Herhangi bir şeyin gerçeği kurgusu kadar çekici değildir; o kurgulama anındaki doygunluk ve esrikliğin tadını başka bir anda bulamazsın.
Nasıl mı? Şöyle:
Doğa cenneti bir yerde bir yaşam kurgularsın, örneğin bir göl kıyısında; oradaki hayatını imgelersin…ve bir gün oraya gidersin, bir süre orada kalırsın.
Ve diyelim ki kurguladığın senaryo istediğin gibi akmıyor; büyük umutlarla gittiğin o yer gözündeki değerini bir anda yitirir hatta bir an önce oradan kaçıp gitmek istersin.
Buradaki anahtar kelime imgelemedir, umut değil; kurgunun yerine onu koy.
Düş kırıklığına uğramanın nedeni bir şeyleri umut etmendir. Umut eşittir beklentidir…ve beklentiler insanı mutsuz eder.
Yani aslında umut b*ktan bir şeydir çünkü kurgulamanın abartısıdır; çok fazla bileşen içerir.
Ancak Evren yalınlıktan hoşlanır; “sen yeter ki imgele, ayrıntıları bana bırak; rahat ol, ben sana hak ettiğini veririm!” der.
Kıssadan hisse; imgeleme yap ama abartılı bir kurgu yapma; ancak o zaman önüne geleni kabul edebilir, olana izin vermiş olursun.
O, o zaman yolunu açar.
Yazdıklarım karmaşık gelebilir ancak çok yalın; emin ol, aradaki ince ayrıntıyı yakaladığın an “işte bu ya!” diyeceksin…