Bazı akşamlar, sessizce batar gün, sanki kimseye fark ettirmek istemez gibi! O kadar mutluyken, onu (Güneş) alıp gitmek istemez gibi… Böldüğü için suçluluk duyar, bu keyifli sevişmeyi… Bununla birlikte bakar ki (Güneş) gelmiş gitme (?) vakti. Vedalaşmak istemez; zira veda, kabullenmektir bitişi; halbuki bu bir bitiş değil ki! Gidiyor ve işte gelecek, olmaz aksi…
Düşünür. Tam da alışmışken varlığına… Görür, nasıl mutlu gülümsediğini! Bir an dönecek ve olduğu yere bakacak. Her zamanki gibi gülümseyerek öpmek isterken dudaklarını gözleri, bulamadığında, ya beklemezse, kovalarsa anlayamayarak kaybetmekten korktukça hiç yetişemeyeceğini? Sınavını verecekti sadakatin, emin olduğunla daim birliktesin, illüzyonu (kaybetmiş olma ihtimali) aşmak, işte bu dediğim, şüpheye düştüğün an yitirirsin.
Dünya sen demek değil mi, sağına kapasa gözlerini, solunda beliren yine o değil mi? (Gündüz- gece bahsi) Seven sevdiğini terk edebilir mi? Karanlığa gömse de kendini (gece), onunla olduğunu (doğu ve batı yarım küre) inkâr edebilir mi? Sevgi (Güneş) yaşatıyor bizi, değilse ölüydük ki… Ay (Sezgi) onun habercisi… Üzerimizde gözleri…
Durduramazken sen (Güneş) göğün işleyişini, döneceğinden emin, bekler mi seni? Verir mi yüreğinin sınavını ve döndüğünde sarar mı bedenini? Hiç gitmemiş gibi… Zaten o (Güneş) hiç gitmedi, sen (Dünya) yerinde durmadın ki! (Dünya’nın kendi ve Güneş etrafındaki hareketi) Seven gitmez. Kimse de (Dünya) yolundan başka yol bilmez. Görünmüyor olması (Güneş) yanıltmasın, uzaksa da bulur ışığı, takip eder (Ay) nereye giderseniz gidin sizi! Yüreğe açılmış gözler, görmez olabilir mi?
Sevgilim, ben buradayım, fırtınalar (gün batımı) ben demekse de doğan gün olup bulacağım seni! O zaman dikenlerim değil, gülüm karşılayacak yüreğini… Artık gitmek- kalmak (girdap) gibi değil, uyumak- uyanmak (genişlemek) gibi olacak bu seremoni! Kokum (sonsuz ve sınırsız varlığım) daim duyuracak sana sesimi… Şimdiden özledim, umut olan nefesini…
Yüreğe selam olsun…