Kafatasımızın içinde bir et parçası sıvının içinde yüzüyor. Kapalı bir kutunun içinde ve içine ses-ışık ulaşmıyor. Dışarıya sinirler dediğimiz kablolar vasıtasıyla bağlı. Vücudumuzun her yerinde 5 duyguyu algılayabilecek algılayıcılara bu sinir kabloları aracılığıyla bağlanıyor. Bütün duyular duyu algılayıcıları ya da resöpterler dediğimiz minik yapılar tarafından elektrik sinyaline dönüştürülüp beyne gönderilmesi gerekiyor Bütün duyular aslında elektrik sinyalidir. Beynimiz elektrik sinyalinden başka bir şeyden anlamıyor. Beynin yaptığı işe baktığın zaman tuhaf bir iş; çünkü gelen elektrik sinyali ama nereden geldi, ne şiddetle geldi, beynin neresine ulaştığına bakarak bir tasnife tabi tutuyor.
Buraya kadar normal beyin ile ilgili temel bilimsel verilerdi. Şimdi yine bilimsel olarak yapılan bir teşhisten bahsedeceğiz. Bu teşhisin adı “EEG”dir.
EEG’nin açılımı: Beyin Dalgalarının Ölçümü, Elektroensefalogram
EEG ile beynin elektriksel aktivitesi kafatası üzerinden basit bir yöntemle yazdırılması ile kişiye teşhis konulur. Epileptik, depresyon ya da buna benzer bir durum varsa bu yöntemle tespit yapılır. Şimdi buradan çıkardığımız nükte şudur: Eğer bir kişi an’da kalmayıp opsesif olarak şüpheye, vesveseye, ihtimallere takılıp bunları gündeminde uzun süre tutuyorsa o zaman bu elektriklenme fazla oluyor, bağlantı kopmaları ve beyinde hasarlar meydana geliyor.
An’da kalırken bilinçli durumda birden fazla çelişkili iş üzerinde git gel yapmamak en idealidir. Çünkü beynimiz 01 denilen sistemle çalışıyor. Ya evettir ya da hayırdır. Ya yapacaksındır ya da yapmayacaksındır. Aksi taktirde “evet ama hala neden böyle”, “geleceğim ama ya bir şey olursa”, “yapmak istiyorum ama yapmamaya karar verdim” tarzı çelişkilerle hayatımızı yaşarsak o zaman beynimize kısa devre yaptırırız. Bu elektriklenmeyi artırır, beynimizin belli bölgelerinde aktivasyonu sağlatır ve doğal olarak da alemimizi değiştirmiş oluruz. Bu durumun ruhsal literatürle izahı ise farklı varlıkların bizi etkilemesine izin vermektir. Yaratıcı bizi bu duruma düşmekten korusun.
Lakin bu koruma için bizim üzerimize düşen görevi yerine getirmemiz gerekiyor. Bundan dolayı birey birden fazla uyaran ile karşı kaldığında duş alarak sakinleşebilir, iptal etme mekanizmasını kullanabilir (tövbe), gündemini hemen değiştirip hedefte ne varsa onu koyabilir.
Bir şehrin huzuru o şehrin medeniyetiyle direkt alakalıdır. Bir bireyin de, beyninin huzuru o bireyin imanı ile direkt alakalıdır. İman (inanç) ile medeniyet aynı kökten gelir. Anlamı huzurun, güvenliğin, eminliğin ve barışın olduğu yer demektir. Bizim de, amacımız beyinsel huzuru sağlayıp net olmak değil mi?