Öğrendim ki…
Ne kadar hızlı koşarsan koş,
insan bir kendinden bir de geçmişinden kaçamazmış.

Ne kadar pişman olursan ol,
insan bir zamanı bir de kaybettiğini geri döndüremezmiş.
Ne kadar sert olursan ol,
insan bir evladının karşısında, bir ölümün baş ucunda bir de Aşk çattığında yumuşarmış.
Ne kadar güçlü olduğunu hiç bilemezmişsin;
onu bir tek yoklukta, boşlukta, çoklukta bir de hasta yatağında anlarsın.
Ne kadar mert olduğunu mu merak edersin, sen kendi sözüne mesela kadar itimat edersin?
Ve insan hiçbir zaman ne kadar cesur olduğunu bilmeyecek, bir yola çıkıp yarı yolda bırakmadan kendini , yolu tamamlamadan, bırak birini, kendine, hayatına sahip çıkmadan, sözünün eri olmak için bıçak sırtı dolaşmadan.
Ve öğrendim ki
Her şey değişirmiş ama aslın kanın gibi sana kalırmış. Güneşi balçıkla sıvayamaz, kurbağayı öpünce prens yapamazmışsın. Erdem yolunda yürümek çok zor, özellikle bizim gibi fani beşerler için.
Ve…
Sürekli aklını çelen dünyanın cezbedici cazibesi ve işveli renkli oyunları başını döndürür.
Adın üzerinde Beşersin şaşmaya yatkın.
Birde bunu bilmek var,
Bir yerde okuduysan,
Ya da bir gün babandan bunu mıh gibi duyduysan,
Verildiyse kimyana buyur buradan yak,
idrakteysen ne ala, lakin bir o kadar mühürlüsün bu yolda.
Çünkü tuttuğun meşale ile yürüdüğün yolda ardından gelenlerde sana inanmakta.
Yük birken bin olur gönül yolunda.
An gelir zayıf olmak istersin,
Bir kadeh şarap içinde bir balık,
Bir balık içinde yem.
Beşersin ya,
Bilirsin,
Çünkü bilenler bilmeyenlerden daha suçludur çoğu zaman, bilenler daha yüklüdür inceden.


