. Saflıkta kalın.