Jeolog ve tarihçilerin, bir göktaşı olduğuna inandığı bu siyah taş, Mekke kentinin merkezinde, Müslümanların en kutsal yapısı Kabe-i Muazzama’nın doğu köşesinde yer alan, ayni zamanda, tavaf edenlerin şaşırmamalarını sağlayan mihenk taşıdır. Milyonlarca elin teması ile parlamış kara taş, Kabe’deki bir yangında, ısı değişimi nedeniyle kırılarak 15 parçaya ayrılmış olup, gümüş bir çerçeve içinde ve biri çatlak 8 görünümlü, ancak 9 parça halinde durmaktadır. Halen Hacer-ül-Esved’i çerçeveleyen gümüş muhafaza, Sultan Abdülmecid Han tarafından yaptırılmış olan çerçevedir.
İstanbul ve Edirne’de bulunan diğer 6 parça Hacer-ül Esved (al hajar al-aswad) taşı ise; Sultanahmet Camii mihraplarında-Kanuni Sultan Süleyman Türbesi’nin girişinde, Sokollu Mehmet Paşa Külliyesi’nde (İstanbul Kadırga’da Şehit Mehmet Paşa yokuşunda) ve Edirne Eski Camii’dedir. Kanuni Sultan Süleyman tarafından getirilmişlerdir. Mimar Sinan, parçalardan 4’ünü, 1571 tarihli Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa Camisi’ne koymuştur. Hacer-ül Esved’in Türkiye’deki en büyük parçası, Süleymaniye Külliyesi içinde, Kanuni Sultan Süleyman Türbesi giriş kapısının üzerindedir.
Rivayete göre, taş, asla ateşte ısınmayıp, suya batmamaktadır. Mekke çevresindeki koyu renkli granit kayalar, magmatiktir, kuvars, feldispat ve mika içerirler. 930 yılında Mekke’yi basan Karamatiler, taşı Mekke’den alıp Doğu Arabistan’a götürmüş, taş 952’de Abbasilerin verdiği para ile geri alınmıştır. Hacer-ül Esved, tavafa başlama noktası olarak kabul edilmiştir. C 14 karbon analizinin yapıldığı hakkında bilgi yoktur. İlahi tecellileri görebilenlerin gönlünde ise analizin bahsi yersiz sayılır.
Bu siyah taşın, bir meteorit ve yarı iletken olduğu düşünülüyor. Siyah feldispat sayanlar da var. İnanışa göre ise; Cennet yakutlarındandır.
İngiliz arkeologlar, Arap Yarımadasındaki keşif çalışmaları sırasında, gökten yağan taşlarla yiten Ubar-Wabar kenti’ne 1932’de ulaşmışlar ve çevredeki çöküntülerin, siyah camsı boncukların, atmosfer dışından gelen bir meteoride ait olduğunu laboratuvar analizleri ile doğrulamışlardı.
1995 yılında, düzenlenen keşif gezisinde, 500 m. çaplı çarpma bölgesinde, meteor kalıntıları ve oksitlenmiş metal parçaları görülerek, örneklerinin analizinde; %94 demir, %6 nikel, %2 kobalt ve daha az oranda iridyum ve bakır içerdiği, yaşlarının da, çöl ortamı etkisi ile, birkaç bin ila, yüz bin yıl arasında değiştiği, meteorun atmosfere girerken, birkaç büyük parçaya ayrılarak, kraterler kompleksi oluşturduğu anlaşılmıştı.
Meteorit’in, 300 tondan fazla ve 5 m. genişlikte olduğu düşünülmüştü. Ayni bölgede, 2 tonluk bir meteoridin 1965’te ortaya çıktığı, Aramco tarafından Riyad Kral Suud Üniversitesi’ne taşındığı bilgiler arasında yer alıyor. Kabe’deki Hacerü’l-Esved taşının, buradan getirilme olasılığı da gözardı edilmiyor.
Hz.Muhammed’in (S.A.V) gençliğinde, Kabe’nin; kabilelerin ortaklaşa topladıkları taşlar ile yeniden yapıldığı, 605 yılında Peygamberin de, amcası ile birlikte taş taşıdığı, Hacer-ül Esved taşı yerine koyulurken, bizzat kendisinin, sorun çıkmaması için, bir örtüye taşı koyarak, kabile ileri gelenleri ile birlikte yerine yerleştirdiği bildirilmektedir.
Hacılar tavafa, taşın hizasındaki çizgiden başlayarak, 7 kez dönerler ve çizgide tavaflarını tamamlarlar. Yerden yüksekliği 1,50, çapı yarım m. olan kutsal siyah taşın, 1630 yılında tamiri yenilenmiş, bakır zarfta ve gümüş kaplı altın yaldızlı bir muhafazaya alınmıştır.
Hz. Adem ile Havva’nın Arafat’ta buluşup, Kabe’nin bulunduğu yere gelişi, Cennet’te iken, etrafında tavaf ederek ibadet ettiği nurdan sütunun kendilerine verilmesi dileklerinin, nurdan sütunun orada tecelli edişi ile kabul olması, Hz. Şit zamanında nurun yerine bir taşın kalışı, Hz. Şit’in, onun yerine bir yapı inşa edişi, siyah taşı da, binanın bir köşesine yerleştirmesi, Kabe-i Muazama’nın “İnsanın ilk evi” olarak adlandırılması, her gün Dünya’daki birçok Müslümanın, Kabe’nin bulunduğu, kıble yönüne doğru namaz kılması, bu inançları ile bütünlenmekte olan paralel bilgilerdendir.
İslam alimleri; Allah’ın (C.C), yeryüzüne dair yaratımlardan önce, Kabe’nin yerini, yerin yedi kat altına uzanacak olan temellerini belirlediğini, Hz. Muhammed’e göre, kara taşın önceleri beyaz olup, insanların günahları ile karardığını “Hacer-ül Esved’in cennete geri döneceğini, İbni Abbas’ın “Yeryüzünde cennete ait sadece iki varlık olduğunu bildirdiğini, bunlardan birinin Hacer-ül Esved, diğerinin ise, Makam-ı İbrahim olduğunu söylediğini aktarmışlardır.
Kabe’nin, ve siyah taşın, kozmik enerjileri ve yeraltındaki muazzam Pozitif Ley Hattı birleşimi, tavaf esnasında, birçok samimi inançlı insanın, olağanüstü bilinç durumları yaşamasına neden olmaktadır.
‘’Kalp’’ ise, tıpkı hacer-i esved gibi ‘’gizem taşı’’dır.
Ferda Ercan Uyulan.
www.facebook.com/okultizmveenerji