Eğer mükemmeliyetçi iseniz öncelikle kendinizi sonuçlar üzerinden kötü hissetmeyi (ve dövmeyi) bırakın derim. Mükemmel olan şey düşe kalka da olsa yolda olmaktır – arzu ettiğiniz ve muhtemelen fazlaca zorlayıcı olan sonuçları umduğunuz zamanda almak değil. Sadece emek vermenin ve doğru şeyi yapıyor olduğunu bilmenin hazzı neden insana yetmesin? Sonuçlar bazen önden bazen arkadan gelir. Gelmese de öyle çok korktuğumuz kadar sorun değil.
İkinci konu, başkaları için her şeyi sorumluluk bilinci ile ve tam yapıp kendi (özellikle duygusal) ihtiyaçlarına gelince koyuvermek, esasen sevgi açlığından ve bu açlığı başkalarının övgüsünden giderebileceğini sanma yanılgısından gelir. Çok iyi olursanız sevilebilir olmayacaksınız. Kendinizi eğrinizle ve doğrunuzla yeterince sevilebilir bulduğunuzda (öncelikle kendiniz için) sevilebilir olacaksınız. İnsan kendini sevdikçe kendisi için harekete geçer ve kendisi için harekete geçtikçe kendini sever. Ama bu süreçte yapamadıklarınız için kendinize kızmak yerine yapabildiklerinizle kendinizi teşvik etmeyi – yani öz şefkati hatırlamalısınız.
Yol üzerinde kendinizi kabul etmek ve mükemmel olmadığınızda da her şeyin yolunda olduğunu hissetmek ile ilgili olumsuz iç konuşmalarınızı ve bahanelerinizi hayatınızdan tümüyle çıkarma kararını vermelisiniz. Bunu yaptığınızda bilmelisiniz ki, bu üç beş günlük bir süreç değil. Yıllar oldu ama ben hala bu konuda uyanık olmayı kendime hatırlatıyorum. Çünkü zihin ve beden, eğer bırakırsanız hemen geriye dönmeye meyleder. Güzel olan şu ki bir noktadan sonra olumsuz iç konuşmalarını ve bahanelerini fark etmek de bırakmak da kolaylaşır.
Son olarak her şeyi siz halletmeyeceksiniz. Bu çok hakkaniyetsiz bir yük olurdu. Başkalarına sorumluluklarını hatırlatabilir ve onlardan yardım isteyebilirsiniz. Bu size korkutucu ve zorlayıcı görünebilir. Ama insan kendi niyetinden emin olduğunda ilişkilerde biraz risk alabilir – özellikle de ortak sorumluluk alanlarından bahsediyorsak. Ayrıca elbette başkalarından bir şeyler beklemeye de hakkımız var.