İçimde kuytu köşelerde kalmış kadim bir his; yürüdüğüm her yol, döndüğüm her köşe, başımı kaldırıp baktığım gökyüzünden tut ve ormanlar, çiçekler böcekler ve tüm gülümseyen çehreler hepsi bana beni hatırlatan bir kitap veriyor elime.
Uzun uzun romanlar ama açıp kapağını baktığımda her birinin başka başka ve bilmediğim dillerde yazıldığı.
Hem yürüyüp hem de açıp sayfalarını anlamaya çalıştığım, ama ancak yolda yürürken yorumlayabildiğim sırlar.
İnsanın kendini keşfetmesinin bir ömre dahi sığamayacağı bildiren kadim bir sır bu bizdeki kara kutumuzun daha doğuştan kırılıp atıldığı ve vazifenin o kutuyu tekrardan sezgilerimiz ile hatırlayıp oluşturmamız gerektiği bir hayat bizim ki.
Yürüdükçe ayağımıza takılan taşlar, bacağımıza dolanan çalılar, kadir kıymet bilmeyen yalandan olma ilişkiler, mangalda kül bırakmayan arkadaşlar, yalandan aşıklar, laf ile peynir gemisinde turistik gezi düzenleyenler.
Aslında hepsi sana seni ve yerini öğretenler ve bize hayatı gösterenler.
Kadim bir bilgi aslında tüm bunlar, bizi hakikate götüren gerçekler.
Bazen takılmış maskeler bizi saf ve salt yalnızlığın temizliğine itenler.
Ne mutlu ki var gören gözler.
İçimizde yatan aşk ile eşleşemeyen ve okuyup anlamaya çalıştığımız yüzlere yansıyan anlamsız ifadeler, hiçbiri birbiri ile örtüşmeyen haller, aklı başka ruhu başka çelişenler işte tam olarak sana dur deyip rotanı değiştirtenler sayelerinde yaşadığın uyanışlar.
Ah iyi ki,
İyi ki’ler.