Bir takipçim hazır reels videolarından birini yollamış bana. Konu, çekim yasası ile ilgili. Bu reels videosunda; “Evren negatiften anlamaz, sen neyi düşünür, neyi söylersen sana onu yaşatır. Şikayet edersen, daha çok şikayet ettiğin durumları hayatına çekersin. Şükredersen, daha çok şükretmen için, evren sana daha çok şükredeceğin şeyleri yollar. O yüzden ağzından çıkan şeylere dikkat et, unutma neyi söylersen onu yaşarsın.” demiş. Güzel, doğru doğru olmasına da işte “da”sı var.
Bu hazır laflar, komut veren şeyler bana nedense iyi gelmiyor. O kadar kolay mı? Şikayet etmemek, olumsuz düşünmemek?
Erkek ya da kadın 40, 50, 60 kaç yaşında ise hep beyni o kalıplarla çalışmış. Hep şikayet, olumsuzluk, sahte mutluluk, el aleme iyi görünmek için yaşamış bir benlik halinde. Ya da tam tersi, tüm acıları bastırılmış derinlere, sürekli iyi ve mutluluk hallerinde, hep gülümsüyor, hep pozitif olalım diyor. Bu da sahte zihnin halleri yine kişi bilmiyor. Alışkanlık denilen hallerde.
Sen diyorsun ki şunu şunu yap. Ve çekim yasasındaki sözleri kullanmaya başlıyorsun. Her gün olumlama yapacak ve hemen değiştim yanılgısına, sahte mutluluğuna zihni inandırmaya çalışacak.
Kolay mı bu ya hu?
Elli sekiz, yetmiş sekiz yaşına kadar bunu doğru sanan, zanneden zihnin altını, şuursuz olan yanını kandırmak bu kadar mı kolay? O bilinç altını mutsuzluktan arındırmak, pozitife çevirmek. Elli sekiz, kırk sekiz yıl boyunca yanlış da olsa inanmış işte.
Yanlış olduğunu bile bile o yaşamın içinde yaşamaya devam etmek istiyor. Kendini cezalandırmayı seçiyor. Bilmiyor ki gerçeği. Mesela dayak yiyorsa bir insan kırk yedi yıldır, bu onun gerçeği oluyor. Çıkamıyor o hayattan. Bu saatten sonra kim gelecek hayatıma, yeni bir hayata başlamak zor diyor. İşte bu sese, zihnin alışkanlığına tutunuyor ve hayatım alt üst olmasın diye mutsuzluğa devam ediyor insan.
Dayak yemek uç bir nokta diyorsunuz, yapılan birçok araştırma da bu alışkanlığa dönüştüğü için böyle hayatlarını devam eden insanlar var cancağızım. Ne acı değil mi? Zihnin zanlarından kurtuluşa erememek ya da çaresizlikten, ekonomik şartlardan bu yanlış bildiği hayatın içinden çıkamamak?
Dayak olmadan da, mutsuz yaşayan insanlar var ilişkilerinde hep yine alışkanlıklardan. Bir yerlerde biliyorlar, ruhları onlara fısıldıyor güzelim. O kadar zihinleri dolu ve o kadar telaş içindeki bazıları (herkes demiyorum) duymuyorlar ruhlarının sesini. Neyse, bunlarda onların seçimi güzelim üzülme sen bunlara.
Uyanmadığı sürece insanlık bu rüyadan, devam edecek öyle yaşamaya ve belki de öylece bu dünyadan göçüp gidecek. Kişi zaten bilmiyor ki, bilinçaltının, beyninin hep aynı döngüde olduğunu.. Onun için bu secret, çekim yasası söylemleri bana hiç inandırıcı gelmiyor canım.
