İstediğin kadar paran, atın, katın, yatın olsun, zihniyetin fakirse sen aslında fakir bir insansındır çünkü maddi kaynaklar ruhu doyurmak için yeterli değildir. Paraya dayalı güç belki seni iyi yaşatır ancak bir yanın hep eksik kalacaktır.
Kasan vaha olsa ne yazar, hayatını maneviyatla zenginleştirip dengeleyemezsen ki işte asıl ‘fakr-ü zaruret’ budur, ruhun hep çöl olarak kalacaktır; ancak bu iki değeri birleştirebilirsen mutlu ve huzurlu bir insan olarak yaşayabilirsin.
Bu yüzdendir ki ruhu doygun, zengin insanlar zenginlere imrenmez çünkü Evren’in bolluk kaynakları onlara zaten her daim akar. Onlar bilgelik yolunda varlıklardır; gözlerden uzak, mütevazı bir hayat yaşamayı seçer.
Sözün özü; ruhunu zenginleştirmek istiyorsan önce zihnindeki köleliğe de bir son vermelisin çünkü tıpkı fakirlik bilinci gibi o da orada orada yer etmiştir ve bu ancak bilgelikle olur; o zaman özgür olursun.
Burada bilgili olmaktan söz etmiyorum; teorik bilginin kimseye bir yararı yoktur ancak onları pratiğe dönüştürürsen işe yararlar ki bilgelerin bunu başarma potansiyeli yüksektir.
Ne söylersen “ben onu biliyorum,” diyen çok kişiye rastlamışsındır. “Madem biliyorsun, hayatına uygulasana,” dersin, apışıp kalırlar; eylemsiz bilgi onları adeta kabız etmiştir.
Böyleleri bana da çok gelir; aynı ezgiyi bozuk plak gibi tekrar edenlere şunu söylerim:
“Şu anda danışan koltuğunda kim oturuyor? Sen. Peki danışman koltuğunda kim oturuyor? Ben. Madem biliyordun da neden yapmadın? Yapmadın, yapamadın; bilgin var ancak ilmin yok ki zaten yapabilseydin şu anda karşımda böyle süklüm püklüm oturmazdın, öyle değil mi?”
Bu ‘çokbilmişler’e vurulacak ilk ve son darbedir; yelkenleri suya indirir, öylece kalırlar çünkü verecek cevap bulamazlar.
Bir başka konu da şudur:
Biat ve ümmet toplumları fakir olmaya, fakir bıraktırılmaya mahkumdur; onların içinde yaşayan bilge ve aydın insan sayısı ne kadar azsa fakirlikleri o kadar fazladır. Onların maddi gücü elinde tutan ‘efendiler’ tarafından yönetilen kölelerden hiçbir farkı yoktur.
Şimdi anladın mı gerçek bilgeler neden sade yaşar; neden göz önünde değildir? Çünkü onların gösterişe ihtiyacı yoktur; onlar zaten her yerde ışıl ışıl parlar ve bil ki bu parıltı karşısında her türlü mal-mülk gölgede kalmış, anlamını yitirmiştir…