Şimdi bunu yapacağım; hazır mısınız?
Biraz komşumuzdan söz edeyim; ee, ne de olsa burcumun (Koç) gezegeni.
Evet, maalesef yaşadığımız bu güzel gezegeni mahvettik; şimdi sıra Mars’a geldi.
Gerçi oranın mahvedilecek bir yanı yok ama insanoğlu işte, yaşadığı yerin değerini bilmez, gözünü dışarıya çevirir.
Orada koloni kuracakmışız. Ya hu oralara gitmek için harcayacağın parayı dünyayı güzelleştirmek için harcasana. Hem ne yapacaksın o buz gibi kupkuru gezegende?
Yaşadığın cennet gibi gezegeni cehenneme çevir, sonra da gözünü başka dünyalara çevir; akıl işi mi bu Allah aşkına?
Hem orası yaşamaya değer bir yer olsaydı ‘Alemlerin Yaratıcısı’ bize orada bedenlemez miydi?
Haşa, O’ndan daha mı iyi biliyoruz ki bu işi?
Ne geldiyse başımıza zaten bu uzay sevdamızdan geldi; onu da gizemci yaklaşımla ele aldık:
Yok uzaylılar gelmiş de medeniyetler kurmuş da genlerimize müdahale etmişler de yok yine geleceklermiş de…
Yok UFO’lar sık sık dünyayı ziyaret ediyormuş da öyleymiş de böyleymiş de; hep dışarıdan bir kurtarıcı arıyoruz.
Ya hu biz daha aya gidemedik; 40-45 yıl önce bir simülasyonu izlettirip hepimizi kandırdılar, siz ne diyorsunuz?
Haydi, bir şey daha sorayım; madem gidebiliyorduk, ne oldu da bunca yıldır kimseden tık yok?
Tıpkı kendi karanlık tarafımız gibi, daha karanlık tarafını göremedik, oraya gidemedik.
Belki de yine tıpkı içimiz gibi, onu görmek de işimize gelmiyor; ne dersiniz, öyle olabilir mi?
Bırakalım bu işleri; bu mavi gezegen hepimize yeter. Kaynakları da tükenmez, tükenmeyecek; sadece haksızlık etmeyelim birbirimize de yeryüzüne de.
Evren de galaksiler de yıldızlar da beynimizin içinde; kara delikler de öyle zannettiğiniz gibi bir oluşum değil.
Ne olur, bir an çıkın şu maddeden, konunun manasına inin; henüz gidemediğimiz ama kavramlaştırdığımız cismani figürler aslında neyi temsil ediyor, onu anlayın.
Lavoisier prensibini ne çabuk unuttuk! Ne demiş Fransız bilim adamı: Hiçbir şey yoktan var olmaz, var olan bir şey de yok olmaz, sadece dönüşür yani bırakın dünyamızı, Evren’de hiçbir şey bitmez, bitmeyecek de…
Gerçi ona da ayıp ettik; yatacak yerimiz yok. Bu kadar değerli bir bilim adamına ‘katli vaciptir’ fetvasını çıkardık; adamın kafası kesildi.
Faydalı ve güzel olanı adilce bölüşüp kullanmayı öğrenemedik, onlara sahip çıkamadık ya, vay halimize.
İçimizdeki Deccal sinsi sinsi dünyayı kasıp kavuruyor, biz hala Deccal’i şekli bir varlıkmış gibi orada burada arıyoruz.
Lütfen, yeter artık, uyanalım şu gaflet uykusundan. Uyananlar da uyuyanları uyandırmak için üzerine düşeni yapsın ki yeniden topyekûn cennete çevirelim dünyamızı…