İlişki, anne karnında başlar. İlk ilişki, anne ile kurulur. Doğum ile birlikte, ikinci şahıslarla, çevreyle ve tüm yaşam parametreleri ile ilişki başlar. İkinci şahıslarla kurulan ilk ilişki ise babadır.
İlişkilerin temelinde yatan başlıca sorun ‘beklenti’ dir. Beklentiler, zihinde tutan ve gerçekleşmemesi halinde hayal kırıklıkları yaratan duygulardır.
Herkesin hayatında iz bırakmış, en az birkaç kere yaşadığı Kadın-Erkek ilişkilerinde ‘benim başıma bu neden geliyor?’ diye sorduğu halde farkına varmadığı bazı başlıklara bir göz atalım.
Bir gün sevgilin seni terk ettiğinde, kendini yeniden aşka hazır hissedebilir misin? Bu anlayışın yüzünden yeniye yer açabilir misin? Neden bunları yaşadığını hiç düşündün mü?
Samimi olarak verilen cevap, Hayır! Hazır değilim, korkuyorum, düşünüyorum, düşünüyorum bir sorun yoktu! Şimdi sırası mıydı? Çok sık duyulan cevaplardır. Soralım o halde; Korku gerçek mi? Korktuğun şey ne? Yoksunluk ve Kaybetme Korkusu, Değersizlik ve Sevgisizlik Duygusu, İlgi ve alakanın sevgi zannedilmesi, Hayal Kırıklığı, Yalnızlık daha sayılamayacak kadar neler neler… bulunan birçok sebepler, bahaneler ve drama/travmalar…
Çünkü, hiçbir zaman kendini sevmedin, hep başkaları tarafından sevilme isteğin, seni bir köle haline getirdi.
Toplumun yarısı korku kaynaklı, derinden içine girdiğinde sevgilini, eşini kaybetme korkusu var, Bunun ardında gizli sahiplenme duygusu, ”sana her şeye sahiplenme duygusu öğretildi”, tüm kıskançlıkların, isteklerin altında kaybetme korkusundan kaynaklı!
Neden korkuyorsun? Evren sana ne yapabilir? hayatın içine neden cesurca dalmıyorsun? Başkalarına bağımlı yaşamaktansa cesur ol! hayat sana o zaman gerçek hediyesini sunar. “Neden sahipleniyorum?” Sor kendine. Cevaplarını yüreğinde hissedeceksin karşında ki, insana nasıl sahiplenirsin bunu sor kendine cevaplar yine yüreğinden gelecek fakat korku seni sarabilir. Şunu çok iyi bil ki, bu yaşamda hiçbir şeye sahip değiliz kendi çocuğumuza bile sahip değiliz; onlar, bu dünyaya kendi yolculuklarını yapmaya gelmişken sen neden başkasının sevgisine muhtaçsın, O, hiçbir zaman sana ait değil ki; bu anlayışla baktığın zaman, karşına kim çıkarsa çıksın, onları olduğu gibi kabul edip, sevgi beklemek yerine sevgiyi vermeye başlarsın.
Ünlü filozof Osho‘nun bir sözü aklıma geldi: “Bana, sevgi ver diye istemek yerine, sevgi vererek başla! Almayı unut, sadece ver. Sana garanti ederim ki, daha fazlasını alacaksın.” Peki nasıl sevgi verebilirsin ki; sen, daha başkalarından beklenti halindeyken, bu beklentinden özgürleşip kendini sevmeye başlayabilirsin sen önce kendini seveceksin ki, başkasına sevgiyi verebilesin, hemde her an hemde büyük bir aşkla tamamen korkularından özgürleştiğin zaman bu mümkün. Kendini sevmek; ruhunu sevmek, bedenini sevmek, aynada baktığın sadece yüzünü değil, bedeninin her hücresinde bulunan milyarlarca zerreyi sevmek, geçmiş ve gelecek kaygı ve korkularından sıyrılıp, cesurca ruhuna teslim olmak, her gördüğün insanda kendinden bir parça bulmak demektir. İşte bu yol; sadece, cesurca ilerlemek isteyenlerin yolu, gerçek sevgi dediğin, sevgi değil, gerçek sevgi; onu tek başına derinden, kendinden kendine giden, aşk yoludur ve sevgi tek yola değil binlerce yola giden sonsuzluktur. Ve sana güzel bir sözle bu yazımı bitirmek istiyorum:
Aşkı bulduğunda onu sakın bırakma.
Âşık olduğun seni bırakabilir, sen aşkı bırakma.
O, gitsin sen aşk kal.
Senin aşkındır, aynalar yaratan ve senin aşkındır, aynaların da ötesine geçen.