Size bir şey anlatacağım! Anlatmam lazım!
Derler ki “Önce karanlık vardı…”
Sorarım size “Uranyumun yaşamı sonlandırabilecek gücü onun karanlık doğasından mı gelir?” Cevabınız evet ise eğer, size bir soru daha: ” Yaratılan her şey tekamül ediyorsa, uranyum geliştikçe bu karanlık doğasından kurtulabilecek mi?”
Böyle pembe dizi reklamı gibi oldu di mi? Ben de fark ettim. Ama dikkatinizi çekebildim diye düşünüyorum.
Sormaya devam edelim. Tamam söz bu sefer sulandırmayacağım. “Uranyumu bir öz olarak düşünürsek yetkin akıllar tarafından kullanılmadığında karanlık, kullanıldığında ışık getiren (Morningstar) olabileceğinin farkındayız değil mi?”
Tamam, tamam. Romantize etmek filan da yok. Son bir soru daha. “Yetkin akıl nedir ya da kimdir?”
Kendimden biliyorum. Duygular insana hükmeder. Eğer onlara teslim olmamayı henüz öğrenemediyseniz. Hayat denen Audition’da başınıza her şey gelir. Öyle şeyler yaşarsınız ki bir eşiğe kadar gelirsiniz. Hırsınız, öfkeniz, acınız, belki kaybettikleriniz bir yanda, doğru bildikleriniz, hayatta yapmam dedikleriniz diğer yanda. Eşikte bekleyen, bekler neyi seçeceğinizi, ışıkla mı kalacaksınız yoksa karanlığa göz mü kıpacaksınız? Karanlığı seçerseniz, eşikte bekleyen kaç hayat boyu bu eşikten geçemediğinizi saymaya başlar parmaklarıyla, tabii yeterse.
Ne zaman geçilir o eşik? Amayı ve fakatı, öldü mü, bitti mi bir kenara bırakıp, duygularınıza bir teşekkür çakıp her şeye rağmen doğru yoldan yürüyüp gittiğinizde.
Derler ki insan bu boyutta düalite ile yaşar. Yani aydınlık olması için karanlık da olmalıdır. Ben karanlığı bilmem. Hep kendinden anlatıyorsun deme. Deme öyle. Kişi her yola kendinden başlar ve en iyi kendisini bilir. Sizde durumların nasıl olduğunu bilme isteğiniz varsa eğer benim sorularımda özneyi değiştirerek tekrar sorabilirsiniz.
Bak şimdi, öğrencilikten yüreğimin çekildiği, huzurunda muhabbet bulduğum, Değerli Hacı Bayram Veli Hazretleri’nin kıssası uyandı yüreğimde. Zamanın padişahı kendisinin talebelerinden vergi toplamayacağına ve onları askere almayacağına dair söz verince, Hazret’in talebeleri tahmin edeceğiniz üzere pek bir artmış. Askere gidecek er, vergi verecek adem kalmamış koca Ankara’da. Hal böyle olunca padişah haber salmış, gerçekte kaç talebesi var diye sual etmiş. Bunun üzerine hazret bir kıl çadır kurmuş. Tüm talebelerini bu çadırın etrafına toplamış. Demiş ki “Bana intisab edenleri bugün burada kurban etmem buyuruldu.” Bunun üzerine, yolunda emin olan bir erkek ve bir kadın hemen çadırın içine girmiş hiç düşünmeden, korkmadan. Hazret bir keçiyi kurban etmiş ve kanını çadırın dışına doğru akıtınca dışarıdaki kalabalık bu talebelerin kurban edildiğini düşünüp kaçışmış. Hacı Bayram Veli de müritlerinin sadece işte bu kadın ve erkekten ibaret olduğunu padişaha bildirmiş.
Neden mi anlattım bu kıssayı? Şöyle ki, bir eşiğe geldiğimde karanlık oradadır. Karanlık dediğime bakmayın bilinmez demem lazımdı. Kıl çadırı kurarım, tüm duygular da vergi ve askerlikten kaçan müritler gibi toplanır çadırın etrafında. Kılıcımı çıkarırım öyle ya metale kötü ruhlar gelmez derler. Ruhu olmayan bedenin üzerine bıçak koyarlar ya bildiniz mi? İşte öyle. Metal nedir? Metal cevherdir, uranyum gibi… Yandıkça saflaşan. Saflaştıkça değeri artan, vurduğunda rahatça ayıran cevher. (Neyi ayırır?) Ruh de akıl de öz de. İşte o karanlığın içindeki ışık, bilinmezin içindeki bilinendir. Cevher dedik ya, O’nun ilminden anlayanlar, O’nu ıslah ediciler vardır. Cevheri her kişinin eline bırakırlar mı? Bırakmazlar elbet. Cevher de ilk gördüğü ateşte saflaşmaz. Demir filizi gibi düşünün. Yerden çıkarmışsınız içinde toz, toprak, yerin altındaki diğer elementler, her şey var. Ateşe gösterdiniz, bu demire ait olmayan her şey közlenmiş patlıcanın kabuğu gibi cevherin dış yüzeyini kapladı. Kabuk varsa ışık olur mu? Olmaz. İşte cevher de bu yüzden karanlığa yeteri kadar ışık veremez. Karanlık dediğin uyutulan ihtimallerdir. Işık hangi ihtimali uyandırırsa o hayat bulur. Uyanacak ihtimalin özellikleri, onu uyandıran ışığınkine denktir.
Işıkta leke olur mu? Olmaz. Olsa olsa dışındaki lamba şişesi kirlidir. İsler vs gelip yapışmıştır şişeye. Şişenin sahibi ara ara hatta her gün şişeyi temizlerse sorun ortadan kalkacaktır.
Demem o ki duygularına yenilmezsen, cevherini ari tutarsan ve her gün bakımını yaparsan geçersin o eşiği. Işığın olduğu yerde gölge vardır evet ama ışığın gölgesi yoktur. Gölge belki cevheri tam saflaşmamış olanların arketipidir. Bir gece vakti gölge ve hatta karanlığın gözlerine bir kez bakmadan eşik atlanmaz. Yol buradan geçer illa ki ancak potansiyel bellidir. Bugün olmasa da o eşik illa bir gün atlanacak, ışık her zaman galip gelecektir. İşte o en uzun karanlık seni beklerken deneyimlenir.