Bana göre çekim yasası; nasıl göründüğün ya da ağzından, düşüncenden çıkandan ziyade; ardında, bilinçaltında ne olduğundur. Görünenin ardında buz dağının altında neler var neler? İşte orada nasıl bir model yarattı isen geçmişten gelen, ne isen onu çekersin. Çekim yasasında, hep şükredin diyor, sürekli şikayet edip durmayın diyor. İyi de insan hayatında öğrendiği şey yanlış bile olsa, o bildiği kalıplarla tekrar ederek yaşayan bir halde ise, mümkün mü şikayet etmeden yaşamak?
Farkında değil ki o.
Kendince doğrusu, hep şikayet etmek, konuşmayı o sanmak. Zanlar içinde olmak halinde, hep geçmişte ya da gelecekte beynindeki harita bu. Şükür, kafadan, pelesenk olmuşsa dilinde, kalpte hissetmeden alışkanlık olmuşsa zihninden söylenen. Bana göre hiçbir anlamı olmaz bu ağzından çıkan sözlerinin. Bu aynı nasılsın? Dendiğinde
hiç düşünmeden, nasıl olduğunu alışkanlık halinde iyiyim demek gibi. Ezberden geliyorsa vay haline. Kalpten hissederek dile getirilen Şükür en büyük zenginliktir can özüm.
Ne yazık ki insan, zihninin altından otomatik pilotta yaşadığını anlamadığı sürece bu hissizlik devam edecek.
Ta ki kalbe ulaşana kadar. Hisler, öyle kolay çıkmıyor insandan. Duyguların ve düşüncelerin yarattığı hasardan, sinir sistemini yeniden yapılandırmaktan geçiyor. Şuur altı derin temizlik de sinir sistemine (beden hafızasına kayıtlı) olan izleri silmekle oluyor. Bu da silgiyle sildim geçti demekle olmuyor. Farkındalığa, uyanışa geçmekle oluyor.
O da emek istiyor, kendinden kendini doğurtmakla, yeni doğan Sen’le İlmik ilmik onu işlemekle oluyor.
Gerekirse profesyonel yardım almakla. Yaşanmış derin travmaların izlerini, sözlerini bedenin hafızasından silmekle ancak mümkün olabiliyor.
Ekonomik şartlar, profesyonel yardım almaya da engel olabiliyor diyorsun, şimdi de değil mi güzelim? Haklısın bugün konuşma terapileri almış başını gidiyor canım. Ah benim canım insanlarım ne yapsın? Nasıl çıkış yolu bulsun? İnşallah bulur diye hep dualardasın, kabul olsun duaların.
Uyuyorsan devam et güzelim uyumaya. Zamanı gelince saat çalacak, kaçacak yerin olmayacak. Korkma çok şanslısın, kendiliğinden gelen uyanış güzeldir. Bedelini de ödeyeceksin bunun. Seçim senin… Biri seni uyandırayım, gel bak farkındalık diye bir şey var, sana da öğreteyim derse. Kabul edip etmemek de senin seçimin. Bence kendiliğinden doğal, içten çatlayan tohumun açması, ona müdahale edilmemesi en güzeli.
Yine de sen bilirsin güzelim
Başkasının ruh planına karışırsan, geri teper, tüm tokadı sen yiyiverirsin. Haberin olsun. Onun için karışma başkasının hayat planına.
Senden yardım istenirse de hazır mı diye, karşısındakinin el eminliğine iyice bir bak derim. Bazen her istediğini, almak için de yardım isteyen, zihnin en aç, en çocuk hallerinden, nefsin en alt mertebelerinden de gelebilir yardım istemek hali.
İkisinin arasındaki farkı hissedebiliyorsan, yani nerede yardım edilip, nerede edilmeyeceğini ayırt edebiliyorsan, bilgelik yolundan geçiyorsundur. O da seni ustalığa götürür… Hadi yolun açık olsun canım.
Dedi bana ruhum… Sağ olsun bugünlerde güzel sohbetler oluşuyor aramızda onunla. Gönlümden gönlünüze Aşk’la