Çoğumuzun hayatı, üzüntüler, mutsuzluklar, çaresizlikler, hayal kırıklıkları ile dolu. Bunların aralarında belki bu tanımlardan daha fazla, sevgi, aşk, güzellik ve mutluluk hikayelerimiz vardır fakat bizim yolculuğumuzu belirleyen şeyler, mutlu anılardan ziyade bu karanlık ve negatif duygular olmakta.
Yıllar önce okuduğum bir kitapta Osho; “Bana geçmişini anlat, sana geleceğinden haber vereyim.” şeklinde bir cümle kurmuştu. Gelecekten haber verme ve falcılık üzerine yaptığı bir konuşmasında geçiyordu bu cümle. Bizim de geleceğimiz, geçmişimizin bir kalıntısı aslında. Ona yüklediğimiz derin yaşanmışlıklar ve duygular bizi mavi yaptıysa artık hep mavi olarak kalmaya devam edeceğiz demektir.
Bu yüzden geçmişte kendini bulaştırdığın o duyguların harmanlandığı varlığın, gelecekte de benzer deneyimleri yaşayacak ve benzer sonuçlara ulaşacak. Tek bir farkla bu hikaye değişiklik gösterebilir, o da hayatına giren ya da senin oyununda oynayan karakterler ve onların rolleri. Şöyle düşünün, yüzlerce yıldır Hamlet oyunu oynanıyor ve yüzlerce ülkede binlerce karakter o role büründü. Oyundaki karakter ve yaşadığı duygular değişmedi sadece sahneler ve isimler değişti. İşte bizim akıbetimiz de tam olarak bu şekilde gerçekleşiyor. Yani kendi sahnesine yeni oyuncular davet edip, benzer rolleri verip aynı duygular etrafında alkış almaya devam ediyoruz.
Ne Yapmalı?
Büyük çoğunluğumuz ünlü aktör Erol Taş’ı biliyordur. Kendisi oldukça naif ve iyiliksever bir adam olmasına rağmen, filmlerinde sürekli olarak kötü karakterleri canlandırmaya devam etmiştir. Hangi film setine giderse gitsin orada bir kötü adam kimliğini üzerine giyer fakat oyundan çıktığında yine o iyiliksever kimliğine geri döner. Burada ince bir çizgi var halk onun karakterini öyle benimser ki oynadığı oyunlardaki karakteri onun gerçekliği sanıp, ona hakaretler edip saldırır. Bir başka hikaye de Şener Şen için geçerli, oynadığı filmlerin büyük çoğunluğu komedi türünde olan Şener Şen’in Eşkıya filmi başka bir boyuta taşır onu. Güldüren adamın artık güldürmediğini fark edersiniz. İşte bu roller ve kimlikler normal hayatımızda da bizim kimliğimize işlemiş ve bizi şekillendirmiştir. Ömrümüz boyunca kendimize biçtiğimiz ya da bize biçilen rolleri o kadar çok içselleştirmişiz ki o roldeki tüm karakterlerin bize yaşattıkları duyguları özümseyip, hayatımızın gerçekliği haline getirmişiz. Hatta o duyguyu besleyen karakter hayatımızdan çekip gittiğinde hemen benzerini bulup onun yerine geçmesini sağlayarak oyunumuza devam etmeye devam ediyoruz. Ama bunun farkında değiliz.
Değişmeyen ve benzeşen hikayelerimizin temel sebebi, kendi içimizde yazdığımız “senaryoya uygun” aday arayışımız ve onu bulma çabamızın yarattığı mutsuzluk hikayeleri. Farkında mısınız? İçimizdeki senaryoya göre adaylar alıyoruz hayatımıza. Onu yeniden yazmak zor geliyor. Değiştirmek ise imkansız çünkü yeniden kurgulayacağımızı düşünüp yeni karakter arayışları, yeni deneyimler yaşamak gözümüzü korkutuyor. Hiçbir şey yazmasak, komple senaryoyu yırtıp atsak ve anı, gelişine yaşasak, nasıl bir deneyimiz olur, düşündünüz mü? Düşünmek bile ürkütücü değil mi? İşte bu korku bize sürekli yanlış seçimler yaptırıyor. Pardon, pardon özür dilerim, içimizdeki senaryoya göre doğru seçimler yaptırıyor. Sadece başrole alacağımız kişinin görüntüsü değişiyor (bazen birebir aynı görünen tipleri de bulabiliyoruz) fakat davranışları ve rol yeteneği olduğu gibi kalıyor.
Şimdi anladınız mı sancılarınızın, mutsuzluklarınızın sebebini. Çocukluğunuzdan beri yazdığınız o çıkmazlarla dolu senaryodan dolayı her şey… Şimdi onu yakın ve oynadığınız oyundan çıkın. Bir müddet oyun falan da oynamayın. Gözlemci olun, izleyin. Yeni bir deneyim yaşamayı erteleyin. Kendinizi seyredin, izleyin, dinleyin, sevin. Kendinizi ödüllendirin. Yarın ne olacak diye düşünmeyin. Hayatımda biri olmalı kendimi çok yalnız hissediyorum diyerek, yırttığınız senaryodaki karakteri tekrar hayatınıza çekmeyin. Varlığınızı iyice keşfettikten sonra, dram, aşk, macera, aksiyon artık hangi senaryo hayatınızda aktifse onu terk edin ve bir komedi filmine dönüş yapın. Eğlenin, gülün, neşelenin ve varlığınıza teşekkür edin.
Hatırlayın….
Senaryonuzu bugüne kadar başkalarının önerileri, baskıları ve yönlendirmeleri ile yazdınız, şimdi onu kendinizin yazma zamanı geldi. Şimdi başlayın yazmaya ve dilerseniz benimle paylaşın…
Ben…