Bir gün bir kaç arkadaş sohbet ediyorduk. Bir tanesi annesinden dert yanıyordu. “Ben hep başımı onun omuzuna yaslamak istedim, saçımı okşasın istedim, başka bir şey istemedim. Bir kere yapmadı bunu benim annem, inanabiliyor musunuz!” diyordu. Derken diğer arkadaş “Aman tanrım! Şu an kızım konuşuyor sanki benimle!” dedi. “Ben bunu hiç yapamadım kızıma, yapamadım, dokunmakla ilgili bir çekincem var, neden bilmiyorum ama insanlara dokunmaya, sarılmaya çekiniyorum, kızıma sevgimi hiç gösteremedim.” dedi pişmanlıkla.
Bir çok kişinin böyle bir eksikliği var, bize sarılmadılarsa, sarılmanın ne kadar iyi gelen bir duygu olduğunu bilemiyoruz. Karşımızda ağlayıp, şikayet eden, dert yanan çocuğumuza sarılmak yerine derdine çözüm bulmamız gerektiğini zannediyoruz oysa ki o an onun tek ihtiyacı sevgi, ilgi, şefkati hissetmek ve yalnız olmadığını bilmek, yaslanacağı bir omuz olduğunu görmek ve başını omuzumuza rastlayarak rahatça ağlayabilmek.
Ağlamanın gereksiz, ayıp, rahatsız edici olduğunu düşünüyor ve bir an önce sonlanması gerektiğine inanıyoruz. Oysa ağlamak, hele ki güvende hissettiğimiz bir omuzda ağlamak, bize en iyi gelecek terapidir. Yalnız olmadığımızı, sevildiğimizi, değer verildiğimizi hissettirir. Kaç yaşında olurlarsa olsunlar çocuklarınızdan bunu esirgemeyin. Özellikle bu karantina günlerinde çocuklarıyla aynı evde olan şanslı anneler bu şansı kaçırmayın. Eğer siz de o yapamamış olan arkadaşım gibi hiç yapmadıysanız, alışkın değilseniz başta zor gelecek hatta kendinizi biraz tuhaf, biraz yapay hissedeceksiniz ama devam edin kendinizi zorlayın, sonra fark edeceksiniz ki ona sarıldığınızda, başını, sırtını okşadığınızda, bu sevgi alışverişi ona olduğu kadar size de çok iyi gelecek.