Siz de birileri sizi takdir etsin, tebrik etsin, “Aferin be sana!” desin isteyenlerden misiniz? Hep dışarıdan beklediğiniz o takdiri alamayınca canı sıkılıp, dudaklarını büzenlerden misiniz? Ben de sizdenim, artık “Sizden-dim” demek istiyorum çünkü bu durumun çarpıklığını fark ettim. Fark ettiğim yerde bir dönüşüm başlıyor bende, sanırım birçok kişide de bu böyle. Belki 1-2 kişiye daha fark ettiririm, hissettiririm diye yazmak istedim.
Geçenlerde biri, özellikle hayatıma çok yakından tanık olan ve nedense beni takdir edeceğini düşündüğüm biri, takdir etmek bir yana, yaptıklarımı ve yapamadıklarımı yerdi. Gözümün içine baka baka “Amaaan ne kadar da büyük şey başarmışsın. Hah, bu kadar mı yani?” dedi. Bozuldum, bozulmadım dersem yalan olur. Hatta Street Fighter’daki gibi göğsümün ortasına bir Aduket yemiş gibi oldum.
Karşımdaki yermeye devam ederken bir anda zihnimden karşımdakiyle konuşmaya başladım.
Ne yani, sen bu kadın tek başına bir çocuğu büyütüyor, bu çocuğun hiçbir ihtiyacını eksik koymuyor, en iyi şekilde yetiştiriyor, en güzel eğitimleri aldırıyor, en iyi yerlere götürüyor ve onunla gece gündüz ilgileniyor demiyorsun. Bu kadın tek başına sıfırdan bir marka kurdu, yüzlerce noktada sattı, kendince başarılı oldu ama ekonomik koşullar anormal zorlaşınca yine de zarar etmeden, hatta kârda kalarak şirketini kapattı, bir gün bile kimseye yük olmamak için elinden gelenin en iyisini yaptı demiyorsun. Tüm bunlara rağmen “yaptığın ancak bu kadar mı?” diye mi soruyorsun?
Sonra tabi içimden konuştukça sinirlenmeye başladım:
Yazıklar olsun! Bu kadar mı zor takdir etmek?
Ben böyle yükselirken fark ettim ki dışımdan da bir cevap vermem gerek. İçimden yaptığım konuşmalarım kadar yüksek tonajda olmayan, çok yerinde ve sakin bir cevap verdim – ki bunu pek kolay başaramam.
Verdiğim cevabın cuk oturuşu ve sakinliğim için, içimden bu sefer kendimle konuşmaya başladım, “Aferin kız” dedim, “demek arada sakin cevap da verebiliyormuşsun. Hem bak böyle yapınca karşı taraf da vites düşürüyormuş meğer.”
Kendime aferin demek bir iyi geldi, bir iyi geldi ki sormayın. Aa dedim güzel, bu keyifli bir hismiş.
Sonra durdum, e ben neden diğer tüm yaptıklarım için de kendime aferin demiyorum ki? Yaptığım onca şeyde kendimi tenkit edebilecek onlarca şey bulabilirken, başardığım onca şey için kendimi hiç tebrik etmiyorum. Yaparsın sen, neler yapmadın ki – demiyorum.
Böylece başladım kendi kendimi takdir etmeye. Takdir ederken ederken, yanağımdan bir de makas aldım. A-aa, e bu baya fiziki bir ihtiyaçmış, 2 elimle yanaklarımı sıkarken gözlerimin içine bakarak “Seviyorum be seni, aferin, güzel kotarıyorsun bu hayatı” dedim. Dışarıdan görseler eminim delirmiş bu kadın derlerdi ama umurumda değil, öyle iyi geldi ki!
Hayatınızda birilerinin yanağınızdan makas almasını mı bekliyorsunuz? Beklemeyin, o makası kendi kendinize alın. Vallahi başkasının yapmasından daha etkili.
Şimdi geçin aynanın karşısına, yaptığınız güzel şeyleri ardı ardına söyleyin, en basit şeylerinizi bile takdir edin, şöyle sımsıkı sarılın kollarınıza, pat pat vurun, “Helal be sana, aferin, canım kendim” deyin. Bi de makas aldınız mı yanağınızdan, mis! Oldu bu iş.
Hayat, kimsenin takdirini bekleyemeyecek kadar kısa ve değerli. Üstelik kim sizin değerinizi sizden daha iyi bilebilir ki?
Canımss kendimiz! Kıymetlimisss…