Feda – Kârlık; Neyden Kâr Etmek İçin Neyi Feda Ediyorsun?
“Senin için saçımı süpürge ettim! Bu muydu karşılığı?”
“Yapmasaydın!”
İşte bu kadar basit, “Yapmasaydın.” Neden yaptın? Ne yaptın? Kime yaptın?
Bu filmi hepimiz ya kendi kurduğumuz evimizde ya da doğduğumuz evde görmüşüzdür. Bu topraklarda yaşayan herkes azıcık kendisi için, çokça çevresi için yaşar. Esasında niyet iyidir, aile olmak, dost olmak, birbirine arka çıkmak kıymetlidir. Ama karşısındaki kişi için yaptıklarını aslında kendi için yapıyorsa? Adama/kadına demezler mi “Eee yapmasaydın!” diye. Derler.
Filmi azıcık geriye saralım, kahramanlarımız (Buse ile Burak olsun isimleri) evlenir, Buse’nin istemediği ama Burak’ın muhitini sevdiği bir eve taşınırlar. Daha ikisi de bebek fikrine hazır değilken bebek sahibi olurlar ve Buse eve daha çok katkısı olsun diye hiç sevmediği ama her yerden çok maaş veren o iş yerinde çalışır, bir yandan da evinin düzeni ve bebeğinin bakımı ‘tabii ki’ Buse’nin omuzlarındadır. Burak’ın o hiç sevmediği kuzeniyle ayda 1 kez bir araya gelir, akşamları kafasını dinleyeceği yere sırf Burak seviyor diye o anlamsız televizyon programını izler. Buse aslında bu evlilik için ne de çok fedakârlık yapıyordur. Burak’tan sadece yaptıklarını görmesini, takdir etmesini, onu çok sevmesini, el üstünde tutmasını, özel günlerini kutlamasını, gözünün içine bakmasını elbette ki bekler. Peki karşılığında ne olur; hoşnutsuz bir eş, asla alınmayan takdirler, mutsuz bir cinsel yaşam, sürekli sesi daha da artan kavgalar.
Ya da…
Ceren 10 yaşındaki kızı için yemeklerin en sağlıklısını pişirir, o ne isterse anında yapar. Kendisi 4 yıldır aynı telefonu kullanırken Ela istedi diye en iyisini ona alır, ayakkabısının tabanını lostrada yapıştırtırken ona en pahalı ayakkabıları giydirir. En havalı doğum günü partilerini, kredi kartının limitlerini zorlayarak yapar. Arkadaşlarından hep daha önde olması için hiçbir şeyden eksik bırakmaz Ela’yı. Ceren aslında Ela için ne de çok fedakârlık yapıyordur. Ela’dan onu çok sevmesini, sözünden hiç çıkmamasını, aldırdığı özel derslerde çok başarılı olmasını, Ceren’in Ela için kurduğu hayalleri bir bir gerçekleştirmesini elbette ki bekler. Peki karşılığında ne olur; hoşnutsuz bir çocuk, sürekli kavgalar, yenmeden dökülen yemekler, somurtuk suratlar.
Saçını süpürge etmişken karşılığı bu mu olacaktır? Fedakârlıklarının karşılığını alamayan taraflar kızgın, öfkeli, üzgündür.
Bu filmin çok benzerlerini sık sık kendi ailemde de görürüm, çevremde de. Hadi itiraf edeyim; kendimde de. Fakat bir gün fedakârlık kavramına bakışımı kökten değiştiren bir şey duydum.
Bundan sanırım 15 yıl evveldi, bir seminerde konuşmacı fedakârlık hakkında konuşuyordu. “Fedakârlık kelimesinin kökenini hiç düşündünüz mü?” dedi, “Neyden kâr etmek için neyi feda ediyorsunuz? Ne için fedakârlık yaptığınızı fark ettiniz mi?”. Salon buz kesti, bugüne kadar hiç aklımıza gelmeyen bir bakış açısıyla düşündük yaptıklarımızı.
“Saçını Süpürge Edince Sevileceğini Zannedenler Derneği” üyeleri olarak biraz bozulmuş ve sonra çokça aydınlanma yaşamıştık. O gün bugündür, yaptığım eylemleri, özellikle de sevdiklerime karşı yaptıklarımı karşılıksız yapmaya gayret ederim. Elbette insanım, bazen kalbim kırılır, bazen bozulurum karşılık alamadığımda. Ancak gün sonu muhasebemi yaparken eylemlerimi kalbimle yapmanın güzelliğini hatırlatırım kendime.
Fedakârlık beklenti içerir. Beklenti mutsuzluk getirir. Eylemlerimizin karşılığında bizim aklımızla, egomuzla hayal ettiklerimiz genelde gerçekleşmez. Bu da büyük hayal kırıklıklarına neden olur. Oysa ki beklentisizlik, beklediğin şeylerin çok ötesinde hediyelerle gelir. Hayal edebileceğimizin de ötesinde.
Bir sonraki fedakârlık eyleminde belki bunu bir düşünürsün. Eminim kimse en azından çocuğundan “kâr” etmeyi aklının ucundan bile geçirmiyordur. Ama günün sonunda ne yazık ki durum bu. Kendimizi feda ederken arka planda egomuz tıkır tıkır planlar yapıyor.
Eminim (ve biliyorum) kendimizi feda etmediğimizde daha sağlıklı, sağlam, keyifli ilişkiler kuruluyor.