Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Öyküsüz kaldım, belki de bu yüzdendir sessizliğim

Öyküsüz kaldım, belki de bu yüzdendir sessizliğim. Yok öyle değildi. Her ne kadar öyküsüzlükten desem de konu kendimden kopup gitmemdendir. Kendimden yana; aklıma her düştüğümde dostluğumun güzelliğini, satırların arasına doldurup içine de sevgi sözcüklerini ekleyip göndermeye devam edeceğim etrafımı saran dünyaya. Bitmek tükenmek bilmeyen arayışlarımın içinde olduğum anlardayım.

An geliyor, köpekleşerek (köpekleri bu konudan tamamen bağımsız tutuyorum) üreyen insanlar arasında, insanca var olmanın kavgasında ve direnişimdeyim. An geliyor kaldırım kenarında kaybolmaya yüz tutan bir lokma ekmeği yüceltmenin telaşına düşüyorum.

Düşünüyorum, sevgiyi yitirdikçe insan denen canlı; masallarda bile sevgi olmayacak, güzellikleri bulup anlatmak adına tutunduğum son kale de yıkılmış olacak… Arıyorum kendimi kalabalığın içinde, bulabildikçe sarılıyorum, dökülüyorum kelime kelime benden bana olan her ana. Her demsiz çayın tadında bir miktar kusurum vardır diye kaygılanıp düşler kuruyorum, kayıp olduğunu düşündüğüm güzellikleri bulmak adına. Paylaşımlarımı yitiriyorum, kendimi kendime anlatmak aşamasında bu uzun ve çetrefilli sessizliğimin tarifinden dolayıdır ki alıkoyuyorum kendimi sözlerle ifade etmekten.

Düşeceğim en kısa zamanda kapkara adımlarla gözlerimin baktığı yere, göreceksiniz satır aralarındaki o küçük ve anlamlı heceleri. Az kaldı yada uz kaldı gelecek, özlediğimi düşündüğüm kelimeler elbet ve içinde beni barındırarak akacak nehirlerden denizlere.

Kelimeler düşüncelerimde dolanıp duruyor, özgürlüğünü arayan mahkumlar gibi, duvarlarımı tırmalıyorlar çıkmak adına, günlerini kazırken içerden her bir anıma işliyor akan kanın sıcaklığı, Sevmekle çıktım yola, insanı sevmekle, yaşamı sevmekle, doğayı sevmekle ve varlığımı sevmekle.

Güzellikleri ortaya çıkarmak adına mumlar yaktım, mumların ışığında seyrediyorum aksimi ve sırtıma gözler yerleştiriyorum, karanlığımdaki benleri görmek adına. Sevgiyi yayıyorum bir parça kar tanesiyle, su tanesiyle, kum tanesiyle ki birinin düşmediği yere diğeri mutlaka düşer
diyerek.

Bir öykü bana ve bendeki insana dair neler anlatır hayata dair. Düşündüm ve düşündükçe susmayı öğrettim kendime.  Sessizliği erdem saydıkça atalarım, özgürce çıkmak isteyen kelimelerimi de yitirirdim. Sonra evet evet sonra, susmanın değil de büyük ve kalın harflerle konuşmanın erdemini öğrendim. Susmak erdemse konuşmak daha büyük erdemdi. Tıpkı sevmenin ve değer vermenin en büyük erdem olduğu gibi.

Nazım’ın memleketinde sevgisini dile getiremeyen ne sevenler gördüm, yaşadım, hissettim ve duyumsadım. Her birimizin ayrı ayrı sessizliği vardı, haykıracak düşlerimiz olmasına rağmen sustuk kaldık orta yerinde yaşamın. Sevgiyi söyleyemediğimiz anlarda öfkemizi kusar olduk, taşa, toprağa, fidana. Dünyayı acıtıyoruz, acıyan yanlarımıza. Bir ağacın bedenini kazıyor, bir duvarın siluetini bozuyor, sokaklarına düşlerimizi yazdığımız kağıtlarımızı atıyor, sesimizi kalabalıklarla yükselterek, görünür olmaya çalışıyoruz. Ne büyük gaflettir.

Babamız sevgiyi görmediği için sevgiyi anlatamadı ve yaşatamadı diye bizler de sevgiyi göstermeyi ve yaşatmayı başaramadık bir türlü. Anadolu’mda halen sevgisini gizler babalar ve anneler ve sevgiyi görmeden büyür çocuklar. Bırakıverir gelinlerimiz büyüklerinin yanında çocuklarını gözyaşlarından boğulurcasına. Sevgiden çıktık yola Anadolu’m deriz ki; Anadolu sevgidir, Anadolu paylaşmaktır, imecedir, hoşgörüdür, sevdadır, yanık bir türküdür. Anadolu her şey oldu lakin bir tek oğullarına ve kızlarına sevgi olamadı, gizliden ve içten sevildi fidanlar, eğik büyüdü eksik büyüdü iyiye ve güzele dair olan ne varsa. Büyüdü, büyüdü, büyüdü ve yangın yeri özlemlerle yakıp kavurdu, savruldu oradan oraya şimdi arıyor sevgi denen sihirli kelimenin özünü.

Şehirlere doluşuverdi sevgiyi arayan insanlar, sokaklarda, barlarda, diskolarda, televizyonlarda, telefonlarda, partilerde, örgütlerde aradı sevgiyi ve kendini kaybetti arayışında. Bugün; savrulmuşluğuyla sevgiyi arayan insanlar oluverdik zamanın kısır döngüsünde. Özlemeye başladık, özletmeye başladık bize anlam yükleyenleri. Aramakla bulunur şeylerdi hepsi de aramak aklımıza gelseydi eğer. Aramaya başlayamadan kaybolup gittik, yitik bir masalın kahramanları bile olamadan. Sahi o kız ve erkek ne yapar şimdi…

Sevgiyi; en yüce paylaşımla açıyorum kendi dünyama ve dünyamda var olan herkese.
Adımız ne ise
kimliğimiz ne ise
düşüncemiz ne ise
fark etmez artık… Coğrafyamda olmakla beni onurlandıran tüm insanların önünde saygıyla eğiliyor ve sevgilerimi sunuyorum.

İyi ki varsınız.

Exit mobile version